|
Aptallığıma verin: "cemaatler, irtica" out "işsizlik" in.Kategori: Aptallığıma verin | 0 Yorum | Yazan: A.Ulak | 06 Temmuz 2010 08:01:59 Bu hafta Kırklareli Valisi Cengiz Aydoğdu'dan CHP'ye, Rize Belediye Başkanı AKP'li Halil Bakırcı'dan Joseph Lieberman tarafından önerilen yasa tasarsına, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün küçük oğlu Mehmet Emre Gül'den işsizliğe, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı'dan Bosch Fabrikasına aklıma takılanlar...
“DP’nin 1950’de iktidara geldiğinde CHP’yi kapatıp, İnönü’yü de tarihteki huzurlu yere göndermemiş olması en büyük talihsizliktir” “Türkiye 1920’li yıllarda hafızasını kaybetti. 1684’te kilise bir bildiri yayınlamış. Biz İngiltere’ye gittiğimizde bu bildiriyi okuduğumuzda anladık. Ama Merzifonlu Karamustafa Paşa’nın Viyana’dan merkeze gönderdiği arizayı (dilekçe) aramızda kaç kişi okuyabilir, okuyabilse kaç kişi anlayabilir” “Aradan geçen uzun yıllara rağmen, zaten pek de iyi olmayan demokratik hayatımıza tecavüz eden darbecileri yargılayamadık, bu millete reva gördükleri yargısız infazların, işkence ve kötü muamelelerin hesabını soramadık. Bugün demokratik hayatımızın önündeki en büyük engel hiç şüphesiz, darbeci generallerin anayasasıdır” “Allah Artvin’i turizmden korusun. Müslüman Türk kültürünün yaşandığı bir tek yaylalar kaldı. Orayı da mı turizme açalım? Şayet turizmden kazandığımızı, kaybettiklerimizle kıyaslarsak, kaybettiğimiz çok fazladır” Bu sözler bir “karşı devrimciye” ait değil… Türkiye Cumhuriyetinin kendisini emanet ettiği “çağdaş” Kırklareli Valisi Cengiz Aydoğdu’ ya ait. Allah Türkiye Cumhuriyetini korusun… Sanırsam başka koruyacak da kalmadı. *** Kürt sorununa gerici çözüm önerileri gelip buralara dayandı: Rize Belediye Başkanı AKP’den daha AKP'li Halil Bakırcı, çözüm olarak "ikinci eşler Doğu'dan alsın" dedi. Dahası Bakırcı, gerici olduğu kadar kadınlara hakaret anlamına gelen "asimilasyoncu" önerisine bir de devlet teşviki istedi. Bakırcı şöyle konuştu: "Bu teşviklerle birlikte olayların aşağıya ineceğine inanıyorum. Bu tip evlilikleri öncelikle bekarların tercih etmesi gerekir. Bu tür evliliklerin o bölgelerden yapılarak akrabalık bağlarını artırıp hısımlığın hasımlığı kaldırmasına yol açmalıyız. Bizim bölgemizde de eskiden kan davalı ailelerin barışması için iki aile arasında evlilikler yapılırdı. Bu bizim ve doğunun kültüründe vardır. Bunları teşvik ederek artırılmasıyla sorunların daha sorunsuz bir şekilde çözüleceğine inanıyorum." İşte bu da seçilmiş belediye başkanı örneği ve Türkiye Cumhuriyeti… *** Amerika'da ilginç gelişmeler yaşanıyor. İnternetin doğum yeri olan ülkede bir senatör, ABD başkanına interneti kapatma yetkisi verilmesini önerdi. Joseph Lieberman tarafından önerilen yasa tasarısı, hükümete acil bir durumda internet servis sağlayıcılara emir verme yetkisi istiyor. ISP'ler emredilince şalterleri indirip interneti kesecek, kesmezlerse ağır tazminatlar ödeyecekler. Ayrıca Anavatan Güvenliği altında özel bir birim oluşturulması ve bürokratik temellerin atılması isteniyor. Çin gibi savaş durumunda internetin bölümlerini kapatabilen ülkeler örnek gösteriliyor. Ancak bu da ifade özgürlüğüne bir darbe olarak eleştiriliyor. Bu yasa daha önce pek çok kez önerilmiş ancak kabul görmemişti, fakat bu sefer kabul görme ihtimalinin oldukça yüksek olduğu konuşuluyor. Cinali pardon Binali Yıldırım bu yetkiyi duymasın yoksa hemen o da ister *** Bütün gazete ve haber sitelerinde bir haber; “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün küçük oğlu Mehmet Emre Gül (19) ABD’de girdiği sınavlarda üstün başarı göstererek dünyaca ünlü Harvard Üniversitesi’nde eğitim görme hakkı kazandı.” “Gül’e Harvard’ın dışında Columbia, Winston, Chicago ve MIT’den de teklif geldi. Mehmet Emre, SAT (Scholastic Aptitute Test) sınavında 800 üzerinden 800 puan alarak ulaşılması zor bir rekora imza attı.” Mehmet Emre Gül’ün kırdığı rekoru 2009 yılında 10,052 kişi kırdı. Anlayacağınız geçen sene 800 üzerinden 800 alan öğrenci sayısı resmi sitelerine göre 10,052. Ulaşılması zor bir rekor muş? Deniz Baykal'ın torunu Mehmet Erkılıç da, geçtiğimiz aylarda girdiği SAT sınavından 800 puan almıştı. Ama haber olmadı nedense. Amaç; Gül ailesinin sevincini bölmek yada alınan puanı küçümsemek değil. Türk basınında alışkanlık haline gelen abartarak gündemi değiştirmak için haber oluşturma ya da oluşturma çabasını gözler önüne sermek. *** Bilindiği üzere, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, ülkemizin iç ve dış güvenliğine yönelik karşılaştırmalı tehdit analizlerini içeren ve ulusal güvenlik bürokrasisiyle ilgili kurumlarımızca belirli aralıklarla güncelleştirilip nihai şekli Milli Güvenlik Kurulu’nda kararlaştırılan resmi ve gizli bir dokümandır. Bu nedenle, kamuoyunda daha çok “kırmızı kitap” olarak bilinen doküman, kimilerince, biraz ağdalı şekilde, “devletin gizli anayasası” olarak da adlandırılmaktadır. Hatırlanacağı gibi, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne göre, “cılız dış tehditler” bir yana bırakıldığında, neredeyse son çeyrek asırdır ülkemizin birincil tehdit önceliklerinin başında bölücülük ve irtica gelmekteydi. Zaman zaman sıralamadaki yerleri değişse bile, önemleri değişmiyor; bu öncelikli tehditler daima ilk iki sırayı oluşturuyordu. Devletin “gizli anayasası” ilk kez bir sivil irade tarafından değiştirilecekmiş!. Gazetelere bakılırsa kitapçık kısalacak, “cemaatler” ve “irtica” çıkacak, “işsizlik” girecekmiş… Merak ediyorum işsizliği, işsizleri vurarak mı azaltıp iç tehlikeden çıkartacaklar. *** Bir kişi, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’na, “Bursa’daki Bosch Fabrikası’nda namaz kılan çalışanlara fabrika yönetimince baskı yapıldığı, ara dinlenmelerde soyunma dolaplarının olduğu yerde namaz kılanlara ihtar verildiği, psikolojik baskıların gün geçtikçe arttığı” şeklinde bir ihbarda bulundu. İhbar üzerine İnsan Hakları Başkanlığı, Bursa Valiliği’nden konunun araştırılmasını istedi. Bursa Valiliği, bu “insan hakları ihlali” karşısında derhal konunun incelenmesi için oluşturulan İnsan Hakları Kurulu'na "doğru" insanları görevlendirdi: Bursa Vali Yardımcısı Ahmet Hamdi Usta ve AKP İl Başkan Yardımcısı Mehmet Çetin. Valinin “işçilerin durumunu” incelemek üzere görevlendirdiği yardımcısı ve AKP yöneticisi, 4 Mayıs’ta fabrikaya giderek incelemelerde bulundular ve yaptıkları denetim sonucunda bir rapor hazırladılar. Ziyareti randevusuz ve habersiz gerçekleştirdikleri için durumu objektif olarak gözlemlediklerini vurgulayan Usta ve Çetin, raporda fabrikada 4 adet mescit bulunduğu, üstelik fabrika yönetiminin Cuma namazı için işçileri otobüsle camiye getirip götürdüğünü kaydettiler. Aptalığıma verin ama 2008 in Kasım ayında aynı fabrikada işçiler, patronun “ücretsiz izin” uygulaması nedeniyle eylem yapmışlardı, devlet ya da İnsan Hakları Başkanlığı neredeydi?
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|