A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Hayat Yeşil - İnanç Gri

Kategori Kategori: Felsefe | Yorumlar 1 Yorum | Yazar Yazan: Mustafa Alagöz | 04 Temmuz 2010 17:40:44

Büyük sözler ya da zamana aşkın söylemler kendilerini tarihin her döneminde kanıtlamış düşüncelerdir. Bir söylemin evrensel düzeyde olması hayatın bütün değişimleri içinde kalıcı olanı açık etmesine bağlıdır.

Bunun günlük bireysel, toplumsal ve politik yaşamımızda ne önemi olabilir? Yapıp etmelerimizi indirgemeci bir biçimde söylersek ikiye ayırabiliriz; etkinlikler ve eylemler.

Etkinlikler belirli bir talebe karşılık olarak değil, alışkanlıkla, gelenekle, içdürtülerle kendiğinden gerçekleşirler; belirli bir yönü ve erişmek istediği bir hedefi yoktur. Eylemler farklı: Düşünülmüş, hedefe odaklı, amaçlı etkinliklerdir. Bu çerçeve içinde şunu söylemek mümkün: Etkinlikler olanın  tekrarı, olmakta olanın sıradan akışıdır, eylemler ise dönüştürücü.

Etkinlikte daima geçmişin ölü tortusu ve bağlayıcı gücü kendini hissettirir; eylemde ise yeni fikirlerin, yeni amaçların ve projelerin pırıltısı. Burada geçmişin bildik güvencelerinden, inançların ve alışkanlıkların boğucu havasından kurtulma cesareti gerekir. Bu cesaret öncelikle düşüncenin özgürleştirici arayışından ve önerilen projenin bilimsel, tutarlı ve uygulanabilir olmasından kaynaklanır.

Markx’ın  “…18.Brumaire”in başlarında evrensel boyutta önemli bir söylemi var:

“Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla yaşayanların beyinleri (Bilinçleri…) üzerine çöker.”

Kendini ve toplumu dönüştürme girişimi her zaman bu gerilimi yaşamak durumunda kalır. Hayat akışkan; inançlar, ideolojiler, gelenekler ise donuk. Bu donuk tinsel güçler örgütsel yapıya da dönüşmüş iseler donukluk daha da katmerleşiyor.

İdeolojiler kendini belirli ilkelerle sınırlamış düşünce biçimi olarak diğerlerinden (inanç, gelenek, …) daha bütünsel ve güçlüdür. İdeoloji, toplumsal dönüşüm projesi olarak aynı zamanda bir ütopyadır. Bu haliyle inançları, gelenekleri, törel yaşamın güçlerini kendisi için kullanır. Varolan duruma eleştirel yaklaşımı, talepleri ve geleceğe dönük projesiyle kendini eksiksiz olarak kabul eder. İdeoloji eleştiriye, kendi kendini yenilemeye karşı son derece dirençlidir. İlkeleri olduğunu ve bunlardan taviz vermenin ölümcül bir hata olduğunu kabul eder. Böylece Kendi ilkeleri kendi varlık amacının önüne geçerek insanlardan daha önemli hale gelir. Tarihte bunun örneklerini çok gördük; ideolojik ilkelere bağlılık adına nice canlara kıyıldığına, toplumlara acımasız politik dayatmaların yaşatıldığına tanık olduk.

Aslında politik alanda her duruş ideolojik bir yan taşır; çünkü bir taraftır. Her taraflılık aynı zamanda bir karşı taraflılıktır da. Belirli bir tutum almadan, yeri belirlenmiş bir taraflılık olmadan dönüştürücü eylem yapılamaz, başka bir deyişle ideolojik tutumdan uzak durulamaz. Bu bir sorun, ancak çözümsüz değil, çözüm bizzat sorunun içinde. Politik duruş belirlerken sorunun özüne, olgunun doğasına mı bakılacak, yoksa önceden belirlenmiş “ilke” diye belirlenen sabiteye mi?

Politik her program ve her eylem ideolojik bir içerik taşır. Fakat onun varlık nedeni ideolojiyi egemen kılmak değil toplumsal yaşamı daha barışçıl, daha özgürlükçü ve demokratik hale getirmek olmalıdır.

Gerek bireysel gerekse toplumsal herhangi bir sorunu çözerken genel olarak şu anlayışların ortaya çıktığını görürüz.

-Sorunu inkar etmek,
-Sorunun tam karşıtına geçmek,
-Sorunun varlığını kabul etmek.

Birincisi kendini avutmaktır, ikincisi sadece ve sadece şiddet üretmektir, üçüncüsi ise birlikte araştırıp elbirliği ile bir çıkış yolu aramaktır.

***

Türkiye yıllardır hasıraltı ettiği, yok saydığı pek çok sorunla yüzyüze geldi. Kürt Sorunu bunların en derin ve can alıcı olanı. Yıllardır yaşanan silahlı çatışma ve dökülen kandan sonra artık herkes silah yoluyla, şiddet yöntemleri ile, dayatmalarla hiçbir sorunun çözülemediğini kabul etmeye başladı. Her yeni kabul, kendine özgü yeni çözüm yöntemlerinin ortaya konmasını talep eder.

Şimdi böyle bir süreç yaşıyoruz. Eskimiş, geçersiz, inkarcı yaklaşımlar ve anlayışlar partilerde, sivil toplum örgütlerinde, üniversitelerde ve toplumda güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor. Fakat bu anlayışın ürünü olan yöntemlerle, yani silah zoruyla, şiddet yöntemleriyle, bir ileri bir geri ikircimli tutumlarla çözülemiyor.

Tarihsel kökü olan ve giderek ağırlaşan bir toplumsal sorun çözüm yolu bulunması yönünde kendini dayatır. İktidarlar, devletler, partiler ve farklı toplumsal güçler bu soruna farklı yaklaşabilirler. Ancak bu yaklaşım biçimleri sorunun özünü değiştirmez. Fakat sorunun çözüm yöntemi bizzat o sorunun özü tarafından belirlenir. Bu özün kavranması bir düşünsel arayış, fikir üretimi ve özgür tartışma ortamı içinde olgun biçimde açığa çıkarılabilir.

Toplumsal politik soruna farklı iki anlayışın ürünü olan iki eksenli yaklaşılabilir: Birincisi varolan durum içinde şurada-burada ortaya çıkan aksaklıkları günübirlik uygulamalarla geçiştirmek; ikincisi ise gelecekten günümüze bakarak ereksel diyebileceğimiz yöntemli yaklaşım.  Burada öncelikle net bir düşünsel bütünlük, geleceğin şimdide kendini gösteren potansiyellerini görmek önemlidir. Ancak bu yolla çözüm projeleri keyfi, günübirlik, tepkisel değil, tarihin olmazsa olmaz yasalılığı olan Adalete, Özgürlüğe ve Hakka dayalı olarak gerçekleşitirilebilir.

Ülkemiz somutuna gelirsek; Kürt sorunu gibi en temel bir sorunun çözümü için değişik zamanlarda farklı hükümetler ve “liderler”  cılızda olsa seslerini çıkardılar. Ne yazık ki arkası gelmedi. Çünkü birilerince çizilmiş “kırmızı hat”lar vardı ve bu hatların dışına çıkanın ağzına biber sürülüyordu.   MGK üzerinden genel kurmayın açıklamaları ile hükümetlerin, partilerin ve parlamentonun söz söyleyebileceği alan belirleniyordu. Bu durum hala aşılmış değil. Elbette böylesi koşullarda yeni fikirler üretmek, geleneksel anlayışa uygun düşmeyen projeler devreye sokmak mümkün olamıyor.

Sorunlar yasaklamakla, görmezden gelmekle, emirlerle, oyalayıcı ertelemelerle çözülemiyor. Bir sorun öncelikle kesin olarak var kabul edilirse çözüm için kararlı adım atmaya başlanabilir. AKP kendince belirli adımlar atmaya çalışıyor (Yetersizliğine rağmen önemli buluyorum). Ancak ikircimli tutumların, “kırmızı çizgilerin” sorunun ağırlığı karşısında herhangi bir gücünün ve öneminin olmadığı ortada.
Barzani’nin son Türkiye ziyareti bu söylediklerimiz için önemli bir gösterge. Başta önceki genel kurmay başkanı Y. Büyükanıt  “ben Barzani’yle görüşmem” derken hükümete mesajını göndermiş oluyordu. Hükümetin sözcüsü “postal yalayıcılar” diyecek kadar öfkesini kusuyordu. Basın, pek çok politik şahsiyet, parlamenter ve parti yetkilileri Barzani için “bir aşiret başı” diyerek önceden emirle belirlenmiş kırmızı çizgili sınırlar içinde kalmaya özen gösteriyorlardı. Aradan birkaç yıl geçti ve bu “belirlemeleri” yapan kurumlar Barzani’yle ayrı ayrı görüştüler. Bunları söylerken amacım ne birilerini suçlamak, ne de yapılan görüşmeleri eleştirmek. Hayır olması gereken buydu. Ama burada asıl dikkat çekmek istediğim nokta şu: Hayatın gerçekleri sizin öfkenizi, önyargınızı, “kırmızı çizginizi”, hakkaniyete uymayan yaklaşımlarınızı dinlemiyor.

Özgürlüklerin pekişmesi, politik ortamın yumuşatılması bir anlamda toprağın ıslah edilmesi, atmosferin temizlenmesi gibidir. Daha verimli ürün almak, daha sağlıklı hava teneffüs etmek için. Bunun için bu yolda atılan her adım, örgütsel ve ideolojik kaygıya kapılmadan değerlendirilmesi gerekir.

Gerçek muhatap Kürt Sorununun kendisidir. Bu soruna devletin, hükümetin, kürt örgütlerinin yaklaşımı oldukça farklı. Burada örgütsel kaygılar, kimin daha ağırlıklı olarak öne çıktı telaşı sadece gerilimi arttırıyor, şiddetin derinleşmesine ve yaygınlaşmasına yol açıyor. “Sorun silahla çözülemez” diyen herkes bunun arkasında durmalıdır. Silahı devre dışı bırakacak politikalar üretilip buna uygun söylemler geliştirilmesi şiddetin derece derece azalmasının yolunu açabilir. Başka çarenin olmadığını yıllardır yaşanan acı deneylerle gördük.

Söylenen sözeler uygulamaya geçmezse boş  tekerlemelere dönüşür, ve bu daha bıktırıcı ve sıkıcı bir hal yaratır. Yeni fikirler ne denli tuturlı, yani insan merkezli, adil, eşitlikçi ve sorumluluk üstlenici olarsa o ölçüde ikna edici ve çözüme yönelik somut adımların atılmasına yol açar.

Olaylara, uygulamalara ve söylenenlere bakarak soruna yönelik daha somut şeyler söyenmesi gerekiyor. Ancak somut ve ayrıntılara dayalı söylemler ayrı bir yazının konusu olarak ele alınabilir…



Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 7.8 / 4 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

ümit yılmaz { 22 Temmuz 2010 18:33:17 }
çok başarılı bir yorum
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git