İşte uzaklıklar, mevsimler, gönüller böyle bir araya gelir.. Süzülür yürekten, damla olur, sözcük olur, şiir olur... Özlem, burukluk, sevinç, kestanenin çıtırtısı, kirazın şapırtısı nerede olsak bizi bulur. Nihat Ziyalan'dan bir şiirle göz pınarlarımızda yaş olur.
SYDNEY'DEKışın ilk ayı haziran;
gündüz,
soğuğun üşüten sisi arasından
duymaya çalıştığım kuşların ötüşü.
Gece
odun sobasında kestane;
ağzım yana yana,
geçiyor.
Ankara'da aynı ay geçen yıl;
ressam Cemil Eren'in
boya kokulu evinde,
bahçedeki kiraz ağacı,
Napolyon yıkılıyordu.
Bütün gün tavla oynanır;
pulların şakırtısıyla
kaçırmak için,
kiraza konan kuşları.
Sydney'e döneceğim günler İstanbul'da,
incirin çıkmasını beklemekle geçti.
Tembihlemiştim tablacı Kazım'a;
hazırlamış
sabahın köründe giderken hava alanına,
turfanda inciri.
Uçakta yol boyunca;
ağzımdan gitmedi,
ham tadı.
Üç uçurtma resmi geldi internetten;
şapırtısıyla,
ustanın fırçasıyla bahçeden koparılmış,
kirazdan küpelerle.
Sobada odunun çıtırtısı;
hayalimde süzülen
şapırtısı uçurtmaların,
ağzımda ham incirin tadı.
Şunun şurasında
iki buçuk ay kaldı bahara.
Nihat Ziyalan
Sydney 2010
*
Resimler bu şiir için Cemil Eren tarafından yapılmıştır.
benimde okurken agzimdan gitmedi o incir tadi, o özlem. emeklerinize saglik nihat abi ve cemil bey.
siir ve resimler birbirini ancak bu kadar guzel tamamlayabilirdi... nefis...
uçurtmanızda kuyruk, tavlanızda zar olmak, sobadaki kestane, bahçedeki kirazolmak ne güzeldir. Bu kadar sevilen ve özlenen.