Rol model olmak. Örnek almak. Özenmek. Bunlar sadece küçük yaştakiler için mi geçerli? Eğer önceden bir balıkçıysanız, ama içinizde metaforlarla dolu bir dünyanız varken onu çıkaracak cevheri bulamıyorsanız, özenmek , örnek almak, rol modelini otuz ya da kırk yaşında kendinden büyük birinde bulmak kötü bir şey değil.
IL POSTINO
Peki tersi nasıl? Pırıltılı bir metafor ustasıysanız, özenilecek bir komünistseniz, tutkulu bir aşıksanız başka birinin rol modeli olma fikri güzeldir. Örnek alanı incitmedikçe…
Il Postino’nun konusu kısaca şöyle; toplumcu şair Pablo Neruda ülkesindeki baskı nedeniyle İtalya’da küçük bir adaya sürgüne gönderilir. Bu sürgün sırasında, ülkesi Şili’yle arasındaki iletişimi, postacı Mario Ruoppolo’nun ona her gün getirdiği mektuplarla sağlar. Mektuplar gelip gittikçe Neruda, Mario‘ya yaşamı, kadınları, doğanın fısıldadığı ama bizim duymadığımız tinsel anlamlarını anlatır. Postacı Mario’nun bunları fark etmesi yaşama bakışını aydınlatır. Hatta bu yolla, aşık olduğu Beatrice Russo ‘yu tavlar, evlenir. Pablo Neruda ülkesine geri döner. Ancak Mario, Pablo’dan görüp çizdiği yolda yalnız, rehbersiz kalmıştır.
Usta,yol gösteren olmak güçtür. Çünkü her ne kadar; bir işi doğru yaparsak yapalım alışkanlıklar dışında deneyimlemediğimiz, yaşamadığımız bir sürü konu vardır. Çırağın kafasındaysa bizim göremediğimiz, ustadan gördükleriyle hayal ettiği bir çok imge dolaşır. Aslında ustanın cesaret bile edemeyeceği şeyler, çırağın hayalinde usta tarafından çoktan deneyimlenmiş şeylerdir.
Film, göz alıcı oyunculuklarla süslenmiş. Her bir metafor, her bir karşıklı konuşma ya da karakterlerin anımsadığı küçük anı insanın içini sızlatıyor.Bir de şunun altını çiziyor: Yaşam acemisi olmak her yaşta olası, ama bazen insan bile bile acemi kalmak ister.
Il Postino yumuşacık bir film. En iyi müzik oscarıyla taçlanan şarkıların her biri bir birinden harika. Sonu hakkında yorum yapmak istemiyorum. Ancak Pablo Neruda ‘dan size küçük bir kopya veriyorum. Belki sonunu bulursunuz.
Ağır Ölüm
Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.
Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.
Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.
Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.
Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.
Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.
Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.
Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy