|
|
13. yüzyılda sevgi, direnmek ve şiir (3)Kategori: Kültür/Sanat | 0 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 28 Mayıs 2010 14:51:04 Öz adı Ali.. Alaaddin Aşık, Aşık Baba adlarıyla da biliniyor. Onu asıl, Aşık Paşa olarak tanıyoruz. Paşa, Türkçede büyük oğlan çocuk anlamına geldiği için aldığı bir ad. Aşık'lığını ise, yüzyıllar sonra bile şiirlerinden anlayabiliyoruz. "Aşık sana tuttu yüzün / Unuttu cümle kendözün / Cümle sana söyler sözün / Söz söyleten sensin yine."
Yunus Emre, Aşık Paşa ve Dante… Aşık Paşa Sabah sabah esen seher yelleri Benim sevdiğime benden aşk eyle Irmak olup akar çeşmim selleri Benim sevdiğime benden aşk eyle Hayalleri gözlerimden ayrılmaz Akar bu çeşmimin yaşı durulmaz Bir derde uğradım derman bulunmaz Benim sevdiğime benden aşk eyle Yavru şahan idim uçtum yuvadan Ahım inmez oldu daim havadan Unutmasın beni dahi duadan Benim sevdiğime benden aşk eyle Aşık eder dünya gelmez aynıma Abdal olup post çekeyim eğnime Tanrı emaneti olsun boynuma Benim sevdiğime benden aşk eyle Aşık Paşa, türbesinin ön penceresiyle saçakları arasına oturtulmuş kitabesinden anlaşıldığına göre 1271 tarihinde dünyaya gelmiş, 3 Kasım 1333'te Hakka yürümüş. Aşık Paşa' nın eşinin Hacı Hatun olduğu, Elvan, Selman (Süleyman), Hasan can, Kızılca adında oğulları, Melek Hatun adında kızı bulunduğu eldeki belgelerden ve mezar taşlarından anlaşılmış. Sahibi Ilmi Ledün kutbu yegane merdi hak şeyh başa ibni Muhlis Ibni Şeyh Ilyas Aşık Paşanın babası Muhlis Paşa, dedesi ise Mogol istilasıyla Türkistan'dan Anadolu'ya göç eden Horasan erenlerinden Baba İlyas. Baba İlyas, Danişmentliler zamanında bir müddet Kayseri'de kadılık yapmış; Selçukluoğulları bu bölgeye hakim olduktan sonra 1227 yılında Amasya'da Hanıkahı şeyhi olmuş, binlerce Türkmen ve Anadoluluyu büyük bir aşkla kendisine bağlamış bir eren. Kaynaklar, Baba İlyas’ın Şemseddin Mahmud Muiziddin Ali, Ziyaeddin Musa, Muslihiddin Musa (Muhlis Paşa) adında evlatları olduğunu, bunların her birisinin Selçuklular devrinde önemli devlet işlerinde yer aldıklarını belirtiyor. Yine tarihi kaynaklara göre, ta Orta Asya’dan beri sürüp gelen yaşam biçimlerini, inançlarını horlayarak, Türkmenler üzerlerinde baskı uygulayan, canlarından bezdiren, Farsçayı resmi devlet dili olarak kullanan Selçuklulara karşı Karamanoğullarının "Bundan böyle divanda, dergahda, mescidde, meydanda Türkçeden başka dil kullanılmaz" emrinde Muhlis Paşanın büyük payı olmuş. Garipname Üç dil bilen Aşık Paşa, devrin bilgin ve şairleri Farsça, Arapça yazarken, 12,000 beyitlik yapıtını öz Türkçe ile yazmış. Yapıtının adını, Anadolunun horlanan, ezilen Türkmenlerinden dolayı Garipname koymuş. Gerçi kim söylendi bunda Türk dilli İlle masum oldu mani menzili Çün bulasın cümle yol menzillerin Yirme gel pes Türk ve Tacik dillerin Kamu dilde var idi zabt-u usul Bunlara düşmüş idi cümle ukul Türk diline kimesne bakmaz idi Türklere her giz gönül akmaz idi Türk dahi bilmez idi ol dilleri İnce yolu ol ulu menzilleri Bu kitap anunçin geldi dile Kim bu ehli dahi mani bile Türk dilinde yeni manalar bulalar Türk-Tacik cümle yoldaş olalar Yol içinde birbirini yirmiye Dile bakıp maniyi hor görmiye Garipname yalnız din bilgilerinin anlatıldığı, felsefenin, öğütlerin yer aldığı bir kitap değil, Türklerin eski kahramanlık ve Alplik devirlerini de arı Türk dili ile anlatan, yaşatan bir hazine olarak görülmekte. İnternet üzerinde bulduğum fakat hazırlayanın belli olmadığı bir makalede Garipname ile ilgili ilginç bilgiler veriliyor. Garipname, içeriğinin anlatıldığı bir önsözle başlıyor, evrenin yaradılışının anlatıldığı bir bölümden sonra İslamın peygamberi ve diğer büyükleri için kasidelere geçiyormuş. Asıl kitap ise bu kasidelerden sonra başlıyor, 10 ar destandan oluşan 10 kısım olarak yazılmış:
söz ediliyormuş. Bu yapıtın, özgün hali ile birlikte yaşayan Türkçe çevrisinin hazırlanması, kültür yaşamımıza büyük bir katkı sağlayacaktır. Dilerim Kültür Bakanlığının ya da üniversitelerin böyle bir hizmeti olur. Aşık Paşa’yı tanımak Aşık Paşanın torunlarından Ahmet Aşık, Aşık Paşazade Tarihi adıyla anılan kitabında Osmanlı Beyliğinin henüz kurulmadığı sıralarda Muhlis Paşa'nın Eskişehir'e geldiğini, Ertuğrul Bey'den saygı ve iltifat gördüğünü, Osman Bey'in yanında bulunduğunu haber veriyor. Osman Bey'in müşaviri ve kayınatası Edebali ise, Kırşehir Ahilerinin ulularından. Aşık Paşa'nın Orhan Gazi devrinin büyükleri arasında yer aldığını da Ahmet Aşıki'den öğreniyoruz. Döneminde Genç Osmanlı Beyliğinin kurucularından daha tanınmış olan Aşık Paşa, Süleyman Türkmani gibi devrinin önemli bir Mevlevi büyüğünden de ders almış. Hem Batıni öğretinin yüreğinde yetişmiş, hem İslam dinini iyi öğrenmiş, bir yandan devlet işlerinde görevler üstlenmiş. Pek çok öğrenci yetiştirdiği, bir süre Mısır'da elçi olarak da bulunduğu yazılı Aşık Paşa’nın. Yine de, ne kendisi ne de babası Muhlis Paşa’nın yaşamları, kişilikleri hakkında ayrıntılı bilgi yok. Aşık Paşa’yı doğru tanımak için dizelerine bakmamız gerekiyor. Şu dizeler, Aşık Paşa’nın nefsinden geçtiğinin, adının hakkını vererek, aşk ile yandığının ne güzel bir örneği: Her kim bana ağyar ise Hak Tanrı yar olsun ona Her kancaru varır ise Bağ u bahar olsun ona. Bana ağu sunan kişi Şehd ü şeker olsun işi Kolay gele müşkül işi Eli erer olsun ona. Acı dirliğim isteyen Tatlı dirilsin dünyada Kim ölümüm ister ise Bin yıl ömür olsun ona. Her kim diler ben har olam Düşman elinde zar olam Dostları şad u düşmanı Dost maşuk yar olsun ona. Ardımca taşlar atanı Hak tahta ağdırsın onu Önüme kuyu kazanı Güller nisar olsun ona. Her kim diler ise benim Ol dostumdan ayrıldığım Gözlerinden hicap gitsin Dizar ıyan olsun ona. Bu Muhlis oğlu Paşa'nın Güldüğün istemiyenin Ağladığım istiyenin Gözüm pınar olsun ona. Aşık Paşa’nın, deyişlerindeki içtenliği, dolaysız, sakınmasız yazışı insanı hemen yakalıyor. Yeryüzünü gezen kişi Senin gibi bulmayıser Seni seven sevday olup Kend'özüne gelmeyiser Seni seven n'ider işi Tün gün akar gözü yaşı Paşam, seni goren kişi Niçin deli olmayıser Derdin senin cana rahat Senin sözün kand ü nebat Vaslın senin âb-ı hayat İçen anı ölmeyiser Kim ki senden cüdâ olup Hasretinden şeydâ olup Derdin anda peydâ olup Rengi nasıl solmayıser Âşık yürür şûri ile Eğlenemez hûri ile Muhlis aşkı nûru ile Esrükdür hod bilmeyiser 3 Kasım 1333 tarihinde Kırşehir'de Hakka yürüyen Aşık Paşa'nın türbesi de Kırşehir'de. Dilim bülbül oldu öter Ahım cana kılur eser Türlü türlü yemiş biter Mamur oldu bostanımız Geçenler n'etti n'eyledi Her birisi bir ad koydu Leyla ile Mecnun gibi Söyleniser destanımız Aşk ile başım hoşdürür Kande varsam yoldaşdürür Yıl on iki ay sarhoşdürür Aşktan içmiştir canımız Muti olduk aşk haline Bakmadık dünya malına Girdiler erenler yoluna Tamam oldu imanımız Ne kaşadır ne gözedir Meylimiz güzel yüzedir Daima solmaz tazedir Bu bizim gülistanımız Kim buldu derman ecele Görsek geri kim ki gele Dahi gideriz ol yola Menzildedir kervanımız Aşık Paşa'm nice nice Devlet anın ol göz aça Bizden dahi gelüp geçe Bu yalancı devranımız
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|