13.yy ile 14.yy ortaları arasında dünyada pek çok şey olur. İnsanın doğa karşısındaki güçsüzlüğü, bilgisizliği ile birleşince kıtlıklar, kuraklıklar hemen sonrasında baş gösteren büyük veba salgınları ile hem Asya'da hem Avrupa'da milyonlarca insan yaşamını yitirir. Sağ kalmak isteyenler göç edince şehirler, ülkeler boşalır.
İnsanın zalimliği, aç gözlülüğü iktidar tutkusuyla birleşince doğanın yol açtığı kırımlardan aşağı kalmaz orduların işgaline uğrayan topraklar. Kimi zaman Haçlıların, Moğolların kimi zaman Selçukluların ya da Arapların eline geçen şehirler çoluk çocuk katledilir. Kimi zaman ordular da vebaya yenik düşer. Erir, yok olur ya da geri çekilmek zorunda kalır.
Bir yanda birbiri ile savaşan insan, bir yanda kendini bulmaya, var olmaya çalışan insanın geride bıraktığı derin, acılı izler bir o kadar da umut vericidir.
Yaşamak için, varolmak, ilerlemek, gelişmek iyi yaşamak için direnir, çalışır durur insan.
Gönüller Sultanı Yunus Emre’nin doğduğu 13. yüzyıldan 14.yüzyıl başlarına, Asya ve Avrupa’ya hızlı bir yolculuk yapalım mı?
Doğu | Batı |
1204 – Endülüslü İslam düşünürü ve Sufi, Muhyiddin Arabi Konya’yı ziyaret eder 1206 – Temuçin, Merkitler'i, Naymanlar'ı, Moğollar'ı, Uygurlar'ı, Keraitler'i, Tatarlar'ı ve diğer küçük kabileleri liderliği, arzusu ve isteğiyle birleştirir. Kurultay tarafından Cengiz Han adı verilir. 1206 – 1210 yıllarında, Anadolu insanının gönlünde büyük yer edinmiş Şeyh Edepali, Hacı Bektaş Veli, Taptuk Emre, Mevlana doğar 1221 – Konya’da veba salgını başgösterir
1236- Baba İlyas önderliğinde, Türkmen ve yerli halklar, baskıcı feodal Selçuklu devletine baş kaldırır 1240 – Malya ovasında binlerce Türkmen çoluk çocuklarıyla Selçukluların komutasındaki Selçuklu ve Frenk askerlerince kılıçtan geçirilir; Yunus Emre Sakarya havzasında doğar 1243- Sivas-Kösedağ’da Selçuklular Moğollara yenilir, Anadolu Moğol işgaline açılır
1244 – Malatya’da kıtlık ve veba salgını kırar halkı 1258-1259 – Anadolu ve Suriye’de kıtlık ve veba salgını altında inler
1273 – Mevlana Celalleddin Rumi’nin Konday ölümü
1277 - Karamanoğulları'nda Türkçe resmi dil olur. 1281 - Orhan Bey doğar (Osmanlı Devleti'nin 2. sultanı) 1282- Mezopotamya Ninova bölgesinde müthiş bir veba salgını başlar
1289 - Memlükler, haçlıların egemenliğindeki Tripoli’yi alır 1291 - Memlük sultanı Eşref Halil, Haçlıların kurduğu Kudüs krallığına son verir 1299 - Osmanlı Devleti kurulur 1320 – Yunus Emre Hakk’a yürür | 1204 - Haçlı Ordusu İstanbul’u işgal eder, şehrin güzelliği ve zenginliği ile başı dönen Katolikler şehirde benzersiz bir yağma ve kıyım yapar. . 1209 - 30.000 kişilik Haçlı Ordusu Güney Fransa’da Pirene dağlarının eteklerine iner, kasabaları, şehirleri yağmalar, halkını kılıçtan geçirir, ekinleri yok eder, topraklara el koyar 1212 – yılında Fransa ve Almanya’da yaklaşık 37,000 çocuktan Haçlı Ordusu oluşturur, bu çocuklar kutsal topraklara varamadan ya ölür ya da köle olarak satılır 1228-1229 – Papa 9. Gregoryenin kışkırması ile Alman İmparatorluğu Kudüs’ü ele geçirir, Türklere yenilerek geri döner 1241 – Moğollar Macaristan ve Polonya’yı işgal eder 1242 – Ruslar, Doğu Avrupa üzerindeki Batını halklarla Ortodoks Kilisesine bağlı halklar üzerine sefere çıkan Haçlı Ordusunu bozguna uğratır 1244 – Eyyubilerle Harzemşahlar, Haçlıları Gazza’da yenilgiye uğratır 1248 – 1254 Fransa Kralı tarafından Mısır’a düzenlenen Haçlı Seferi, kıralın esir olması ile sonuçlanır 1261 – Bizans, İstanbul’u Latinlerden geri alır 1265 – Dante’nin doğumu 1268-1270 - Fransa Kralı Sen Lui, Tunus üzerine Haçlı Seferine çıkar, ordusunun yarısı veba salgını nedeniyle ölür. 1274 - “inanmak için bilmek gerekir” , “insanın en mutlu durumu Tanrıyı görmektir” diyen İtalyan kökenli Hristiyan düşünür Aquinolu Thomas ölür 1285 - Nogay Han’ın öncülüğünde Moğollar Macaristan ikinci kez işgal ederler
1295 - Marco Polo Çin gezilerini yayınlar 1315-1322 Kuzey Avrupa’da iklimin soğuması sonucu kıtlık başlar, milyonlarca insan ölür |
Yunus Emre
Hiç bilmezem sıra kimin, aramızda gezer ölüm.
Halkı bostan edinmiştir, dilediğin üzer ölüm
Bir nicenin belin büker, bir nicenin mülkün yıkar.
Bir nicenin yaşın döker, var gücünü ezer ölüm.
Birinin alır kardeşin, revan döker gözü yaşın.
Hiç onarmaz bağrı başın, habersizin gelir ölüm
Yiğidi koca olunca, komaz kendini bilince.
Birini koyup gelince, gözlerini süzer ölüm.
Hani onun sevdik yâri, kıl tâatın, arı yürü.
Miskin Yunus neye durur, ejderhalar yutar ölüm
Yunus Emre'nin doğduğu yıl kesinlikle bilinmese de, 1238-1240 yıllarında uzlaşıyor tarihçiler. Anadolu ve Balkan halklarının gönlünde taht kuran büyük ozanın doğduğu yer de tartışmalı. Ancak, son yıllarda Porsuk Çayı'nın Sakarya'ya döküldüğü yerde, Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy'de doğduğu, uzun yıllar da orada yaşadığı kabul edilmekte.
Bu dünyaya gelmeden önce nerede olduğunu ise sevgili Yunus Emre’den dinleyelim:
Ben bu cihana gelmeden sultân-ı cihanda idim,
Sözü gerçek hükmü revan ol hükm-i sultanda idim.
Halâyık bunda gelmeden, gökler melâil dolmadan,
Bu mülke bünyâd olmadan, mülkü yaradanda idim.
Yüz yirmi dört bin hası, dört yüz kırk dört tabakası,
Devlet makâmında ol gün, ulu hânedanda idim.
Gussa beni görmez idi, kaygu ile ermez idi,
Endişe şehirden taşra, bir yüce mekânda idim.
YÛNUS bu cümle varlığın dost katında zerre değil,
Guft ile kelâmda idim, hem bunda hem onda idim.
Menakıpnâmelerle, şiirlerinden çıkarılan bilgilere göre Babalılardan Taptuk Emre'nin dervişidir.
O dost bize gelmez ise, ben dosta geri varayım,
Çekeyim cevri cefayı, dostun yüzünü göreyim.
Sermâye bir avuç toprak, onu dahi aldı bu aşk,
Ne sermâye var, ne dükkân, pazara niye varayım?
Kurulmuştur dost dükkânı, dost içine girmiş gezer,
Günahım çok gönlüm sezer, ben dosta çok yalvarayım.
Gönlüm der ki; dost benimdir, gözüm der ki; dost benimdir,
Gönlüm der ki göze; sabret, bir dem haberin sorayım.
Hak nazar kıldığı cana, bir göz ile bakmak gerek,
Ona ki Hak nazar kıldı, ben onu nice yereyim?
Tapduk der ki; Yunus'a bu aşk Hakk'a erse gerek,
Kamulardan o yücedir, ben ona nice varayım.
Yine şiirlerinden, iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Anadolu kentlerini dolaştığı, Azerbaycan ve Şam'a gittiği, Mevlana'yla görüştüğü de bu bilgiler arasındadır.
Ey kopuz ile çeşte aslın nedürür işte,
Sana sual sorarım eydiver bana uş de.
Eydür ki, aslım ağaç, koyun kirişi birkaç,
Gel irşetim dinle geç, aklı koma beleşte.
Eydirler bana haram, ben uğruluk değilim,
Çünkü aslım mısmıldır, ne varımış kirişte.
Bana kiriş dediler, aşka giriş dediler,
Benim adım aşk verdi, ben durmazam kolmaşta.
Şâdilik ile geldim, işbu âleme doldum,
Mürvetlere düzüldüm, kodular işbu düşde.
Ağaç deri derildi, kiriş ile bir oldu,
Aşk denizine daldı, bahane yok bu işte.
Mevlânâ sohbetinde saz ile işret oldu,
Arif manaya daldı, çün biledir ferişte.
Ferişteyi anmaktan bilesin murat nedir?
Gece gündüz biledir senin ile her işte.
Ol ferişteler adı Kiramen Katibin'dir,
Yazmaktan usanmazlar, ırmazlar yazda kışta.
Birisi sağ omzunda, birisi sol omzunda,
Birisi hayrın yazar, birisi şer cünbüşte.
Kâğıtları tükenmez, ne hot mürekkepleri,
Aşınmaz kalemleri, kayımlardır o işte.
Hem meyhaneye varır, hem puthaneye girer,
Bunlar saklarlar seni, sen gafilsin bu işte.
Yunus imdi Süphân'ı vasfeylegil gönülde,
Ayrı değil ariften bu kopuz ile çeşte.
Çeşte: altı telli saz
Ferişte: melek
Kolmaş: saçma sapan söz söyleyen
Süphan: tanrının sıfatlarından, noksansız olan
Çağının halk konuşma dilini kullanmış, Oğuz lehçesiyle yazmıştır. Yer yer, Türkçe olmayan sözcükler, deyimler, terimler de kullanmak zorunda kaldığı görülse de, yalın bir halk diliyle, özlü, sahici bir söyleyişle öğretisini halka ulaştırmış, gönüllere yerleştirmeyi başarmıştır.
Canlar canını buldum, bu canım yağma olsun.
Assı ziyandan geçtim, dükkânım yağma olsun.
Ben benliğimden geçtim, gözüm hicabın açtım,
Dost vaslına eriştim, gumanım yağma olsun.
Benden benliğim gitti, hep mülkümü dost yuttu.
La-mekâna kavm oldum, mekânım yağma olsun.
Taalluktan üzüştüm, o dosttan yana uçtum.
Aşk divanına düştüm, divanım yağma olsun.
İkilikten usandım, birlik hanına kandım.
Derd-i şarabın içtim, dermanım yağma olsun.
Varlık cun sefer kıldı, dost andan bize geldi,
Viran gönül nur doldu, cihanım yağma olsun.
Geçtim bitmez sağınçtan, usandım yazdan, kıştan.
Bostanlar başın buldum, bostanım yağma olsun.
Yunus ne hoş demişsin, balla, şeker yemişsin.
Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun.
Tam 700 yıldır, hak ve insan sevgisinin evrensel simgesi olmuştur Yunus Emre.
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır?
Okumaktan mani ne? kişi Hakkı bilmektir.
Çün okudun bilemedin, ha bir kuru emektir.
Okudum bildim deme, çok taat kıldım deme.
Eri hak bilmez isen, abes yere yelmektir
Dört kitabın manası, bellidir bir elifte.
Sen elifi bilmezsin, bu nice okumaktır?
Yiğirmi dokuz hece, okursun uçtan uca.
Sen elif dersin hoca, mânâsı ne demektir?
Yunus der ki: Ey hoca, gerekse var bin Hacca.
Hepisinden iyice, bir gönüle girmektir.
Şiirleri üzerinde özenle durulduğunda görülüyor ki, gerçek bir sözcük ustasıdır. Sözcüklerin istiflenmesinde, yerlerinin -ölçü değişmese de -değiştirilmesi, yerinden oynatılması olasılığı yoktur.
Hak bir gönül verdi bana ha demeden hayran olur
Bir dem gelir şadi, olur bir dem gelir giryan olur
Bir dem sansın kış gibi, şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile bustan olur
Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerheyleyemez
Bir dem dilinden dür döker, dertlilere derman olur
Bir dem çıkar arş üzere, bir dem iner tahtes-sera
Bir dem sanasın katredir, bir dem taşar umman olur
Bir dem cehalette kalır, hiç nesneyi bilmez olur
Bir dem dalar hikmetlere, Calınus u Lokman olur
Bir dem div olur, ya peri, viraneler olur yeri
Bir dem uçar Belkıys ile sultan-ı ins ü can olur
Bir dem varır mescidlere, yüz sürer orda yerlere
Bir dem vurur, deyre girer, İncil okur rühban olur
Bir dem gelir İsa gibi ölmüşleri diri kılar
Bir dem girer kibr evine Fir'avn ile Haman olur
Bir dem döner Cebrail'e rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir güm-rah olur, miskin Yunus hayran olur
Bayezıd Devlet Kütüphanesi'nde bulunan 7912 numaralı yazmada denmektedir ki: Vefât-ı Yûnus Emre Müddet-i 'Ömr 82 Sene 720. Yani, H. 648 (M. 1240-1) yılında doğmuş, 82 yıllık bir dünya hayatından sonra H. 720 (M. 1320-1) yılında Hakk`a yürümüştür.
Canlar canını buldum, bu canım yağma olsun.
Assı ziyandan geçtim, dükkânım yağma olsun.
Ben benliğimden geçtim, gözüm hicabın açtım,
Dost vaslına eriştim, gumanım yağma olsun.
Benden benliğim gitti, hep mülkümü dost yuttu.
La-mekâna kavm oldum, mekânım yağma olsun.
Taalluktan üzüştüm, o dosttan yana uçtum.
Aşk divanına düştüm, divanım yağma olsun.
İkilikten usandım, birlik hanına kandım.
Derd-i şarabın içtim, dermanım yağma olsun.
Varlık cun sefer kıldı, dost andan bize geldi,
Viran gönül nur doldu, cihanım yağma olsun.
Geçtim bitmez sağınçtan, usandım yazdan, kıştan.
Bostanlar başın buldum, bostanım yağma olsun.
Yunus ne hoş demişsin, balla, şeker yemişsin.
Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun.
Gönüller sultanı, Yunus’a ait olduğu iddia edilen 15 ayrı mezar vardır: Bursa - Emir Sultan yolu üzerinde, Erzurum-Tuzcu köyünde, Sandıklı-Çayköy’de, Afyonkarahisar-Düğer’de, Ünye’de, Aksaray'da, Sivas’ta, Keçiborlu'da, Uluborlu'da, Kırşehir'de, Tire'de, Bolu'da, Kula'da, Eskişehir-Mihalıcçık-Sarıköy'de, Karaman'da….
Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi, elin, yüzün yumaz değil.
Ne erenler geldi geçti,bunlar yurdu kaldı göçtü.
Pervaz urup Hakk'a uçtu, hüma kuşudur kaz değil.
Yol odur ki; doğru vara, göz odur ki; Hakk'ı göre,
Er odur ki; alçak dura, yüceden bakan göz değil.
Erden sana nazar ola, için dışın pür nur ola,
Belî kurtulmuştan ola, şol kişi kim gammaz değil.
Doğru yola gittin ise, er eteğin tuttun ise,
Bir hayır da ettin ise,birine bindir az değil.
Yunus bu sözleri çatar,sanki balı yağa katar.
Halka meta'ların satar,yükü gevherdir, tuz değil.