A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Bilâ Kayd ü Şart

Kategori Kategori: Ayorum Güncel | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Gündoğdu Gencer | 01 Mayıs 2010 01:07:46

Ankara'da toplanan Büyük Millet Meclisi'nin 20 Ocak, 1921'de, daha meclisin kuruluşundan 9 ay bile geçmemişken kabul ettiği Anayasa'nın (Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun) birinci maddesi, "Hâkimiyet bilâ kayd ü şart milletindir" idi.

Fransızca “souverainité”, İngilizce “sovereignty” teriminin karşılığı olarak Osmanlı’nın son dönemlerinde “hakimiyet” sözcüğü benimsenmişti. Aynı kökten gelen “soverign” sözcüğü, hükûmdar / kıral / padişah / çar / sultan anlamına gelir. 
 
Hükûmdar “hüküm süren”dir, “hâkim olan”dır, “hükümrân olan”dır. “Hakimiyet” , “hükümranlık” monarşilerde hükümdardadır.  Daha sonra, 1935’te “hâkimiyet” sözcüğünün yerini “egemenlik” almış, bu ana ilke Türkçeleştirilip "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" (egemenlik koşulsuz ve sınırsız olarak ulusundur) halini almıştı.  1921 anayasasında yer alan bu ilke birçoğumuzun sandığı gibi âni bir değişiklik sonucu olmamıştır.  1876 anayasasında hükümranlık hakkının temelleri tanımlanmamış, sadece bu hakkın “eski usul gereğince” Osmanlı hanedanından bir kimse tarafından kullanılacağı belirtilmişti.  1909 Anayasa değişikliğiyle milli egemenlik fikri ilk kez, padişahın cülûsunda “anayasaya riayet ve vatana ve millete sadakat” yemini etmesini zorunlu kılmıştı, yâni “vatan ve milletin” anayasa yoluyla ifade bulan üstünlüğü vurgulanıyordu.  Her yemin gibi bu yemin de elbette yemin eden kişinin buna ne denli içtenlikle bağlı olduğuna, “sadakat”ten ne anladığına, sonunda o kişinin, o hükümdarın dürüstlüğüne bağlıydı.  Yoksa lâf olsun diye edilen her yemin gibi anlamsız, içi boş olurdu.
 
1921’de, daha Kurtuluş Savaşı kazanılmamışken Anayasaya böyle bir madde konmuş olması, padişahlık kurumunun tanınmadığının, monarşinin sonunun geldiğinin habercisiydi.  600 küsur yıllık Osmanlı geleneğinin ve bunun şartlanmasının yıkılması, padişahı yok saymanın kabul edilmesi birçok kafa için elbette kolay olmadı.  Bunun yapılabilmesi için “Hâkimiyet bilâ kayd ü şart milletindir” gibisinden tereddüde yer bırakmayacak bir ilkenin konulması gerekliydi.  Bu ilke, hakimiyetin artık sultanda, padişahta olmadığının vurgulanması amacını taşıyordu.  Ayrıca, büyük çoğunluğu, bırakın eğitimi, okuma yazma bilmeyen bir halka “kuvvetler ayrılığı”ndan söz etmenin ne bir anlamı, ne de bir gereği vardı.  “Türk devleti” değil “Türkiye devleti”nden söz eden 1921 anayasasında kuvvetler birliği ilkesi kabul edilmiştir: “İcra kudreti ve teşrî selâhiyeti milletin yegâne ve hakikî mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder”.  Yâni Büyük Millet Meclisi sadece yasama yetkisine değil, yürütme yetkisine de sahiptir.  Köklü değişimleri gerçekleştirebilmek için buna gereksinme vardı.
 
Mustafa Kemal “hâkimiyet-i milliye”yi “bir vatan üzerinde yaşayan bir halkın bütün kararlarını kendisinin verebilmesi, yönetimini demokratik seçimlerle gelen siyasal partilerin oluşturduğu TBMM aracılığıyla seçmesi” biçiminde tanımlamıştı.  “Siz isterseniz hilâfeti de geri getirebilirsiniz” diyen Menderes’den başlayarak, “sandıktan çıktık” diyen Demirel’e, Özal’a ve şimdi de Erdoğan’a kadar meclise hakim olan partiler ve onların başındaki kişiler bu ilkeye dayanarak, “egemenlik kayıtsız şartsız milletinse, bu da TBMM ile ifadesini bulursa, biz de bu meclise hâkimsek istediğimizi yaparız” biçiminde yorumlama eğiliminde olmuşlardır.  Oysa “istiklâl-i tam” şiarı daha 1919’dan başlayarak “hâkimiyet-i milliye”den önce ve önde gelmiştir.  Bunlar, 1. Emperyalistlere ve mandacılara karşı bağımsızlık, 2. Padişah ve halifeye karşı bağımsızlık ve 3. İktisadi bağımsızlık. olarak özetlenebilir.
 
Bir yandan “hâkimiyet bilâ kayd ü şart milletindir” ilkesine sarılıp, öte yandan “istiklâl-i tam” (tam bağımsızlık) ilkesini göz ardı etmek ancak bizimkiler gibi şark kurnazlığı içinde olanlarda bulunduğu teşhis edilebilen bir hastalıktır.  Ancak, bir yanda Mustafa Kemal’i zaman ve mekândan soyutlayup her dediğini değişmez sayarak papağan gibi tekrarlayanlar olduğu sürece “tam bağımsızlık” kafası taşımayan, ya da bunun altını oymak isteyenlerin bu şark kurnazlığıyla karşı tarafa Mustafa Kemal’in başka sözleriyle karşılık vermesi hiç te şaşılası birşey değildir.  “Hâkimiyet bilâ kayd ü şart milletin ise biz de milletin temsilcisi olarak ‘babalar gibi satarız’, devir küreselleşme devridir” diyenlerin içtenliğinden, zekâ düzeyinden ya da dürüstlüğünden kuşku duymamak biraz güç oluyor.
 
“1921 anayasasında yasama ve yürütme erkleri (kuvvetleri) bir arada idiyse ve bu, Mustafa Kemal için geçerli idiyse şimdi de biz Atatürk’e bağlı kişiler olarak bunu savunuyoruz” demek ise ne içten olmamakla, ne zekâ düzeyi ile açıklanamaz.  Dindarların ahlâklı olması gerektiği varsayımı, ne yazık ki sorgulanır hale gelmiştir.  Ahlâksızlar, inandıklarını söyledikleri dinlerin en büyük düşmanıdır.
 
Evet, 1921 koşullarında yasama ve yürütme ayrılmamıştı ve Mustafa Kemal bunu anayasaya geçirmişti.  Bunu o zaman Mustafa Kemal’in yapmış olması, ya da onaylaması bugün bundan ileri geçilemez mi demek olmalı?  Düşünme özürlü, ya da düşünme tembeli kişiler zaman ve mekân içinde değerlendirme yapıp doğruya varmaktansa şu ya da bu kaynağı gösterir, “Kuran’da böyle yazıyor”, “Marx şöyle buyurmuş” ya da “Atatürk böyle demiş” diyerek ileri sürdükleri görüşlere geçerlilik kazanmaya çalışır.  Bugün demokrasinin “en az kötü” system olduğu hemen herkes tarafından kabul bulmaktadır.  Ve 1700’lerden başlayarak gelişen siyasal bilimler demokrasilerde kuvvetler ayrılığının demokrasilerin “daha az kötü” bir sistem olması için vazgeçilmez bir ilke olduğunda birleşmektedirler.  Bugünlerde Türkiye’de tartışılan anayasa değişikliği önerisine biraz da böyle bakmak gerekir. Fransız düşünür Montesqieu “yasama ve yürütme güçleri bir kişinin elinde toplanırsa özgürlükten söz edilemez” diyor.  Kaldı ki, her anayasa onu uygulayan gücün dürüstlüğü ölçüsünde değerlidir.  Ve de unutmamak gerekir ki, anayasal haklar, hukuklar, hepsi bir yana, insanların aç, çıplak, evsiz kalmadan yaşayabilmesi, eğitiminin, sağlığının garanti altında olması en önemli özgürlüktür.  Bunlar sağlanmıyor ya da sağlanamıyorsa kağıt üzerindeki en iyi yasalar bile anlamsızdır. 
 
Ne demişti Sermet Çağan: “aç kalmaya görsün insan, inançlarını bile yer”.


Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 2 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Barınma Krizi Değil, Sınıf Savaşı, Türkiye’de Konut, Kira ve Kentsel Dönüşüm Üzerinden Yürütülen Sessiz Tasfiye
Karadeniz Alarm Veriyor, İHA Olayları, Tanker Patlamaları ve Sessizce Derinleşen Bir Güvenlik Krizi
Kahramanmaraş’ta Polis Tatbikatı ve Toplumsal Çatışmanın Anatomisi
Coca-Cola’nın “Pair Bottle” Deneyi Kapitalizmin İnsan İlişkilerine Müdahalesi
Türkiye’de Bahis Depremi, Peki Diğer Spor Dalları Gerçekten Güvende mi?

Narva’da Sessiz İhlal, Rus Sınır Muhafızları Estonya Toprağında, Dünya Yine Seyirci
Avustralya'dan Bondi Plajı saldırısı sonrası silah yasalarını sertleştirme hamlesi
Trump 2.0'ın Gölgesinde Diplomasi
Sadece İsimde Ateşkes: Gazze'nin Uzun Süren Araf Dönemi
Çin Japonya'yı Test Ediyor ve Amerikan Kararlılığının Sınırları…

Türkiye’de konkordato alarmı: 2025’te başvurular tarihi zirveye gidiyor
Dijital Yuan Etki Aracı Olarak: Güneydoğu Asya'nın Para Egemenliği ve Stratejik Özerkliği
ABD-Avustralya Kritik Mineraller Anlaşması Pasifik Tedarik Zincirlerinin Geleceğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor?
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Avustralya - Çin İlişkileri: Avustralya'da Kavga

Avrupa’da en fazla Türk’ün yaşadığı ülkeler hangileri?
"En ciddiyetsiz nesil": Z kuşağı neden kasten gülünç olmayı seçiyor?
Güney Karolina'nın Unutulmuş Osmanlıları: Sumter Türklerinin Şaşırtıcı Gerçeği
Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip
Motokuryelerin Sessiz Çığlığı: Sokağın Gölgesinden Yükselen Sınıf Mücadelesi

Osmanlı İmparatorluğu'nda Kahvehaneler: Bir Sosyo-Politik Etki
Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024

Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

Avustralyalı teorik fizikçiler: 'Paradoks olmadan zaman yolculuğu yapmak mümkün'
Axiom Raporu: Siber Güvenlik ve Çin-ABD İlişkilerine Etkisi
WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.

Bilim insanları beynin beş farklı yaşam evresinden geçtiğini açıkladı: Kritik dönüm noktaları 9, 32, 66 ve 83 yaş…
Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

Yıldızlara Bakanlar ve Adaleti Seçenler: Sâbiî Kozmolojiye Karşı Yahudi Etik Devrimi
Mişka Yaponçik Yahudi Mafya Babası
Tankların dili, halkların sessizliği… Tarihi toprak yalanı ve savaşın meşrulaştırılması
AVM’ler, Kapitalizm ve Emekçinin Kuşatılması Tüketim Toplumunun Görünmez Hapishanesi
Coğrafya Değil, Kapitalist Sömürü Kaderi Belirler

Büyük Konuşmak
HUKUK KARGAŞASI
HAİN Mİ ARARSINIZ
KANAS
Kayyum

Paranın, Lidya Sikkesinden Dijital Cüzdanlara Uzanan 5000 Yıllık Hikayesi
Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git