|
|
Renk renk üçgenlerKategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 27 Mart 2010 07:47:00 Bağdat fatihi IV. Murat alkolü, tütünü ve kahveyi yasaklamıştı. Buna uymayanların cezası idamdı. İstanbul'da tebdil-i kıyafet dolaşır, bu yasağa uymayanları 60 kiloluk gürzüyle kendisi öldürürdü. Ve IV. Murat daha 27 yaşındayken genellikle alkolden kaynaklanan siroz hastalığından kurtulamayarak öldü.
Cemaatine ahlâk dersleri veren papazların kiliselerine gelen oğlan çocuklarının ırzına geçtikleri, piskoposların, başpiskoposların buna göz yumdukları her gün çıkan haberler arasında. Bu papazlar tecavüzcü ama eşcinsel sayılmıyorlar. Afganistan’da dini bütün “mücahitler”in “baça bazi” (oğlan oynatma) geleneklerinin devam ettiği bildiriliyor. Uyuşturucu parasıyla zengin olan bu adamlar yoksul ailelerin II. Dünya savaşı sıralarında ve hemen sonrasında İngiltere’den on binlerce yetim ve öksüz çocuk Avustralya’ya gönderilmiş, kilisenin yurtlarında himaye(!) altına alınış ve bunların çoğunun tecavüze uğradığı yıllarca sonra ortaya çıkmıştı. Devlet şimdi 60’larında, 70’lerinde olan bu insanlardan daha yeni özür dilemişti. Fransız imparatoru olup Avrupa’yı kana boyayan Napolyon’un kendisi Korsikalıydı, yâni Fransızlığı su götürürdü. Sarışın, mavi gözlü, atletik yapılı Alman Ari ırkının üstünlüğünü savunan, gelmiş geçmiş en vahşi ırkçı Adolf Hitler Avusturyalıydı ve kendisi siyah saçlı, kahverengi gözlüydü. Yahudilerin yanısıra Slavları, çingeneleri, komünistleri, sakatları acımasızca öldüren çetenin propaganda bakanı Göbels, sakat bir adamdı. Komünizmin adını kötüye çıkaran ve Sovyetleri Rus imparatorluğunun toplama kampı haline getiren paranoyak Stalin Rus değil, Gürcüydü. Türkiye’deki Kürtlerin haklı şikâyetlerini ve istemlerini bugünkü ırkçı düzeye taşıyan Abdullah Öcalan’ın yakalandıktan sonra ilk söylediği şeylerden birisi annesinin Türk olduğuydu. Geçen hafta Türkiye’de dinci kuruluşların eşcinselliğe hoşgörü gösterilmemesi çağrısını okuduğum zaman bütün bunlar aklıma geldi. Dünyanın birçok ülkesinde eşcinselliği yasaklayan ve cezalandıran yasalar var. Çeşitli hapis cezalarından idama kadar. Çoğunluğu Hıristiyan olan Bir yandan yoksul ve çaresiz oğlanları kullanıp, öte yandan çocuk yaşta kızlarla evlenen yaratıklar konu eşcinselliğe geldiğinde neden bu kadar katı, bu kadar acımasızlar? Eşcinselleri fırınlarda öldüren Hitler Nazi Partisini kurduğunda kendisine ilk destek oğlancılığıyla tanınan Gerhard Rossbach’un özel bir eşcinsel milis kuruluşu olan Rossbachbund’dan gelmişti. Bu kuruluş daha sonra acımasız SA (Sturmabteilung - Fırtına Birliği) Haki Gömleklilere dönüştü. Rossbach’un eşcinsel eşi Ernst Roehm Hitler’le birlikte Nazi Partisinin kurucuları arasındaydı. Kendi eşcinsel eğilimlerinin açığa çıkmasından korkanlar mı acaba eşcinselliğe karşı bu kadar katı, ve acımasız diye düşünüyor insan. Eşcinsellik konusunda Türkiye gibi bazı ülkelerde yaygın bir çifte standart var. Pasif erkek eşcinsel aşağılayıcı bir sözcükle nitelendirilirken aktif erkek eşcinsel “kulampara” (oğlan-sever) diye adlandırılıyor ve aşağılanmıyor. Pasif bir lezbiyene zavallı gözüyle bakılırken, aktif bir lezbiyen “zürefa” ya da “sevici” olarak adlandırılıyor ve dışlanıyor. Bunun kökünde de erkeğin “aktif”, kadının “pasif” rolünün norm olması ve bu normun dışına çıkanların sapkınlıkla suçlanarak dışlanması yatıyor. Oysa uygar ülkelerde aktif-pasif ayırımı yok. Kendi cinsinden bir başkasıyla cinsel ilişkide bulunmayı seçen kişi aktif te olsa, pasif te olsa eşcinsel sayılıyor ve kendisini (doğru olarak) eşcinsel olarak 9-10 yaşındaki oğlanların ırzına geçen sübyancılara eşcinsel olduklarını söylerseniz herhalde sizi Kalaşnikofları ile tarayıverirler. Aslında insan fizyolojisini inceleyen herkes size hepimizde hem erkeklik, hem de dişilik hormonu olduğunu söyleyecektir. Bu ikisinin dengesi, oranları o kişinin cinsel tercihlerini, yönelimini belirler. Oğlancı papazlar ya da sübyancı softalar gibi küçük, savunmasız (kız veya oğlan) çocuklara yönelik olmadıkça kişinin cinsel tercihi, aynen kişilerin inançları ya da inançsızlıkları gibi, aynen içki içip içmemesi gibi kimseyi ilgilendiren bir konu olmamalıdır, hele devleti kesinlikle! Devletin kimsenin yatak odasına girmeye hakkı yoktur. Eşcinsellerin haklarını, istedikleri cinsel tercihi yapabilmelerini savunmak insan haklarını savunmaktır.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|