Bu hafta Erzurum'dan Erzincan'a, Ankara polisinden Tekel işçilerine, Aptullah Öcalan'dan Türk ordusuna, Habervaktim yazarı Selçuk Özdağ'dan Sabah gazetesi yazarı Emre Aköz'a, Tayyip Erdoğan'dan işsizlere teğet geçenler...
Erzurum Özel Yetkili Savcı Osman Şanal tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in makamında ve evinde arama yapıldı.
Başbakan haklı kurumlar arası çatışma yok.
Çatışma artık kurumlar içi…
TEKEL işçilerinin Abdi İpekçi parkındaki ilk gün eylemine biber gazı ile müdahale eden Ankara polisinin “ Milletvekillerin orada olduğunu bilmiyorduk” savunması şaşırttı.
Ankara Valisi ve Emniyet Müdürünün ardından, TBMM’ye gelen diğer emniyet görevlileri de, ‘’Milletvekillerinin orada olduğunu bilmiyorduk’’ dediler.
Savunuya bakın! Vekiller önemli, vekaleti verenlere vurun.
Ayrıca bu polisler hiç mi gazete okumuyor ya da televizyonda yanlızca dizi ve evlendirme programlarını seyrediyor.
Vekillerin orada olduğunu saydığımız programların dışındaki programları seyreden bütün Türkiye biliyordu.
Aptullah Öcalanın yakalanmasının yıl dönümündeki gösterilerde yine devlete saldırıldı.
Aptallığıma verin ama bu sloganların içinde neden ABD yok.
Onlar teslim etmediler mi?
Yoksa daha hala gösteri yapanlar ya da yaptıranlar ABD den beklentilerimi var.
Habervaktim yazarı Selçuk Özdağ, 13 Şubat tarihinde yazdığı yazıda Hrant Dink adının bir okula verilmesi girişimine ağır ifadelerle karşı çıktı.
Özdağ, “Hrant Dink” ismindeki bir okulun adında milli olan bir bakanlığa yakışmayacağını iddia etti. Özdağ şöyle söyledi: “Dink bana göre adının üstünde Milli ibaresi bulunan bir bakanlığa bağlı okullarımızdan birinin ismi olamaz. Dink sadece vurulan bir Ermeni vatandaşımızdan ibaret değil. Onun bir de TİKKO geçmişi var. Örgüte girerken adını Fırat olarak değiştirmiş, yargılanmış, örgüte üye olmuş sonra da ismini Hrant’a dönüştürerek örgütten bağını koparmış bir kişi var karşımızda. Bu ülkede milliyetçi, muhafazakâr insanlar beraat ettiklerinde bile belli çevreler tarafından suçlanmaktan kurtulamıyorlar. Bunun son örneği Ökkeş Şendiller’e Alevi çalıştay’ına katılmaması için gösterilen tepkiydi. Yargılanıp aklanmış bir kişiyi ömür boyu aynı suçla yaftalamaya devam ediyor, ama TİKKO’ ya üye olmuş birine de her türlü fazileti yüklemekten imtina etmiyoruz.”
Örümcek beyinlilere kızmamak gerek.
Sabah gazetesi yazarı Emre Aköz, bugünkü yazısında Hindistan’ın İngiltere tarafından sömürge edildiği dönemler için “iyi de olmuş aslında” demeye getiren bir analiz kaleme aldı.
Emre Aköz’ün analizini:
“Galiba mutlak iyi (olumlu) ya da mutlak kötü (olumsuz) diye bir durum yok. Örneğin Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı, Hindistan'da gıptayla izlenmişti. Çünkü onlar da İngiliz sömürgesi olmaktan kurtulmak istiyorlardı.
İngilizlerin Hindistan'daki varlığı, o zaman için mutlak kötü bir durumdu.
Aradan yıllar geçti. İngilizce küresel ekonominin ortak dili haline geldi.
Hintlilerin sömürgeci İngilizlerden öğrendikleri bu dil, zamanla iyi para eder hale geldi.
Yani mutlak kötü olmaktan çıktı.
Bugün sokak tezgâhlarında envai çeşit İngilizce kitap satılıyor. (Bizim korsan kitaplar gibi ama onlar da korsan mı, araştırmadım.)”
Ülkenin böyle “aydınları” olduktan sonra düşmana ne hacet…
Türkiye de “Hukuk” adaletin değil zulümün aracı olmaya başladı.
Ankara'da eylemlerini sürdüren Tekel işçilerine yardım amacıyla, Tunceli'nin Hozat İlçesi'nde para toplayan sivil toplum örgütü yöneticisi 2 kişi, polis tarafından gözaltına alındı.
Gözaltına alınanlara, 'dilencilik yaptıkları' gerekçesiyle, Kabahatler Kanunu'na göre 70'er TL para cezası verildi. Topladıkları kumbaraların içindeki paralara da el konuldu.
Ülkede dilendirmek suç değil dilenmek suç
Tayyip Erdoğan, verilen gensoruların artık yalama olduğunu beyan etti.
Ne o öyle, zırt pırt gensoru önergesi gerçekten, her şey rayına oturmuş giderken işi sulandırmanın âlemi ne?
Memleket meme yaptı, conta yaktı yalama ne ki!
Sivil darbe Askeri darbe darken asıl darbe işsize.
Bu darbe sağlık darbesi.
Hizmetten yararlanma süresi 100 günden 10 güne indi. İşsiz kalanların sağlık hizmetinden 100 gün yararlanmasını sağlayan uygulamaya son verildi. Sosyal Güvenlik Kurumu 'Biz 17 aydır yasayı yanlış uyguluyormuşuz, sağlık hizmeti süresi 10 gün' dedi.
On binlerce işsiz ve aileleri hastane ve eczane kapılarından çevriliyor.
Soru şu: Sosyal güvenlik kurumuda bu yasayı okuyup kim yanlış anlamış ve uygulamış? Halen iş basında mı yoksa yanlış anlayıp uygulayanların başarılı görülen ülkede terfi mi ettiler!