|
|
Genel Kurmay suç işliyorsa Erdoğan da işliyor...Kategori: Ayorum Güncel | 2 Yorum | 15 Şubat 2010 03:00:04 Tek taraflı düşünmeyi çok seviyoruz, o yüzden de eleştiriye kapalıyız, özeleştiri yanımızdan bile geçmiyor... Tek taraflı düşününce otomatikman da tek taraflı suçlamaya başlıyoruz.
Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ Haber Türk Gazetesi yazarı Fatih Altaylı’la yaptığı söyleşide “Fatih bey şunu bilin, biz her şeyimizi hukuk devleti sınırları içinde yaparız. Sabrımızı taşırmasınlardan kastımız şudur: Biz bütün bu olayların, bize karşı yapılanların arka planını biliyoruz. (Biliyor ve susuyor musunuz, sorusu üzerine) Evet, tam da öyle. Biliyoruz ve susuyoruz. Birileri gerekeni yapar diye susuyoruz ve bekliyoruz. (Niye, sorusu üzerine) Çünkü ben devlet adamıyım. Devlet adamı gibi davranmam lazım. Devlete ve hukuka saygımız var ama bunun da bir sınırı var. (Bu sınır aşılırsa ne olur, diye üsteliyor Altaylı) Bildiklerimizi halkla paylaşmaya başlayacağız. Bizim de elimizde pek çok bilgi var. Bunları açıklamak zorunda kalacağız. Biz de hukuk yoluna gideceğiz. Hakkımızı arayacağız.” demiş. Bu söyleşide darbe tehdidi yok, ama başka bir tehdit var. Ergenekon davası başladığında yazdığım gibi, davada sanık olsun yada olmasın belli bir kesim var ki eğer konuşursa ortalık gerçekten birbirine girer. Bu söylediğim kesime askerler, bürokratlar, siyasiler ve hatta kimi işadamları ve ağalar da giriyor… Darbeleri ve derin devleti ele aldığımızda karşımızda böyle bir ittifak var. O yüzden bunları engellemenin yolunun ciddi bir sosyalist devrim olduğuna inanıyorum, bugünkü meclis bunu çözemez, çünkü ilişkileri derinleştirdikçe içinde kendisini bulur… İlker Başbuğ’un bu açıklamasından sonra iktidar yanlısı ve libre-el-al yazarların hepsi saldırıya geçti. Bu işi darbe tehdidi olarak görenler yada görmek isteyenlerden sadece kendi üstüne alanına kadar vardı iş. İlker Başbuğ ordunun biraz daha üstüne gidildiğinde bişeyler açıklar mı bilemem, ama bence ta başından beri söylediğim “Pazarlık” öğesini çok açık bir şekilde ortaya döktü. Yapılır yada yapılmaz bilemem, ama bana yapılacak gibi geliyor. Neyle ve ne için pazarlık derseniz AKP için açılacak ikinci kapatma davası için yapılacak bu pazarlık bence. Çünkü bu dava şeraitten dolayı değil izinsiz yada gerekçesiz dinlemeden dolayı açılacak ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin fazla tartışma olasılığı olmayan bir dava olacak. Bu pazarlık sonucu ya dava açılmayacak yada AKP tekrardan yırtacak… İlker Başbuğ’un açıklamasına yapılan eleştirilerden ikisi bana çok ilginç geldi. Birisi Taraf Gazetesi yazarı Ahmet Altan’ın yaklaşımı. Ahmet Altan geçen gün köşesinde “Hadi Açıkla Başbuğ” diye bir yazı yazdı… Yazıda “Hadi açıklayın bakalım. Elinizde bizimle ilgili bir tek belge ya da bilgi varsa halka açıklayın, savcılığa verin. Bizim gibi yapın, suç olan belgeyi halka gösterip yargıya teslim edin. Yapamazsınız. Sizin elinizde bizim “gizli” ya da “yasadışı bir iş” yaptığımızı gösterecek bir tane bile belge yoktur, olamaz. Öyle lafı dolaştırmıyorum ben, gayet açık, gayet net söylüyorum, hodri meydan, açıklayın da görelim. Biz sizin bildiğiniz o “kullanışlı” medyaya benzemeyiz, böyle şantaj kokan laflarla üstümüze gölge düşürülmeye kalkışılmasına da izin vermeyiz.” diyor Ahmet Altan. Ahmet Altan’ın mantığına baktığımızda Genel Kurmay başkanının tek hedefi Taraf Gazetesi gibi gözüküyor. Yani daha önce açıkladığı Fethullah Gülen ekibi yok, şeriatçı parti yok, türban ve laiklik tartışmaları yok, varsa yoksa Taraf Gazetesi ve Ahmet Altan’la ekibi var. Megaloman olunur da bu kadar mı olunur kardeşim, insan kendi kendine biraz dur demez mi? Duyan da Taraf Gazetesi’ni 50 yıllık bir gazete sanır, oysa en yeni gazetelerden biri, yukarıda saydıklarım sanki onlarla beraber başlamış, onun mantığıyla düşünürsem Ahmet Altan’ı Fethullah Gülen’in de hocası olarak düşünmeye başlayacağım ki, ancak bu kadarına da “Yok artık” derim yani… İkinci yaklaşım ise İlker Başbuğ’un bişeyler bilmesi ve bunları açıklamayıp “Açıklarım haaaaaaaaaa!..” diye tehdit etmesi üzerine yapılan yorumlar. Geçen akşam bir televizyon kanalında avukat Ergin Cinmen bu olayın bir suç olduğunu söyledi. Benim de avukatım olan Ergin Cinmen’in dediğine sonuna kadar katılıyorum, suçu gizlemek de (Ne kadar suç olduğuna mahkemeler karar verir. Bizde basın veriyor olsa bile!..) suça girer. En azından suç sandığınız bişeyi gizlediğiniz sürece yeni suçların işlenmesine neden olursunuz. Peki bu tür açıklamayı sadece İlker Başbuğ mu yapıyor. AKP Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül darbe girişimlerinden 2004 yılından beri haberdar olduklarını söylemediler mi? Bu suça girmiyor mu? Hem de başbakan olarak bunları açıklamıyor ve üstüne gitmiyorsanız eğer, bugün niye avaz avaz bağırıyorsunuz demezler mi adama… Bundan önceki e-kolay darbeyi “Ben kaleme aldım…” diyen Genel Kurmay başkanı hakkında suç duyurusunda bulunmuyorsa başbakan ve cumhurbaşkanı suç işlemiyorlar mı? O zaman bu konuda suç duyurusunda bulunmayan CHP ve MHP’den ne farkı kalıyor AKP’nin. Darbe girişimleri konusunda neyi tartışıyorlar yada niye tartışıyorlar!.. O yüzden inatla 1960 darbesinden itibaren bütün darbelerin planlayıcılarını ve yapanları yargılamadan darbe girişimcilerini yargılamanın bir işe yaramayacağını yazıyorum. Şike yapanı serbest bırakıp, şike yapabilir miyim, diye etrafta dolaşanları yargılamak neye yarıyor. Şike yapan ligin şampiyonunu yada ligden düşenini etkilemiş ama serbest, şike yapmayı düşünen yargılanıyor. Neden yapanlarla yapmayı düşünenler beraber yargılanmıyor. Şike yada darbe yapan yargılanıp ceza almadığı sürece bunları yapmayı düşünenleri engellemek olası mı? Yada şikenin kim için yapıldığına yada yapılacağına bakıp ona göre demokratlaşmak mı mubah oldu, mesela Nazlı Ilıcak ve arkadaşları gibi… İki taraf da “Benim de bildiklerim var, ama…” diyor ve sadece birisi suç işliyor. Neden hep tek taraflı bakıyoruz, bir anlayabilsem… Ahmet Nesin
Yorumlarmustafa alagoz
{ 20 Şubat 2010 05:54:57 }
"Olmakta olanlar" karşısında güçsüz kalanlar ya geçmişe ya da "bilip tanıdığı güçlere" sımsıkı sarılır. Bazen de geçmişte olup bitenlere tam bir öfke ve inkarla bakar. Ne yaparsak yapalım toplumsal ilişkiler yaşıyoruz ve toplumda olup bitenler yaşantımızı bir biçimde etkiliyor. Kaygılar, arayışlar, korkular ve öneriler üretmek, eğer üretemiyorsak üretenleri anlamaya çalışmak çok insanca bir tutum. Ama "insanca"nın içinde her türlü kötülükte barınır. Türkiye şimdiye kadar karşılaşmadığı türden bir dönemece girdi: Şeffaf, her kesin hukuka hesap vermekten kaçamıyacağı bir politik yapılanma gereği… Buna bağlı olarak kimsenin kendi inancını, ideolojisini, kişisel-kurumsal kaprisini kimseye dayatamıyacağı kültürel-politik ortam özlemi... Tek tek olayları sayıp dökmek kör kuyuya taş atmaktan başka bir işe yaramaz. Önemli olan sorunlar karşısında çözüm yolu üretmek ve önermek, dönüp bunun sorumluluğunu üstlenmek. Düşünsel dünyamızın yüzeyselliği politik konuları ele alışımızda da kendini gösterdi. Sorunun üstüne üstüne gitmek yerine soruna çözüm önerenlerin ne dediği, ne yaptığı ile oyalanmak daha yaygın. Çünkü bu işin kolay yanı. Birilerini aşağılamak, yargılamak, sözümona alaya almak, bunu yapanın çaresizliğini ve fikirsiziliğinin ifadesidir. Ne istediğini, niçin istediğini bilmeyen neye niçin karşı durduğunu da bilemez. Onun bunun ne dediğinden çok insanın insanlara söyleyecek kendi sözü olmalı.
"Fırtınayı getiren en sessiz sözlerdir. Dünyayı, güvercin ayaklarıyla gelen düşünceler yönetirler." (Nietzsche) eflatun
{ 19 Şubat 2010 05:08:09 }
Ahmet Altan; gocunmalarina bakilirsa bir misyonu (!) uslendigini de soylemek istiyor, dilinin ta ucuna kadar geliyor ama kem kum...
Diğer Sayfalar: 1. Paranoya durumda. Durumda da; bu paranoyaya A.Altan'la birlikte kendilerini kaptiran liberal bile olamamis kimi keskin sirke sol'a (!) da ne oluyor boyle. A.Altanin ardina dizilmisler sira sira, her gun adam ne yazdiysa, ahan da A.Altan soyle dedi, boyle dedi gibi dibi bos soylemleri goklere cikararak enerjilerini tuketmelerine ne demeli? Nisanyan'in dedigi gibi; devlete ve orduya karsi yazarsan Taraf gaetesinde yerin var.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|