Beli bükülmüştü, yaşlıydı. Çocukluğumun ilk anılarına gittiğimde bile yaşlıydı o. Kristof Kolomb'un ilkokul kitaplarında bulunan fotoğraflarına benzetirdim. Aklaşmış ve sararmış saçları başının iki yanında mısır püskülü gibi sallanırdı başörtüsünün altından.
Başında her zaman bir yazma olurdu.
Saçları kalın sarı iplikler gibi sarkardı şakaklarından.
Sokağa çıktığında elleri arkasında kavuşmuş olarak
iki büklüm yürürdü yavaş yavaş iki ev arasındaki kısa yolu.
Gözleri kızarıktı, trahom olmayabilirdi ama,
gözlerinde bir hastalık olduğu kesindi.
Beline sokulmuş kocaman bir mendili vardı.
Her zaman şalvar giyerdi, bandik derdik şalvara…
Adı Şerife olmalıydı, ama ona kimse Şerife demezdi.
Şerik Abu, saygılı olduklarında
Kör Şerik, aşağılamak için…
Pamuklu dedikleri bir yelek giyerdi her zaman,
pamuklu denen şey kumaşla astar arasına pamuk konarak dikilmiş bir yelekti,
sıcak tutardı.
Hiç evlenmemişti
Babaannemin kardeşiydi.
Merzifon’a beş kilometre uzaklıkta Sarıköy’den, gelmişler…
Sarıköy’de bir kardeşleri vardı, Hüseyin ağa.
Anamın evinde barınırdı Şerik Abu. Ev işlerine yardım eder
anam tezgahta bez dokurken evi temizler, çocuklara bakardı.
Sarıköy’den arada bir gelen yeğenleri Binnaz ve Dudu’dan başka ziyaretçisi olmazdı.
Bizim eve geldiğinde de Satı anam( kardeşi) veya Zehra yengem
ona iş yaptırırlardı…
Parası yoktu, zaten parayla bir işi de olmazdı…
Kardeşlerimin hepsinin üzerinde emeği vardı.
Kimseden sevgi dolu bir söz işittiğini sanmıyorum…
KÖR ŞERİK’ ti o…
Güldüğünü hiç anımsamıyorum, ama
yüzünde sevgi dolu bir anlam vardı…
Abu yaşama sevgiyle bakardı…
Sıkça başı ağrıdığını düşünüyorum
çünkü alnına bandaj gibi katlanmış bir yemeni sarardı…
Anamla kardeşim Zerrin hamama gittiklerinde onu da götürürlerdi…
Eve döndüğünde kesinlikle başı ağrırdı.
Bir yerleri ağrıdığında sızlandığını anımsıyorum.
Anamın evindeyim.
Şerik Abu evi temizliyor,
minderlerin üzerine sırtüstü uzanmışım,
elimde Hanefi Cengi adında ince bir kitap var
daha okula başlamamışım, okuma bilmiyorum.
Bir gün önce Kadir ağabeyim sesli olarak okumuş
ben de can kulağı ile dinlemiştim…
Kitabı gözlerimin önüne kaldırdım ve okumaya başladım.
Hayır, okumuyordum belleğime yerleşmiş öyküyü okur gibi
yineliyordum…
Şerik Abu gerçekten okuduğumu sanıp
sevinmişti...
Onun o denli mutlu olduğunu
hiç görmemiştim…
Bizden başka kimsesi yoktu, bizi severdi.
Biz çocuklar öylesine bencildik ki!…
yıllar geçti…
İlk okulu bitirdim
Erzincan askeri ortaokuluna gittim.
Büyük deprem, 1939, kış
enkaz altındayım,
yaralanmadım, çıkarttılar…
Konya askeri ortaokuluna katıldık
ölümden kurtulanlar.
Dönem sonu
İlk kez tatil…
Eve gittim…
Anamı göremedim
sorduğumda köye gitti, dediler…
Bir sabah uyuya kalmışım…
Küçük kardeşim Kemal bir şeyler fısıldıyor kulağıma
Kalktım
Ağbi anam öldü, diyordu…
İnanamadım.
Kardeşim Zerrin doğrulayınca
büyük bir deprem daha yaşadığımı sandım…
O 1939- 40 kışında önce anam ölmüş zatürreden…
Şerik Abu hastalanmış,
Zehra yengem eve almış, Satı anamla ikisi bakmışlar…
İkisinin ölümünü de üzülmeyim diye bana bildirmemişler…