|
|
Açılım ve KapatmaKategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 13 Aralık 2009 19:58:14 "Gözlerimin içine bakın, ne demek istediğimi anlarsınız". Bu sözler 1960 darbesi ile kapatılan Demokrat Parti'nin ardından kurulan Adalet Partisi genel başkanı (Baba?) Süleyman Demirel'in miting meydanlarında sık sık söylediği bir sözdü. Demokrat Parti'nin oylarını alma yarışında (Menderes kır atına binip göğe çıktığı için!) simgesini kır at olarak alan Adalet Partisi başarılı oldu.
Yeditepe Üniversitesi Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Ekrem Ali Akartürk, İspanya’da Batasuna Partisinin kapatılma kararı ile benzerliği şöyle açıklıyor: “İspanya’nın verdiği kapatma kararı AİHM’ye gitti, o da bunun doğru karar olduğunu onayladı. Gerekçe ‘Batasuna partisinin şiddet eylemlerini desteklediği, ETA’nın terör faaliyetlerine karşı çıkmayıp aksine arka çıktığı’ idi, Anayasa Mahkemesi DTP-PKK ilişkisinde de aynı paralelliği bulmuş olmalı”. 12 Eylül 1980 sonrası Genelkurmay Başkanlığı'nın bastırdığı “Beyaz Kitap”ta şu açıklama yer almıştı: “Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz kış erimeyen karlar vardı. Güneş açınca üzerleri buzlaşan camsı parlak bir tabaka ile örtülürdü karın yüzü. Üstü sert altı yumuşak olurdu. Bu karın üstünde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker, ‘kırt-kürt’ diye ses çıkarırdı. Doğulu Türkmenlere, Kürt denmesinin nedeni buydu. Bölücülerin Kürt dedikleri, yüksek yaylalarda, karlık bölgelerde yaşayan Türklerin karda yürürken ayaklarından çıkardıkları sesin adıydı aslında.” 1982 yılında yapılan ve aleyhte konuşmanın ve propaganda yapmanın yasak olduğu “güdümlü” referandumda, mavi renk hayır, beyaz renk evet demekti. Kenan Evren yaptığı konuşmalarla halkı mavi oy vermemesi konusunda telkin ediyor ve gazetelere mavi renkle ilgili sansür uygulanıyordu. Sonuçta yeni anayasa yüzde 92'lik “Evet” oyu ile kabul edilmişti. Gerçek demokrasilerde politik partiler çeşitli sınıfların temsilcisidir, etnik grupların ya da yörelerin değil. Ve gerçek demokrasiler terör ve şiddet içermeyen her görüşe açıktır. Bunlar bir yanda “şeriat” olabilir, öte yanda ülkenin bir bölümünün ayrışması olabilir. Parti kapatılmasının ilke olarak yanlış olduğunu bir yana bırakırsak DTP’nin konumuna bakalım. Kürt insanının (en azından büyücek bir bölümünün) sözcüsü olma şansını “muhatap Öcalan’dır, İmralı’dır” diyerek heba eden, kendi varlığının altını oyan bir partiden söz ediyoruz. Bunun, gerçekten kendilerini PKK’nin uzantısı olarak görmelerinden mi, yoksa oy kaygısından mı kaynaklandığı önemli değil. Terörist bir örgütün ve bunun liderinin savunuculuğunu yapmak, Kürt olmasa da DTP’ye oy verebilecek gerçek demokratların dışlanmasıyla sonuçlandı. DTP tarihsel bir fırsatı fena kaçırdı. Anayasa Mahkemesi kararından birkaç gün önce Tokat’ta 7 askerin öldürülmesinin sorumluluğunu üstlenen PKK, eğer Karayılan’ın daha önce söylediği gibi “kontrol dışı” bir serseri mayın gibi hareket etmiyor idiyse insana hükûmetin açılımını sabote etmek, DTP’yi alternatif olmaktan çıkarmak için mi bu cinayetleri işledi dedirtiyor. Hiçbir örgüt gönüllü olarak “miadının dolduğunu” kolay kolay kabullenemez (bkz. Rahşan Ecevit). PKK varlık nedeninin DTP tarafından giderek ortadan kaldırılabileceğini mi gördü? Yoksa gerçekten Türk milliyetçilerinin söylediği gibi olayları tırmandırarak bir iç savaş ve savaş sonrası bağımsız bir Kürdistan yaratma hayali ile mi hareket ediyor? Toplu cinayetlerin İzmir’deki gibi tepkilere yol açabileceğini göremeyecek kadar kör mü, yoksa gerçekten istediği bu mu? Öldürülen her insana “Kürt” veya “Türk” diye değil, insan olarak bakabilme yetisini yitiren, insan olmaktan bu denli uzak olabilen, bir yanda ölenlere “şehit” öte yanda ölenlere “düşman” diyebilen bir mentalite kimin işine yarar? Serap’ın ve Ceylan’ın ölümlerine aynı ölçüde yüreği kanamayan insanlara insan denebilir mi? Komplo teorilerine kulak verirsek, bu aslında DTP’yi ya da onun devamı olacak partiyi güçlendirme çabası olarak te değerlendirilebilir. Halkın gözünde “Mağdur (underdog)” görünen kişi ve partilerin daha da güçlendiği daha önce kapatılan parti örnekleriyle ortada. Başbakan Erdoğan bunun iyi bir örneği. Eğer gerçekten böyleyse güçleneck olan yeni partinin halkın bu sempatisini kullanarak PKK’yi, şiddeti ve terörü dışlama şansını iyi kullanabilmesi gerekir. Erdoğan “Açılımdan dönüş yok. Dönersek PKK’ya, CHP ve MHP anlayışına hizmet ederiz. Kesinlikle, demokratik açılım sürecimizi, milli birlik kardeşlik sürecimizi bir geri dönüşle elde edemeyiz. Zaten böyle yapacak olursak bölücü terör örgütüne hizmet etmiş oluruz” diyor. Erdoğan’ın samimiyetine inanın, inanmayın, daha iyi önerileri olanlar varsa beri gelsin. Bir yandan Doğu Anadolu’nun yüzyılların ihmalini ortadan kaldıracak biçimde sosyal ve ekonomik olarak kalkındırılması, Kürtlerin kültürel haklarının güvence altına alınması ne kadar gerekliyse, öte yandan can alan her terör örgütüyle acımasız mücadele edilmesinden başka bir yol var mı? Yok, bırakın ayrı bir Kürdistan kurulsun diyenler Istanbul’daki milyonlarca Kürdü Diyarbakır’a mı gönderecekler? Batıdaki Kürt iş adamı, meclisteki Kürt kökenliler ne olacak? Anası Türk, babası Kürt olanlar ne olacak? DNA testi mi yaptıracaksınız, kafatası mı ölçeceksiniz?
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|