|
|
Kenya'da SafariKategori: Yaşam | 1 Yorum | Yazan: Pınar Özkan | 05 Aralık 2009 01:46:18 Sekiz kişilik grup otobüsten iniyoruz. Kenyalı şöförümüz bizi dükkanları geçer geçmez bir aralıktan yürütüp geniş bir araziye çıkarıyor. Karşımızda maket gibi küçücük bir uçak üzerinde Air Kenya yazıyor. Beyaz gömleğinde apoletleri olan kel kafalı güneş gözlüklü bir İngiliz yaklaşıp kendini tanıtıyor.
Adım Jack bu uçağın pilotuyum. Uçağın küçük kapısını açıp buyur ediyor bizi. Başımızı eğerek girip oturuyoruz. İkişer kişilik sekiz koltuk var zaten. Kapımızı kapatıp kendisi de öne oturuyor. Nilgün'le birbirimize bakıyoruz meşhur gülme krizimiz tutuyor. Filmlerde gördüklerimizden, uçuyordur herhalde! Nairobi havalanında karşılaşıp selamlaştığımız Kenya Airways'in hostesleri geliyor aklımıza ne gülmüştük o gün de... Kırmızı yeşil renkteki üniformaları, geniş kenarlı şapkaları, şapkaların tepesine sarılmış leopar desenli fularları vardı. Pilotumuz göstergelerle biraz oynadıktan sonra arkasına dönüp içi şeker dolu bir kap uzatıyor. Lütfen elden ele dolaştırın, Masai Mara'ya uçuşumuz 45 dakika sürecek hava oldukça güzel kemerlerinizi bağlamayı unutmayın. Kontağı çalıştırıyor hareket ediyoruz. Hop havalandık bile. Çok çabuk yükseliyoruz. Aşağıda seyrek otların olduğu düz bir arazi görünüyor. Sahiden uçuyormuş bu yahu!. Saate bakıyorum 14.30. Bizim ekip de bu saatte Nairobi'den Gabon'a dönüyor kalkış yapmak üzeredirler. Biz onlarla pass geldik. Havacılıkta buna “dead head” yani ölü kafa deniyor, anlamı üniformalı ancak yolcu gibi oturarak uçmak. Üç günlük safarimiz bitip otele döndüğümüzde Air Gabon'un uçağı Nairobi seferiyle gelmiş olacak, yine onlarla ölü kafa olarak geri döneceğiz. Herşeyi ayarladık çok mutluyuz. Nilgün elini omzuma koyuyor. Duydun değil mi? Air Maritus'un yer hizmetleri müdürü ne dedi? Geliş tarihinizi bildirin iki pass bileti ayarlarım size! Maritus'a uçarsınız. Bizim adamız güzeldir.. İyice keyifleniyoruz. Grup sessiz otururken hemen arkasında olmanın avantajını kullanarak pilotu soru yağmuruna tutuyoruz. Sizce doğru bir zamanda mı çıktık safariye? Masai Mara'da yeterince hayvan görebilir miyiz? Buraları iyi bilmenin rahatlığıyla yanıtlıyor pilotumuz. Masai Mara Tanzanya sınırında. Hayvanlar yağmur mevsimine göre yer değiştirirler. Tanzanya'da kuralık başlayınca Kenya'ya yani Masai Mara'ya geçerler. Kuraklık Masai Mara'da olursa turunuz sizi Serengeti'ye yolluyor. Ne güzel birşeyler öğrenmeye başladık bile. Arkamızdakiler pilotun söylediklerini duyunca kendi aralarında sohbete başlıyorlar. Uçak arada bir sallanınca susuyorlar. Tam 40 dakika sonra alçalmaya başlıyoruz. 5 dakika sonra yerdeyiz. Arazinin ortasında iki safari jipi bekliyor. Pilota teşekkür edip jiplere yerleşiyoruz. Şöförümüz sevimli bir Kenyalı bizi kalacağımız kampa götürecek. Bu gece erken yatın diye öğütlüyor, sabah 5.00 te yola çıkmamız gerekiyor, en iyi bu saatlerde hayvanları görebilirsiniz. Bütün gurup heyecanla dinliyor. Neler göreceğiz acaba? Şansınız varsa hepsini görürsünüz aslan, leopar, çıta, fil sürüleri, gergedan, bufola,zebra ,zürafa... sayıyor şöför. Heyecanımız iyice artıyor, bir an evvel sabah olsa! Kampımıza geldik. Kichwa Tempo. Tahtadan giriş kapısı var. Etrafı tel örgülerle sarılmış, göya elektrikli tellermiş çünkü doğanın ortasındaymışız, gece çadırlara hayvanlar saldırabilirmiş. Resepsiyondaki adama ağzımız açık bakarken Evet diyor. Civarda bir dolu aç aslan var, sırıtıyor. Bayanlar baylar artık belgesel seyretmiyorsunuz şu andan itibaren ta kendisini yaşıyorsunuz. Etraf çok sevimli ağaçlara hamaklar asılmış yerlere minderler atılmış gayet güvenli ve huzurlu gözüküyor. Kalacağımız çadırı gidip görsek. Numarası kaçtı? tamam hatırladık. Şu ilerde görünen yeşil çadırlar olsa gerek. Yıllar oldu çadırda yatmayalı en son izciyken kalmıştım hiç rahat değildi, neyse artık idare edeceğiz. Nilgün hayli titiz olduğu için çarşaflar yeterince temiz midir onun derdinde. Hadi boşverelim safariye geldik.. Bak adam ne dedi belgesele girdik artık! Bizi amma da havaya soktular.. Çadırların bulunduğu dar yola yöneliyoruz. Birden çığlıklar atılıyor etrafımız sarılıyor. Nilgün'le canhıraş durduğumuz yerde çığlığı basıyoruz. O sesi biz mi çıkardık? Hemen bir görevli peyda oluyor, çıplak vucuduna kırmızı bir kumaş sarmış elinde ağaçtan sopası kulak delikleri büyük, aşağıya sarkmış bir Masaili. Durun korkmayın! Bunlar babun maymunları kampımızda çok var yaklaşmayıp sakin kalırsanız hiç bir şey yapmazlar, oyuncudurlar, insanları korkutmaya bayılırlar.. Gerçekten de çok eğlenmişe benziyorlar hepsi dişlerini gösteriyor, gülüyor mu bunlar ne! Masaili ben sizi çadırınıza götüreyim diyor. Nilgün'le aynı anda soruyoruz. Bu matrak maymunların çadırlara girme huyları var mıdır? Hayır diyor Masaili. Çadıra gelmezler fermuarını iyice kapattığınız zaman hiçbir şey giremez güvendesiniz. Ayrıca gece nöbetçilerimiz de etrafta olacaklar. Çadırımıza varıyoruz. Masaili fermuarı açıyor içerisi hiç beklemediğimiz kadar büyük ve konforlu gözüküyor. İki geniş yatak var, yatakların üzerinde kırmızı ekose battaniyeler, niye ki bu Afrika sıcağında? Öğreniyoruz geceleri serin oluyormuş. Görevli akşam yemek saatini söylüyor ve nazik bir hareketle başını eğerek bizi selamlayıp kayboluyor. Çadırımızı beğeniyoruz herşey tertemiz, başucumuzda Masaililerin hayvan kanı koydukları deriden yapılmış ince uzun o kaplardan var. Banyo ve tuvalet de içinde. Akşam saati yemeğe gidiyoruz, kamp ateşi yakılmış, masalar konmus, ağaçlara lambalar asılmış, herşey çok güzel. Bol etli yemeklerimiz geliyor zebra veya zürafa eti diye fazla kurcalamadan yiyiyoruz. Carnivore restoranından alışkanlığımız var. Yemek sonrası ahçılar ortaya gelip ellerinde kepçeler, kaşıklar şarkılar söylüyorlar hep beraber kamp dansı yapılıyor. Çok geç olmadan çadırlarımıza çekiliyoruz. Peki sabah kim uyandıracak bizi? telefon yok ki uyandırma servisi alalım. Bizim Masaili sabah biz sizi uyandırıp kahvaltınızı vereceğiz diyor. Tamam şimdi oldu. Hava bayağı serinlemiş battaniyeleri iyi ki koymuşlar. Yatağımıza giriyoruz inanılmaz rahatmış. Gece iyice çöküyor, kamp sessizleşiyor, hava çok temiz uykuya dalıyorum. Derinden sesler geliyor, uyanıyorum. Nilgün'e sesleniyorum. Duyduklarımı sen de duyuyor musun ? O uyumamış henüz. Sanırım filler dolaşıyor civarda. Ya bu neydi?Aslan kükremesine benziyor. Soğukkanlı olmaya çalışıyoruz. Resepsiyondaki adam ne dedi belgeseldeyiz ya! Bir de adama gülmüştük.. Burnumuz buz gibi ama vücudumuz üşümüyor, masai battaniyeleri sahiden de iyi ısıtıyormuş. Nairobi’den mutlaka birer tane almalıyız. Nilgün'le sabaha kadar uyumuyoruz, havada bir şey var uyutmuyor insanı, belki de doğada olmakla ilgilidir. Üstelik yorgun da hissetmiyoruz kendimizi. Sabaha kadar hayvan sesleri hiç kesilmiyor. Çadır hafif aydınlanıyor. Biri fermuarı yukarı kaldırıyor, siyah bir kol iki kahve kabı ile iki sandöviç bırakıyor yere. Sesleniyorum Jumbo... Habari... Thanks... uyandığımızı bilsin, uyuduk mu ki! Fermuar kapanıyor saat 04.30. 05.00 de jipte olmamız gerekiyor. Kahvelerimizi içip hemen hazırlanıyoruz. Dünkü uçak gurubu resepsiyonda. Başkaları da var. Kapıda bekleyen jiplere biniyoruz. Her jipte 4 kişi var. Bizim arabaya iki Alman adam düşüyor. Biri genç sanırım baba oğullar. Yola koyuluyoruz. Ranger giyimli şöförümüz yol boyunca gideceğimiz bölgeler hakkında bilgi veriyor. Şu andan itibaren bağırma seslenme sesli gülme yok diyor. Herkes etrafına bakınsın herhangi bir şey gören bana işaret etsin yavaşça yaklaşacağız. Dört jip peşpeşe ilerliyoruz. Şöförümüz gazel ve filleri mutlaka görebileceğimizi söylüyor ama diğerleri için garanti veremediğinden bahsediyor. Gece onca sesi duyduktan sonra hiç vahşi hayvan göremeden gitmek çok üzücü olacak. Biraz açık arazide ilerliyor biraz da çalıların ağaçların olduğu ara yollara girip çıkıyoruz. Yarım saati geçti hiçbirşey yok etrafta, nerde bunlar? Hadi çocuklar diyorum içimden kendinizi gösterin. Kimsede çıt yok herkes ilk göreceği hayvanı haber vermek için etrafa bakıyor. Önümüzdeki jip yavaşlıyor peşpeşe diğerleri de çalılık gibi bodur ağaçların bulunduğu yerin etrafında yarımay oluyor jipler. Bir gazel sürüsü var kuyrukları sağa sola oynuyor bir de siyah çizgi var üzerlerinde. Güneş vurmuş üstlerine ürkek etraflarına bakınıyorlar, çok güzeller. Onları seyredip yola devam ediyoruz bakalım sırada ne var? Onbeş dakika sonra büyük ağaçların bulunduğu bir yoldan geçiyoruz. Çok yavaşlıyoruz. Şöförümüz ağacı işaret ediyor, dalında bir leopar serilmiş aşağıya bize bakıyor. Şöföre fısıldıyorum. Bu genç olmalı belki de hala yavru. Hayır. Yetişkin. Leoparlar aslanlar kadar büyük değiller. Dev bir kedi bu! Gerçek! Karşımızda duruyor, deseni büyüleyici. Dikkatli bakıyorum ona aklımda kalmasını istiyorum hiç unutmamak için. Ardından filleri görüyoruz ilerde su yatağı var oraya yürüyorlar ailecek. Bir de aralarında yavru var ki al karşına gül! çok sevimli çok komik tepesindeki tel tel saçlara vuruluyorum. Fazla yaklaşmıyoruz uzaktan seyrediyoruz. Yanlarında yavruları varken tehlikeli oluyorlarmış. Filler göç ettikleri yolu asla değiştirmezler hep aynı yolu takip ederlermiş bu nedenle kurulacak köyler ya da evler fillerin yolu üzerine yapılmazmış yoksa evi ezerek geçip giderlermiş. Ardından zebra ve zürafaları görüyoruz. Zebralar gerçekten de çizgili pijama giymiş atlar. Çizgiler müthiş. Zürafaları Nairobi havaalanından tanıyorum, hep ordalar uçak gürültüsünden nasıl rahatsız olmuyorlar hiç anlamıyorum. Biraz sonra da suya doğru yetişmeye çalışan dev bir ayna otların arasında ilerliyor. Şöförümüz bu bir su aygırı diyor güneş ışığını nasıl da yansıtıyor. İyice yaklaşıyoruz patlak gözleriyle bize bakıp yoluna devam ediyor. Tekrar açık araziye geçiyoruz. Ve aslanlar.. 4 adet dişi aslan dolaşıyor ortalıkta, zayıf gözüküyorlar. Biraz ilerde iki erkek aslan. Biri uyuyor diğeri yalanıyor henüz avlarını yemiş olmalılar. Onlara bayağı yaklaşıyoruz, kimsede çıt yok herkes fotoğraf çekiyor uyuyan gözünü açıyor sakin bize bakıyorlar. Aslanlara bu kadar yaklaşabildiğimize, onların bize sakin bakmalarına şaşırıyorum. En uzak durduğumuz hayvanlar filler oluyor. Şöförler çekiniyorlar fillerden. Saatler geçmiş, öğle yemeklerimiz dağıtılıyor. Sırada ziyaret edeceğimiz Masai köyü var. Biraz yol aldıktan sonra varıyoruz. Arabalar yanyana park ediyorlar. Kırmızı renkteki elbiseleri sarkık kulakları ve boncuklarıyla tipik Masaililer. Reisleri karşılıyor bizi, köye giriyoruz. Çoğu kadın sıraya diziliyorlar dansa başlıyorlar. Bunlar reisin eşleriymiş hepsinin saçı kazıtılmış, çok süslü olmalarından kadın olduğunu tahmin ediyoruz. Dansları bitince birbirimizi selamlıyoruz. Nilgün'le ben Afrika'da yaşadığımız için artık deneyimliyiz, her zaman çantamızda bisküvi tarzı yiyecek taşırız, nasılsa verecek çocuklar her zaman karşımıza çıkıyor, çok seviniyorlar. Yetişkinler bile böyle ikramlardan etkileniyorlar. Çantamızdan bisküvi ve şekerleri çıkarıyoruz reise uzatıyoruz. Guruptakiler de şaşırıyor. Şöförün hoşuna gidiyor, reis hepsinden çok seviniyor. Çocukları çağırıyor sırayla paylaştırıyor . Hemen kadınlarını dizip zıplama gösterisine başlıyorlar. Kadınlar nasıl da yükseğe zıplayabiliyorlar, gösteri inanılmaz, sanki ayaklarında yay var.. Evlerini gezdiriyorlar, hayvanlarıyla beraber kalıyorlar. Son derece ilkel ve sade bir hayatları var. Savaşa karşılar. Afrika'nın en barışçıl kabilesi olarak biliniyorlar ve kendileriyle gurur duyuyorlar Haksız da değiller.. Kampımıza dönüyoruz. Asla unutamayacağımız bir gün geçirdik. Herkes mutlu ve yorgun. Akşam yemeği, kamp ateşi ve danslardan sonra çadırdaki yatağa kapağı atar atmaz hayatımın en derin ve dinlendirici uykusuna dalıyorum, gece boyunca hayvanlar kimbilir ne sesler çıkardılar, Nilgün'le hiç duymuyoruz. Sabah erkenden yola çıkıyoruz yine. Bugün ulusal parkları gezeceğiz. Bir saatten fazla yol aldıktan sonra Nakuru gölüne ulaşıyoruz.Yüzlerce flamingonun bulunduğu çok büyük bir göl. Tüm gölü flamingolar kaplamış nerdeyse su gözükmüyor. Gölün çevresinde tur atıyoruz. Jipler hiç mola vermeden ilerliyorlar bir süre tepeyi çıkıyoruz. Yükseldikçe aşağıdaki manzara daha güzelleşiyor. Zirvede geniş bir düzlük alana geliyoruz. Civarda başka turist otobüsleri ve Kenyalı okul çocukları var. Burda yemek molası veriliyor. Kampa dönüş tamamiyle farklı bir yoldan yapılıyor. Yol boyunca yine sayısız zebra, zürafa ve bufola sürülerine rastgeliyoruz. Bir de gergedan. Hiç bu kadar büyük olabileceğini sanmıyordum. Dev bir hayvan, derisi çok kalın matador ceketi giymiş gibi duruyor. Ona hiçbir hayvan yanaşmıyormuş sırtında gezdirdiği kuş sürülerinin dışında... Hayvanları görmeye ne kadar da alıştık. O ilk korku heyecan karışımı merakımız kalmadı. Bambaşka bir dünya. Kampa döner dönmez resepsiyondakiler soruyorlar. Kim yürüyüş safarisine gitmek istiyor? Nilgün'le ben elimizi kaldırıyoruz. Bizden başka gitmek isteyen yok. Niye acaba? Normal giyimli iki Masaili yanımıza geliyor. Kulaklar ele veriyor. İkisinde de tüfek var. Hadi bakalım kamptan çıkıyoruz. Sıra halinde yürümeye başlıyoruz. Biz ortadayız. Sırayı bozmayalım diyorlar hep böyle yürüyecekmişiz. Kampın arkasına geçip uzaklaşmaya başlıyoruz. Silahlar saldırıya uğrarsak niyetiyle taşınıyor herhalde. Ya da bizi havaya sokmak için! Nilgün'le hayvanlara alıştık hiç korku duymuyoruz. Affedersiniz biz nereye gidiyoruz? İlerde timsahların bulunduğu küçük bir göl varmış. Yarım saat sonra küçük göl gözüküyor. Su içen boynuzlu hayvanlar var. Öndeki Masaili aniden duruyor. Bufolalar bizi gördüler çok yavaş yürüyün! Halimiz çok komik iki adım atıp duruyoruz. Nilgün'le gülme krizimiz geri geliyor. Küçük adımlarla ilerlemeye devam ediyoruz. Bufolaları daha net görmeye başladık. Bir tanesi dikkatle bize doğru bakıyor. Sürüden ayrılıp bize doğru yürümeye başlıyor. Masaili durun diye bağırıyor. Bufola gerçekten de bize bakarak gelmeye devam ediyor. Masaili tüfeğin tetiğini eliyle yokluyor Hiç kıpırdamayın! Diyor. Nilgünle birbirimize yapışıp donakalıyoruz. Nilgün'ün rengi sapsarı oluyor. Hiç kıpırdamadan öylece duruyoruz. Bufola hızlanıyor. Nilgün'e fısıltıyla sakın bağırmayalım diyorum. Kalbim küt küt atıyor. Bufola birden duruyor kafasını aşağı yukarı sallıyor, dikkatle bize bakıyor. Şimdi o da kıpırdamıyor. Peki ne olacak? Daha ne kadar bakacak bize böyle? Dakikalar geçiyor. Bufola aniden dönüp, sürüsüne doğru yürüyor. Masaili fısıltıyla gölün karşı yakasında uzanmış timsahları görüyor musunuz diye soruyor. Ben bir şey göremiyorum. Evet galiba şimdi kuyruklarını gördüm. Artık geri dönmemiz gerekiyor daha fazla yaklaşamayız. Hemen dönelim. Küçük, sessiz adımlarla kampa dönüyoruz. Jipler hazır, yola çıkılıyor. Bizi almaya gelecek uçağa doğru yol alıyoruz. Beraber geldiğimiz grup yürüyüş safarimizi soruyorlar, hiç vahşi hayvan görmüş müyüz? Elbette! Timsahlar, bufolalar... Çok heyecan vericiydi!... Nasıl yani yürüyerek onların yanına mı gittiniz? Bir yıla yakın süredir Afrikada bulunuyor onlara göre çok şey biliyorduk. Hakkım olduğunu düşünerek bu vahşi doğayı da iyi bilir bilgiçliğiyle konuşuyorum. Timsahlar karada avlanmazlar size saldırması için suyun içine girmiş olmanız gerekiyor. Bufolaların gözleri iyi görmez, hiç kıpırdamadan yakınında saatlerce durup seyredebilirsiniz. Hareket eden herşeye ise saldırabilirler. Gruptakiler ne ilginç dercesine bakıyorlar, gelmediklerine pişman oldukları belli. Nilgün'le ben kendi aramızda gülüşüyoruz. Bizi farkeden bufola lens takıyor olmalı! Bufola lens mi takıyordu bilmiyorum ama bizim o doğaya hiç yakışmadığımız ortadaydı. Ne görüntümüz ne tavırlarımız ne de yaydığımız koku oraya ait değildi. Orda bulunarak o havayı soluyarak çektiğimiz fotoğraflarla her turist gibi oranın ruhuna dokunduğumuzu hissetmiştik. Safari, içinde yaşadığım bir belgesel tadında bir anı olarak yerleşti belleğime. Bizimle ilgilenen kırmızılar içindeki Masailinin, hayvanlardan, doğadan bahsederken gözlerinde gördüğüm o saygı dolu bilgeliği ise hiç unutmadım.
YorumlarBeatrice Berkman
{ 13 Aralık 2009 18:13:41 }
Pinar,
Diğer Sayfalar: 1. Great story,lovely pictures!!! All the best , Beatrice
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|