A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Gecenin Sonuna Yolculuk: Halklar arasındaki ebedi bağ

Kategori Kategori: Kültür/Sanat | Yorumlar 1 Yorum | Yazar Yazan: Deniz Günal | 17 Eylül 2007 12:03:01

Gecenin Sonuna Yolculuk ve Aptallık Ansiklopedisi, 70 yıl arayla yazılmış iki kitap. Biri, iinsanlığın gecesine bir yolculuk. Açık saçık argo saldırgan bir dille yazılmış. Dobra dobra! Diğeri, aptallık üzerine entellektüel bir çalışma. Şu tanımın güzelliğine bakın: "Aptallık, kendi çıkarlarına karşı bilinçsizce davranma becerisidir, ölüm bunun en uç sonucu olabilir."

Bu kitabın yirminci yüzyılın başyapıtlarından biri, belki de en önemlisi olduğunu düşünüyorum.
Her anne babanın, düşünmeyi, sorgulamayı biraz beceren çocuğuna 15-16 yaşlarında armağan edebileceği bir kitap. Ne kadar erken olursa o kadar iyi.
Tam da isyan çağında.
Çok derin düşünceleri, uzun uzadıya çözümlemeleri, betimlemeleri kaldıramayacak delikanlı gençler bu kitapta, bir yandaş bulacaklar.
Kendi kültürüne, hem de dünyanın geri kalanının hayranlıkla baktığı Fransız kültürüne, tükürürcesine keskin, sorgulayıcı bakışı olan bir genç adamın savaş Avrupa’sında sağ kalma savaşımıdır konu. Sağ kalmaya çalışırken kültürünün her türlü yalanına, aldatmacasına direnerek, onunla dalgasını geçerek insan olmayı sorgular roman kahramanı Bardamu. Ya da romanın yazarı Celine.
Bu aynı zamanda bir yazın yapıtıdır.
Fakat, kitaba girmeden önce belki de yazın yapıtının ne olduğunu biraz sorgulamak gerekiyor.
İnsan, kendini oyalayacak uğraşları ne yapsa bulur. Hele çağımızda. Binlerce TV kanalı, radyo kanalı var. Olmadı, geyik yapabileceğimiz pek çok arkadaşımız…. Bizi oyalayacak kitap sayısı da hiç az değildir. Ama bir yazın yapıtı insanı oyalamanın ötesinde bir şey yapar.
Örneğin,
  • Merak duygusunu körüklemek
  • İnsanları bilgilendirmek
  • Kalıplaşmış yargıları, kalıplaşmış düşünceleri doğrulamak
  • Oyalamak, eğlendirmek
  • Kahretmek, kederlendirmek ya da güldürmek
bir yazın yapıtının özellikleri değildir.
Bunları yapabilir tabii. Ama bunları yapmak için sanat ürünü olmak gerekmez.
Bir yazın yapıtı bambaşka bir şey yapar.
Okuyucu ile çok özel bir ilişkiye girer. Neredeyse bir aşk ilişkisi kadar özel bir ilişkiye…
Ne kadar hızlı okumak istese de okuyucu, sık sık durup kendine, yaşamına, geçmişine bakar. Yapmak istemese de… Bilinçaltı dürtüklenmiştir. Çağrışımlar birbirini izler. İster istemez kişi, geçmişini, değerlerini, deneyimlerini sorgularken ya da düşünürken bulur kendini.
Çünkü….
Bir yazın yapıtı okuyucunun içinde yaşama ama özellikle kendisine yeni kapılar açar.
Büyüme sürecinde çevrenin, toplumun üst üste kapattığı, o kapıları birer birer açmasını sağlar. Açtırmasa da zorlar. Gerçi kapıların büyük çoğunluğunu bize kapattırmışlardır ama belki de kapılarımızın bir çoğu doğuştan kapalıydı. Gerçekten insan olabilmek için, bizi akla ve vicdana götürecek yola düşebilmemiz için onları teker teker açmayı öğrenmemiz, açmak için uğraşmamız gerekir.
İşte, bir yazın yapıtı, o bilinmeyen insanlığımıza yolculuğa hazırlar bizi.
“Gecenin Sonuna Yolculuk” da, kahramanı Bardamu’nun kendi insanlığına çıktığı bir yolculuktur. Ama insanlığın gecesine bir yolculuktur da aynı zamanda.
Roman, 1932 yılında yayımlanmış. 1929 yılında yazmaya başladığında yazarı 35 yaşında. 1.Dünya savaşı sonrası, batılı insanın insana olan inancının tükendiği yıllar.
Fakat aradan geçen yetmiş yıl sonra dünyaya bir baktığımızda insanlığın gecesine yolculuğunun bitmediğini, kitabın bağırarak bize gösterdiklerinin hala geçerli olduğunu görüyoruz.
Romanın konusuna girmeden önce diline değinmek istiyorum biraz. Çünkü konusunu çekici, okuyucuya rahtlıkla erişebilir kılan, anlatılanların sarsıcılığına dayanmamızı sağlayan öncelikle bu dil.
Sonradan artık kanıksanmış bile olsa, döneminde bir ilki yapıyor Celine, sokak diliyle, açık saçık, argo bir Fransızcayla yazıyor. Konuşulduğu, hissedildiği gibi… Kültürünün her değerine acımasızca saldıran yazarın, ya da kahramanının, en büyük silahıdır bu açık saçık saldırgan dil.
Ama, Bardamu’nun söylediklerine katılmasanız bile, ne dediğini, niye dediğini mutlaka anlıyorsunuz. Lafı dolandırmak, söylüyormuş gibi yapmak, sezdirmeye uğraşmak, çok söz söyleyip konuyu bulandırmakla ilgilenmiyor. Dobra dobra söylüyor. Dobra dobra karşı.
Ve de keskin dili, yalnızca Fransız kültürünü, Avrupa kültürünü, kara Afrikanın yozlaşmış perişan yerli kültürlerini değil, yani başkalarını değil doğrudan kendini de kesiyor.
Konuya gelince….Roman, tıp öğrencisi genç Bardamu’nun Paris’te bir meydan kafesinde arkadaşı ile hararetli bir tartışmaya girmişken, sokaktan geçen bir alayın, ona heyecanla takılan sivillerin coşkusuna kapılıp, ya da dolduruşa gelip kendini askere yazılmış bulması ile başlar.
Cepheye gönderilir biraz eğitimden sonra Bardamu. Orada savaşın ne olduğunu anlar. Orada savaşı, savaşanları sorgulamaya başlar. Ölüm korkusu ya da yaşama arzusudur ona bu sorgulamaları yaptıran. Kahramanlıkmış, vatanseverlikmiş hiç takmaz Bardamu. Savaşın kanlı, dehşetli yüzünü görmüştür ve hiçbirini tanımadığı Almanları neden öldürmek zorunda olduğunu, niye onların kurşunlarına hedef olmak zorunda kaldığını anlamaz.
Kaçmak ister. Yaralanır. Madalyalar alır. Toplum içinde bir kahraman gibi dolaşır, hava atar, hoşuna gider. Cephe gerisindeki kalanların yaşamlarını büyük bir ikiyüzlülük içinde sürdürdüklerini görür. Ne olursa olsun o yaşayanların arasında kalmak ister. Korkudan delirdiğine karar verip onu akıl hastanesine kapatırlar. Akıl sağlığına kavuşur kavuşmaz yeniden cepheye sürmek için. Bardamu başarı ile deli olarak kalır, savaşın sonuna dek. Ama tüm dostlarını, toplum içindeki konumunu yitirir. Son çareyi Afrika’ya Fransız sömürgelerine bir sömürge memuru olarak kaçmakta bulur.
Afrika’da da sömürge kültürünü, sömürge memurlarını, düzenini yerden yere vurur gözlemleri, yargılarıyla. Keskin dili Afrika’nın yerlilerini de keser. Bardamu’nun Afrika’daki yaşamı, beceriksizliği, uğradığı şanssızlıklar, sömürge yaşamının Afrika’nın zorlukları yüzünden acı bir biçimde son bulur. Bardamu, artık bir İspanyol gemisinde kürek mahkumudur. Üstelik egzotik bir hastalık kapmıştır ve hep gitmek istediği Amerika’ya kürek çekerek gitmektedir. Amerika’da gemiden kaçmayı başarır.
Romanın kalanı Bardamu’nun Amerika gözlemleri, Fransa’ya geri dönüşü, doktor oluşu, Fransız küçük burjuvasının, varoşlarının içinde yoksul bir doktor olarak debelenmesiyle geçer. Romanın en uzun kısmını oluşturur bu bölümler. Belki de Celine’nin doğrudan kendi yaşam deneyimlerinden kaynaklandığı için. Yoksul, cahil, aptal, çürümüş insanlar arasında umutlarını tüketerek ama yaşama yine de tutunur Celine. Oldukça renkli bölümlerdir bunlar. Romantik filmlerinden hayranlıkla izlediğimiz gibi değildir Fransız yaşamı. Kokuşmuşluk, zavallılık, yozluk çarpar.
Bardamu’nun durumu da umutsuzdur. Beceriksizdir Bardamu. Hastalarının dramlarına kayıtsız kalmayı, onlarla zavallı, yoz yaşamlarının çok da saygı duyulmayan bir ortağı olarak yaşamayı becerebilir ancak. İsyan duyguları, intikam duyguları kabarır sık sık.
Bardamu’nun tüm roman içinde insan olan yüzünü bize açtığı, bir roman kahramanı olarak hiç de kahraman sayılmasa da, içindeki insana inanmamızı, sevgi duymamızı sağlayan olaylar da vardır. Küçük, öksüz bir çocuğu ölümcül bir hastalıktan deliler gibi kurtarmaya uğraşması romanın aslında merkezine oturur. Bardamu, bir yetişkin öldüğünde insan en fazla bir gıcık gitti diye sevinir ama iş bir çocuk olunca asla emin olamaz diye açıklamaya çalışır durumu.
Roman, şaşırtıcı olaylarla, ama bizi insanın en kirli, en umutsuz yüzleriyle karşılaştırarak sürer gider. Celine’nin, hızlı, akıcı, argo dili, kahramınının hayatta kalma arzusu, kirli umutsuz insan ruhuna yargılarını sıraladıktan sonra omuz silkişi bizi romana bağlar.
Romanın anlatımında neredeyse şaşmaz bir sıra görülür. Olayları, gözlemleri, yargıları izler Bardamu’nun, sonra kararlarını verir ve yolculuğuna devam eder. Bölümler sık sık gecenin içinde sonlanır.
Çeviriyi Yiğit Bener yapmış. Yazar bir ailenin üyesi. Fransa’da yetişmiş. İki yıl uğramış çeviri ile o kadar ki, kitabın sonuna eklediği “Çevirinin Sonuna Yolculuk” adlı sonsözde romanın kahramanı Bardamu’nun diliyle, sesiyle konuşur. Onun gözüyle bakar çevirisine. Ben bu bölümün okuyucuya çevirmenin bir armağını olduğunu, Celine’in romanını çoğalttığını düşünüyorum.
Aptallık Ansiklopedisi ve Gecenin Sonuna Yolculuk
Aptallık Ansiklopedisi’ni okumaya başladığımda şunu gördüm.
“Gecenin Sonuna Yolculuk’”un yazınla yaptığı, insanın aptalca boyun eğmişliğini sorgulamak, körü körüne söz dinleyişi ile dalga geçmek, aptalca dayatmalardan oluşmuş kültürüne kafa tutmaktı.
İnsanlara hey uyanın biraz, kıçınızı kaldırın, her türlü pisliği yemeyin, her türlü aptallığa alet olmayın diyordu.
Aynı şeyi, Aptallık Ansiklopedisi entelektüel bir zeminde yapıyordu. Bence, birbirinin yerini asla tutamayacak, 70 yıl arayla yazılmış bu iki kitap birbirini destekliyordu.
Aptallık Ansiklopedisi, Hollandalı Matthijs Van Boxel’in bir çalışması. Türk okuyucular için yazdığı ön sözde, insanın dünyaya bakışını değiştirebilmek gibi soylu bir göreve soyunduğunu söylüyor. Çok bilmişlerin kendilerini benzersiz hissetmelerinin önüne geçmeyi ve aptalları var oluşun aptallığı ile yüzleştirmeyi hedefliyormuş. Türkler ve Hollandalılar çok farklı uygarlıklar kurdular ama aptallık aralarında ebedi bir bağ oluşturmaktadır, diyor.
Gecenin Sonuna Yolculuk’da Bardamu da, keskin gözlemleri, sorgulayan, yargılayan bakışı ile bize 1. Dünya Savaşı sonrası Fransa (ve bu anlamda Avrupa), Afrika ve Amerika toplumlarının arasındaki ebedi bağın da aptallık olduğunu kanıtlıyor.
Bakın, Matthijs van Boxel aptallığı nasıl tanımlıyor:
“Aptallık, kendi çıkarlarına karşı bilinçsizce davranma becerisidir, ölüm bunun en uç sonucu olabilir.”
Devam ediyor.
“Aptallık bir yandan uygarlığımızı tehdit etmekte ancak diğer yandan var oluşumuzun mistik temelini oluşturmaktadır. Kültür, kendi kendini yok eden ahmaklığımızı kabul edebilmemiz için giriştiğimiz bir dizi başarısız çabadan başka bir şey değildir. Aptallık, insanı zekasını geliştirmeye zorlar.”
Bu satırları anlamak aslında çok da zor değil. Avustralya’nın ulus haline gelişini Çanakkale savaşlarına borçlu olduğunu kabul ettiğini anımsarsak… Büyük bir aptallık sonucu katıldıkları bu savaşın başlangıç yıldönümünde, en iyi giysileri, madalyaları ile nasıl büyük bir ciddiyet içinde geçitlere katıldıklarını düşünürsek…. Yaşadığımız kültürün, toplumun aptallığına daha başka kanıtlar aramamıza gerek bile kalmaz.
Öte yandan, ulusların tarihinden söz ettiğimizde hep savaşların, özellikle de yengilerin tarihinden söz ediyor olmamız, kahramanlarımızı çok kolay öldüren ve kolayca ölüme giden insanların oluşturması, Van Boxel’in kültürümüzün kendini yok eden ahmaklığımızı kabul edebilmemiz için giriştiğimiz bir dizi çabadan başka bir şey değildir sözünü kanıtlıyor.
Boxel, kurallara da tam ters bir açıdan bakıyor ve şunu görüyor.
“Kurala bir amaca hizmet ettiği için uymayız. Kural herkes ona uyduğu sürece amaca hizmet eder.”
“ Bir kural ona uyulmasını sunulan gerekçelere değil, sürü gibi davranılmasına borçludur. Varoluşumuzu mantık değil, adetler ve alışkanlıklar belirler..”
Gerçekten de varoluşumuzu mantık ve vicdan belirleseydi, tecavüze uğrayan kız çocukları aileleri tarafından boğulmaz; Avustralya ve Yeni Zelandalı gençler dünyanın öbür ucuna kraliçe ve vatan savunması adına işgale; yüz binlerce Amerikalı Irak’ a özgürlük adına ya da yalnızca para için insan öldürmeye gitmezdi.
Tabii ki aslında bütün örnekleri yalnızca kendi toplumumuz, hatta kişisel ilişkilerimizden, güncel yaşam deneyimlerimizden vermek de olası.
Hiçbir zaman tanıma olanağımız olmayan insanları, bizler adına karar verme yetkisiyle donatmak için seçim sandıklarına gideriz. Onlar da bize her türlü yalanı söyleme, bizi belki olduğumuzdan da daha fazla aptal yerine koyma hakkına sahip olurlar böylece.
“Gerekçeler hiç kimseyi aptal kurallara uymaya ikna edemez. Gerekçeler sadece kendi akılları olsa da, aptalca kurallara inanacak “aşırı aptalları” ikna edebilir” diyor Van Boxel.
Büyüme sürecinde, toplum bize aşırı aptal olmayı öğretiyor. Biz de başarı ile bu rolü oynarız. Gerçi bunda genetik olarak zeka yoksunluğumuzun da payı vardır mutlaka.
Sanırım önemli olan, doğru varsaydığımız bütün değerlere, hiç sorgulamadığımız kurallara tersten bakabilme çabasını göstermektir.
Gecenin Sonuna Yolculuk bu açıdan öncelikle gençlerin okuması gereken bir kitap.
Kan kokulu, her saniyesinde daha zayıf, daha şansız olanlara dehşet saçan, inceliğini en çok vahşet gösterebilmek için geliştirdiği silahlarda deneyen bu uygarlığın elitlerinin bizimle dalga geçebilmesini önlemek için, aşırı aptallıktan kurtulmak, ama neşeli, şen, görkemli aptallar olabilmek için….
Vicdanımızın sesine kulak verebilmemiz için….
Beyin hücrelerimizi tembellikten kurtarabilmemiz için….
Uyanışa geçtiğimizde, karşı karşıya kalacağımız bu vahşi düzenle dalga geçebilmemiz için….
Hepimizin okuması ve yastığının altında bulundurması gereken iki kitap. Gecenin Sonuna Yolculuk ve Aptallık Ansiklopedisi!

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 3 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

mustafa alagöz { 19 Eylül 2007 21:15:59 }
Merhaba Deniz Hanım,
"Sorgulamanın Gücü" adlı yazım hakkında yaptığınız değerlendirme için size teşekkür etmek istiyorum. Farklı düşündüğünüz konular hakkında söylenecek şeyler var; ancak bunlar önemli değil. Yol açıcı eleştiriler -fikirler- içeriksiz övgülerden çok daha güzel. İnsan benlik kaygısına kapılmadıkça her fikir kendisi için geliştirici bir işlev görür. Düşünçe üretimini ve bunu anlayan birileriyle paylaşmanın "insani lezzeti" duyumsamanın doruğu olduğuna inanıyorum. Yazımda aslında ne demek istediğimi dile getirmişsiniz, iginiz ve dikkatiniz beni daha da şevklendirdi.

"Gecenin Sonuna Yolculuk: ..." adlı yazınızı okudum. Hem ilgiyle hem de beğeniyle okudum. İlgiyle okudum, çünkü bende zaman zaman roman eleştirileri yazarım ve bazı günlük gazetelerin "Kitap" ekinde yayınlanır. Edebi eserler hakkında yazılan değerlendirmeler hep ilgimi çeker. Yazınızda dikkate değer önemli çözümlemeler yanında okuyucu-eser arasındaki ilişki hakkındaki tespitiniz çok yerinde: "İşte, bir yazın yapıtı, o bilinmeyen insanlığımıza yolculuğa hazırlar bizi." Aslında her insan bu bilinmeyene yolculuk yapıyor, farkında olsun veya omasın hep yapılanın bu olduğunu düşünüyorum. Bunu bir varoluşsal kaygı biçiminde yapanlar, birde farkında olmadan oyalanarak yapanlar var. Belkide en büyük gerilimimiz bu farkındalığı geliştirmek sabrını ve cesaretini göstermekle bağlantılı. Ben bu yolculuğun bir manevi (Tinsel) yolculuk olduğuna inanıyorum. İşte bu yolculukta birbirlerine yoldaş olanlar belkide "Dost" dediğimiz insanlardır. Sogulama bu yolun feneri: "Sanırım önemli olan, doğru saydığımız bütün değerlere, hiç sorgulumadğımız kurallara tersten bakabilme çabasını göstermektir." Bu çabanın maddi, dünyasal hiç bir beklentisi yoksa insani lezzet üretiliyor ve duyumsanıyor. " Beyin hücrelerimizi tembellikten kurtarabilmemiz" bizlere bağlı. Çünkü özel olmakla bilikte beyin de bir organımızdır, onu nasıl işleteceğimiz, onu nelerle ilgiye sokacağımız bizlerin iradesine bağlı. Bu irade potansiyel olarak herkeste var, dış koşullar bu potansiyelin açığa çıkmasını kolaylaştırabilir veya zorlaştırabilir. Ben bu potansiyelin engelsizce kullanılması için emek harcayanlara saygı duyuyorum.

Not: Yazınızı okuduktan sonra " Gecenin Sonuna Yolculuk" adlı kitabı almak için Kadıköy'indim fakat bulamadım, ama alıp okuyacağım.
Diğer Sayfalar: 1.

 




'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git