|
|
Hiçbir madde bir diğerinden daha temel değildir.Kategori: Felsefe | 0 Yorum | 14 Kasım 2009 11:06:35 Manevi dünyamızdaki "Hiç" kavramı insanoğlunun artık tamamıyla maddeden var olduğunu bildiğimiz evrene, bu bileşik alana akıl erdirememe, anlamlandıramama ve bilinmeyen bir evrensel özneye duyulan korkuyla beslenir. Evren madde sorunsalında insanoğlunun akıl erdiremediği boşluk(!) "Hiç"le imlendirilmiştir.
Manevi dünyamızda yarattığımız “Hiç” kavramına öykünerek, insanoğlu bu imi adlaştırmış, yaşamsal faaliyetler içersine de yerleştirmiştir. Hiççilik ise bu korkuya bir başkaldırı ve “gözü pekliktir”. Temelleri bin yıllar öncesine giden Hiççiliğin aslında birçok türü vardır. Savundukları temel görüşler bir zemine otursa da günümüze etkisini bırakan daha çok varoluşçu Hiççiliktir. Ben hiçbir kimsenin tam anlamıyla nihilist bir yaşam sürebileceğine inanmıyorum. Hiççilik bir bakıma günümüzde romantik bir eylem olmak durumundan öteye gidemez. Ancak hepimizin hayata karşı nihil tepkiler gösterdiğimiz de bir gerçektir ama bu etki tepki yasası kimseyi Hiççi yapmaz. Öte yandan bir diğer soru “evren sürekli büyürken, nereye doğru büyüyor, büyüyorsa bir sınırı olmalı mı, o halde bu sınır neyin içersinde büyüyor, sınırın ötesinde ne var”? Cevap veremeyebiliriz, ya da “Hiçlik”in içersinde de diyebiliriz. Ancak, bir kere yanıldık, “evren koca bir boşluk, bir hiçlik” dedik ama doğru çıkmadı. Şimdi yine “Hiçlik” cevabını verecek olursak acaba bu sefer de yanılıyor olabilir miyiz? Artık biliyoruz ki, evren maddedir, “Hiçlik” değildir. Ancak evren olmadan önce büyük patlama öncesi “Hiçlik”, kütlenin maddesel olmayan bir kuantumda yoğunlaştığı yer idi. Yani büyük patlamadan bu yana fiziksel olarak “Hiçlik”ten söz etmek pek anlamlı değil. Stephen Hawking, “M-teorisi” adını verdiği çalışması kapsamında “Hiçlik” ile “Varlık” arasındaki geçiş anının aydınlatılmasının, “Tanrı'nın planı”nı ortaya çıkarmak anlamına geldiğini söylüyor. “Hiç”in sözlük anlamına baktığımızda; “olmayan, yok” ifadesi ile karşılaşırız. Bir zamanlar “Hiçlik” diye de adlandırılan evrene dönüp baktığımızda onun madde olduğunu artık biliyoruz demiştik. “Hiç” artık evrene değil, anlamlar ve adlandırmalar dünyasına ait bir kavramdır. İnsan yaratısıdır. Evrensel olarak rasyonel olmayan, felsefi ve edebi “Hiç”, içersinde korku barındırır. Anlamsızlık, şaşkınlık… “Hiç”in karşısında küçülür insanoğlu. Yine de bir meydan okumadır “Hiç”. Ancak yanlışlık burada başlar. Nihilistler, “Hiç”in karşısına yadsısalar da, doğası gereği “Varlık”ı yerleştirirler. Ya da diyebiliriz ki, “Hiç” fikri kendini “Varlık”a karşı yaratmıştır. Varlık, evrensel öznenin ta kendisidir. Peki, evrensel özne Tanrı’nın kendisi midir? Düalistlerin gözünden bakarsak “Hiç” de, “Varlık” gibi bilinmeyen, çözümlenemeyen bir olgudur. “Hiç” gelir Tanrının karşısına oturur. Ancak boşlukta kalır, bu ironiktir çünkü “Hiç” zaten bir bakıma boşluktur. O halde “Hiç” kendi çıkmazında doğru yere oturur. Ancak, evrende boşluk olmadığı için ve macrocosmos Tanrının kendisi ise, “Hiç”e bu bileşik alan içersinde yer kalmayacaktır. Evren kendini var etmek için bir Tanrıya gerek duyar mı? Yoksa evreni var eden fiziksel yasaların tamamı mı Tanrı? Tanrı yaşadığımız yüzyılda kutsal kitapların otoritesini aşmış, insanlığı aydınlatan bilimin ta kendisi olması lazımken, bizler hala bilimden uzak kaba bilgilerimizin ışığında yaşamayı tercih ediyoruz. Antik Yunandan günümüze gelen Düalizm düşüncesi, antik felsefeden doğarak antik bilimin de konusu olmuştur. Kökleri düalizmden (ikilik) kaynaklanan madde ve ruhu da birbirinden ayıran bu düşünce, bir bakıma bilime de etki ederek, batı felsefesinden kaynaklanan “maddenin temel yapı taşları” kuramını yarattı. Bu teori yüzyıllarca insanlığı oyaladı. Aynı düalizm bilim ve din yani materyalizm ve maneviyatçılığı da karşı karşıya getirmiştir. Günümüzde fizikçiler maddenin temel yapı taşları söylemini çoktan geride bıraktı. Yeni fizikte evren “dinamik bir karşılıklı etkileşim ağı” olarak inceleniyor. Yani ruh da madde de bir bütünün parçasıdır. Ruh da belirli bir frekansa sahip enerjidir, madde de. Bu dinamik karşılıklı etkileşimler içersinde Antik Yunan’ın Düalist felsefesi çoktan iflas etmiştir. Yeni fizik, evreni yani tüm ağı, karşılıklı etkileşimlerden kaynaklanan ilişkinin, bütünsel tutarlılığının belirlediğini ve evreni var ettiğini kabul ediyor. Bir başka değişle, hiçbir parça bir diğerinden daha temel değildir. Evren birbiriyle örülü olaylar zinciridir. Yeni fizik, “Bootstrap” olarak adlandırılan ve ilk olarak 1940’larda Heisenberg tarafından önerilen bu hipotezi sonraları kuantum mekaniği ve rölativite teorisinin ilkelerini karmaşık bir matematiksel çatıda geliştirmiş, adını da S-matriks koymuştur. (Bu düşünce şekli bin yıllar önce Budizm’in belirlediği düşünce anlayışıyla tamamen örtüşmektedir). Manevi dünyamızda yarattığımız “Hiç” olgusu hiçbir zaman sanıldığı gibi nihilist olmayan ama nihilizmi çok kurcalayan Nietzsche’nin dediği gibi “Yüksek ideallerin değerlerini yitirmelerinden kaynaklanır”. Hayatın birey üzerindeki hayal kırıklığı; terkedilmişlik, aldatılmış duygusu. Ancak koskoca bir hiçlik duygusu, kemikleri sızlatırcasına insanın içine işlemişken “Hiççilik”, pek de cesur bir tavırdır. Tanrıya bir başkaldırıdır aslında ama bir “Hiççi” için zaten Tanrı ölmüştür artık. Bu nedenle baş kaldırış topluma ve sosyal düzene ve düzeni yaratan otoriteye karşı gelişecektir. Dünya’da Akıl Çağı’yla birlikte materyalist akımlar doğdu. Artık Tanrı ölmüştü. İlk olarak Antik Yunan’da Leukippos ve Demokritos tarafından sistemleştirilen bu düşünce tarzı yakın çağlarda Marks ve Engels tarafından diyalektik materyalizmle büyük kitleleri de etkisi altına aldı. Hocası olan Hegel’in söyleminden daha rasyonel ve temelde ayrılan Marks’ın diyalektik materyalizmi ardıllarınca sistemize edildi. Hegel, insanın hayat ve düşünsel sürecini “İdea” adı altında özneleştirir ve bağımsızlaştırır. Tüm dünyanın yaratıcısı “Fikir”dir ve gerçek dünya “Fikir”in dışsal ve görüngüsel biçimidir. Oysa Marks tam aksini iddia eder. Das Kapital’de “fikir, maddi dünyanın insan aklında yansımasından ve düşünce biçimlerine dönüşmesinden başka bir şey değildir" der. Sonuç olarak antik Yunan felsefesi geleneğinin ardılları olan batılı filozofların tamamı bir düalizmden söz eder. Söz etmeseler dahi, kendileri düalizmin bir elemanı, bir tarafı olmuşlardır. Bir farkla; Nietzsche… Nietzsche, düalizmin köle ahlakına sahip kişilerin refleksi olduğunu söyler. Tüm ikiliklerin karşında durur, öyle ki, özne ve nesne düalizmine dahi eleştirel yaklaşır. Günümüzde fizikin ve evrenin düalizmle ilişkilendirilmediğini görüyoruz. O halde temelleri düalist düşünceden kaynaklanan ve Aydınlanma Çağı’yla ivme kazanan, günümüze kadar oluşmuş felsefi ve siyasi kuramların aslında temelsiz bir düşünceye oturduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Tabii sadece bu değil birçok düşünsel akım düalist temellere oturur. Dünya üzerine çöken kapitalizm kaynaklı kaosun da temellerinin yine düalist düşünce çerçevesinde gelişen dinler olduğu gerçeğini de hesapta tutarsak, dünyanın bir fikir değişikliğine ihtiyaç duyduğunu fark ederiz. Bugün itibarıyla tüm toplumlar Antik Yunan’dan günümüze gelen düalist düşünce alışkanlığını bozmak zorunda. Çünkü dünyayı bugüne kadar düalizm yönetti. İyinin karşına kötü konuldu. Meleğin karşısına şeytan; doğrunun karşısına, yanlış; zenginliğin karşısına fakirlik; varlığın karşısına, yokluk; ruhbanlığın karşısına materyalizm; Oysa özde hepsinin birbirinin parçası olduğunu, dinamik bir etkileşimler ağının parçası olduğunu başından anlayabilseydi insanoğlu bugün farklı bir hayat, farklı bir dünya olur muydu acaba? Kuantum mekaniğinin tartışıldığı yıllarda atomun içinde parçacıkların gelişigüzel salındığı yönündeki teorilere Einstein, evrendeki mükemmel sisteme olan inancıyla “Tanrı zar atmaz” demiştir. Budizm bir din değildir, bir düşünsel akımdır. Budistler savaşmaz; zenginlik, ideallerinde yoktur. Oysa otoriter dinler güç savaşlarının kapılarını açtı. “Dünya Budist olmalı” demek çok romantik bir söylem olacaktır. Ancak, yeni fizik ve Budizm’in baktığı pencere bugün aynı. Maddenin temel yapı taşı diye bir şey yoktur. Hiçbir madde bir diğerinden daha temel değildir. Özde hepsi dinamik bir etkileşim ağının parçasıdırlar.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|