|
|
Domuzun GribiKategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 07 Kasım 2009 13:45:29 Bildiğiniz gibi domuz eti Musevilikte olduğu gibi Müslümanlıkta da haramdır. Tarsus'lu Saul, Hıristiyanlığa daha fazla müşteri toplayabilmek için sünnetin şart olmadığını söylerken, domuz eti yasağını da kaldırmıştır. İsrail'de domuz gribinden söz etmek bile kabul edilemez olduğundan ilk kez Meksika'da ortaya çıkan H1N1 virüsünün neden olduğu bu hastalığa Meksika Gribi diyorlar ve tabii "domuz" adını anmadıkları için hiçbiri domuz gribine yakalanmıyor(!).
Bizim “uzman” dinci bir yazarımız “Domuz mamullerinde grip virüsünün mevcudiyetinden şüphe yoktur. Günümüzde bu ‘domuz gribi’ olarak çok yaygındır. Kim domuz mamullerini doğrudan veya yiyeceklere katılmış olarak yerse (ki, bunlar her çeşit sucuk, salam ve sosislerde mevcuttur) otomatik olarak grip virüsünü de almış olur.” Zaten “Domuz mamullerini yiyen insanlarda domuz melaneti vücuda yerleşir. Böylece zamanla o insanlar domuza benzemeye başlarlar” diyor. Domuz yemiyorsanız paçayı kurtardınız demektir. Aşıya maşıya gerek yok. Gribin birçok türü gibi domuz gribi de insanı öldürebiliyor. Domuz gribinden bu güne değin dünyada kaç kişi ölmüş? Tam tamına 160 ülkede 1154 kişi. Avrupa'da 2009 yılı ortalarına kadar 16 bin 556 kişi domuz gribine yakalanmış, 34 kişi ölmüş. Bir araştırmaya göre yaşamınız süresince:
Domuz Gribinden ölme ihtimalinizse: 8 milyonda bir. (Dünyada 1,154 kişinin öldüğünü temel alırsak) Yâni küvette boğularak ölme ihtimaliniz daha fazla! Peki aşı olmayalım mı? Elbette tedbirli olmakta yarar var. Ben zaten her yıl grip aşısı olurum. Bu aşılar her yıl yeni çıkan grip virüslerine karşı koyabilmek için değişik yapılıyor. Domuz aşısının bir ilâcı var, adı Tamiflu. Avustralya hükûmeti (zevalden uzak ola) tüm nüfusa yetecek kadar aşı edindi. Aşının fiyatı yaklaşık 60-70 dolar. Biz aşı olursak para vermiyoruz, devlet 25 milyon aşının parasını ödemiş. 60 dolardan desek toplam bir buçuk milyar dolar demek. Helâl olsun. 1981'den 7 Temmuz 2009'a kadar Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) verilerine göre 25 milyon kişi AIDS’den öldü. Dünyada her gün bin 600 kişi gene AIDS’den yaşamını yitiriyor. Her yıl 80 bin kişi veremden hayatını kaybediyor. AIDS’in de, birçok hastalığın da ilâcı var ama birçoğu yoksulların almayacağı kadar pahalı. İlâç şirketleri ilâçları fahiş fiyatlarla satarken o ilâcı geliştirmenin milyonlara mal olduğunu ileri sürerek ettikleri kârları savunuyorlar. Milyarlarca dolar kâr edeceğiz ki, yeni ilâçlar geliştirmek için araştırmalara harcama yapabilelim diyorlar. Bu arada yoksullar en basit, en kolay tedavi edilebilir hastalıklarden telef olup gidiyor. Bangladeş, dünyadaki en yoksul ülkelerden birisi. Türkiye’nin yaklaşık beşte biri kadar bir toprakta yaklaşık 150 milyon insan yaşıyor. Adam başına milli geliri yine yaklaşık Türkiye’ninkinin beşte biri. Bangladeş, ilâç şirketlerinin kârlarını katmerleyip halkının ilâçsızlıktan ölmemesi için bir yerli ilâç sanayii kurmuş. İlâçlarının yüzde 97’sini kendisi imal ediyor. Bunların arasında Tamiflu’nın dengi olan bir aşı da var. Yerli malı ilaçlar büyük ilâç şirketlerinin fiyatlarının yaklaşık onda birine mal ediliyor ve Brezilya, Malavi, Pakistan ve Sri Lanka gibi Bangladeş’te de devlet hastanelerinde bu ilâçlar halka ücretsiz sağlanıyor. Ama insan sağlığını patentler yoluyla haraca bağlayan büyük ilâç şirketleri WTO’yu (Dünya Ticaret Örgütü – hani 11 Eylül’de yerle bir olan ikiz kulelerde konuşlanmış olan örgüt) arkasına alarak kârlarını korumaya çalışıp dişiyle tırnağıyla Bangladeş ile mücadele ediyor. Avustralya’da PBS (Pharmaceutical Benefits Scheme) listesine alınan temel ilâçlar için piyasa fiyatı ne olursa olsun hastalar belli bir miktar ödüyor, aradaki farkı devlet karşılıyor. Tabii devlet bunu yine bizim ödediğimiz vergilerden karşılıyor. Yâni küresel ilâç şirketlerinin bir kaybı yok. İnsan sağlığının kâr kaynağı olarak görülmesi, eğitimin paralı olmasından daha da acıtıcı bir kapitalist yaklaşım. Sağlığın temel insan hakkı olarak görüldüğü Küba’da ortalama ölüm yaşı ABD’den yüksek (adamlar hem de o kadar puro içiyorlar!). Ülkede çocuk felci, verem, tifo ve difterinin kökü kazınmış. Ülke milli gelirinin yüzde 15’ini sağlık hizmetlerine ayırıyor. Ama yazık, Küba’da son model otomobiller, plazma televizyonlar yok. Avustralya’da “Medicare Levy” adı altında yüzde birbuçukluk özel bir vergi ödüyoruz. Hastanelere yapılan yatırımlar, hastanelerin gelirleri ise genel bütçeden karşılanıyor. Son küresel mâlî krizde bankaları ve finans şirketlerini kurtarmak için ABD yaklaşık 1 trilyon (milyar değil, trilyon!) dolar, Avrupa da yaklaşık bir o kadar para harcadı. Bu kadar parayla kaç milyon kişinin temel sağlık sorunlarının çözülebileceğini, yoksul kaç AIDS’linin ölümden kurtulabileceğini, kaç yoksul çocuğun açlık, kötü beslenme ya da temiz su olmamasından kaynaklanan hastalıklardan ölümünün önlenebileceğini varın siz hesap edin. Savaşlar için harcanan, yoksul ülkeleri birbirlerine kırdırmak için yapılan silâh satışlarından kazanılan paralardan daha söz etmiyoruz. ABD’nin Küba rejimini devirmek için fiyasko ile sonuçlanan harekâtının adı “Domuzlar Körfezi” miydi, neydi?
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|