|
|
Tohumlar saçıyor, çiçekler açıyor hayatKategori: Yaşam | 3 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 19 Ekim 2009 14:07:16 İlk yazın haberciliğini yapan bir pazar günü. Mavinin, beyazın, ışığın coşkuya denk oynaştığı gökyüzü, inceden dalga geçer gibi, yerdeki biz ölümlülere eşlik ediyor. Esintili, ılık bir gün. Dünya kucaklıyorsa o bugün. Üstlerinden kışın karanlık soğuk günlerini silkelemeye kararlı insanlar sokaklarda, sahilde.
Körfezin içine uzanan, git git bitmez bir iskele... Yelkenlilere inen tüm merdivenleri deniyor Arda. Yarı yolda bir otobüs durağı benzeri, tuhaflığı ile sevimli, içinde oturup dinleniyoruz. İskelenin ucunda küçük sevimli bir içki evi, kıyıyı uzaktan eceleyen bir dalgakıran var. Bu uzun yolun sonundaki ödülümüz. Dalgakıranla kıyı arası liman, mavinin yeşilin dingin tonları üzerinde yelkenlilerden bir çiçek tarlası. Demir atmış yelkenlilerin nazlı nazlı salınımlarının ardından, uzakta şehrin gökdelenleri… Bulutlara erişmeye çalışan gri gölgeler... Tadına doyulmaz bir görünüm. Saçlarımızı rüzgara, yüzümüzü güneşe verip, konuşa gülüşe yürüyoruz. İçki evinde kimse görünmüyor, içinde kimse olmayınca içimizden girmek oturmak gelmiyor. Dalgakırana çıkmaya karar veriyoruz. Karaya bakan kısmında, kayalık yüzeyle su arasında, bölgenin gerçek ıssı, yerlisi penguenlerle, deniz sıçanları için sevimli bir korunak oluşturulmuş. İskelede gezinen Melbourne’lular için de bir küçük düş. Tahta yolda korkuluklara abanıp, gözlerini kayaların içlerindeki karanlık gölgelere dikip penguen, sıçan arıyor çocuklar. Sırtımızı okyanusa, bakışlarımızı şehre çevirmişiz. Geçmişi ve geleceği aynı anda içimizde taşıyor, varolduğumuz her anda yoklayıp durmaktan hiç yorulmuyoruz biz yetişkinler… Her anında kendini yeniden yaratıp yarattıklarına sonsuz ürperiş olanakları ile dokunuyor hayat… Tüm bunları aydınlık, dingin bir günün içinde sıradan bir fırsat gibi yaşıyoruz. Kayıtsızlıkla… Tıpkı bir hayvanın avını ya da açlığını kabul edişindeki basitlikle… Küçük oğlum ısrarla penguen arıyor. Gitmişlerdir, akşam çıkarlar. Ya sıçanlar? Onlar da gece çıkar, saklanmışlardır. Heyecanla beni çekiştiriyor. Buldum buldum! Gerçekten de orada, kayaların içinde küçüçük bir penguen var. Hasta, belki de yorgun ya da keyifsiz. Ya da yalnızca tembel. Balığa çıkmamış bugün, diyorum. Oğlumun umurunda değil. Çok sevinçli. Ona dokunmak istiyor, kayalara tırmanmak, uzanmak, bir şey uzatmak, kendinden bir şey vermek, ondan bir yanıt almak. Bir şey! Elbette, o küçük penguen evinde rahat bırakılmak istiyor. Sessiz ol! Resim çekme. Rahatsız olur. Resim çekilmiyor zaten. Bir zaman bakışıyoruz penguenle. Oğlumu, yuvadan uzak tutmak zorlaşıyor, ayrıca penguenle bakışmak isteyen başkaları da var. Üstelik öyle saygılı bir sessizlikle bekliyorlar ki… Hadi diğer oyuklara da bak, belki sıçan da bulursun. O sıçan arıyor, biz konuşuyoruz. Dalgakıranın tepesine çıkmak istiyoruz. Sanki yıllardır orada olmak için koşturuyormuş gibi bir sabırsızlık içinde, küçük oğlanı da çekiştirip çıkıyoruz. Bir yanda dalgakıranın koruduğu dingin liman, diğer yanda okyanusa açılan körfezin kaba dalgaları, sert yelin ürpertisi… Bir yanda bulutlarda ışık oyunları, diğer yanda koyu ağır bir gök. Hep böyle oluyor. Nereye baksam... Bir yanda bir şey diğer yanda başka bir şey… Yalnızca değişimlerin, akışın, kalmayışın sürekliliği elde olan… Hep başka oluşun… Konuşuyoruz. Hayatın her an herşeye gebe olduğunu haykırdığını duyabileceğiz bir an sussak. Biliyoruz elbette, anımsamaya gerek duymadan, unutmayı da severek. Bilgi bize hep yetiyor. Oysa sözcükleri elimizin ucuyla bir an iteleyip dinlesek… Her an her anı yüreğimizde duyabilmek için…. Ufak oğlan çekiştiriyor yine. Suda bir şey gördüm. Bak! Bak bak! Limanda dalgakıranla ilk sıradaki yelkenliler arasında, daire daire dalgalar. Balıktır herhalde. Ya da biri bir şey atmıştır. Yok yok büyüktü. Pınar`la muhabbete dönüyorum. Oğlan yine çekiştiriyor. Bak bak! Orada, kocaman! Bu kez koca dairelerin altındaki karanlığı da yakalıyorum. Karanlık bizi merakta bırakmıyor, sudan sıçrayarak çıkıyor. Bu bir yunus! Oğlum çılgın bir heyecan topuna dönüşüyor. Yaşasın, yunus yunus yunus! Dalgakıranda kimse sessiz değil şimdi. Herkes neşe içinde. Fotoğraf makinaları çantalardan çıkıyor. Bir yunusla, evinde, ülkesinde, sularında bir yunusla ne kadar da mutlu olduk. Bir an kendimizi, herşeyimizi unuttuk. Yunus gibi, bulutların, dalgaların parçası olduk. Şehir, yelkenliler, anılarımız yok oldu sanki. Geride yalnızca sevinç kaldı. Yunus gözden yittikten sonra da uzun bir süre tarıyoruz limanı, ondan vazgeçmemiz çok zor oluyor. O suda oynarken biz de oynuyorduk. Yoksa, evinde dinlenen bir penguenle, evinde oynayan bir yunusla, bir an bizde gerçek evimize mi dönmüştük? Sende bu şans varken, balina da görürsün, diyorum. Körfezin açıklarını tarıyoruz, ışıktan kamaşmış, doğuştan bozuk gözlerimizle. Ufak oğlan yine bir şeyler görüyor. O sürekli bir şeyler görüyor. Onun gördüklerini biz de gördüğümüzde unutuyoruz herşeyi. Balina yok. Bir kaç deniz yıldızı, iki üç deniz anası sonra bir de... Bembeyaz bir kutup köpeği görüyoruz. Ağır, tüylü gövdesi ile soylu bir yürüyüş içinde ıssının yanında. Pınar köpeğin adını öğreniyor. Lola.. Soylu olduğu kadar da canayakın, güzel huylu. Sarmaş dolaş oluyorlar. Ufak oğlan gördüğü kadar, görmek istediği herşeyle mutlu. Penguen, yunus, deniz yıldızı, balina ya da sıçan fikri, Lola… Pınar, Lola’yı görünce ışıldıyor. Onların haline bakarken de ben. Arabamıza dönüyoruz sahil boyunca yürüyerek. Biz yorulduk, paten yapanlar da yavaşladı sanki. Akşam çöküyor. Kumlara uzanıp yaşadıklarımızın, içtiğimiz suyun soluduğumuz havanın damarlarımızda dolaşması gibi ruhumuza karışmasını, unutmak ya da anımsamak, biriktirmek için bir anı değil, tadımız, kokumuz, soluğumuz olmasını istiyorum. Arabaya doğru yürüyoruz. Ufak oğlan yorulmadı. Onun yürüyüşü zik zaklar çiziyor. Elbette, yine haykırıyor. Durun durun, yukarı bakın! Heybetle yükseliyor bu palmiyeler. En alttaki dalın üstünde iki kuş. Papağana benziyor, loriket olmalı. Biri canlı kırmızı, çivit mavisi, nefis mercan yeşili tüylerle kaplı. Diğerinin mavisi daha açık. İkisi de muhabbette. Baş başa, gaga gagaya vermişler. Arada çığırtıları bize de geliyor. Ufak oğlan gösterdikten sonra gelmeye başladı demek daha doğru. Biz herşeyi görmüyor, herşeyi duymuyoruz. Çocuklar ne kadar açıklar hayatın güzelliklerine. Duyuyor, görüyorlar. Çocuk olmak bu. Hayatın tam içinde, tam ortasında, her an görmeyi, duymayı istemek. Her an görmek duymak için hazır olmak. Çocuk olmak bu yüzden güzel. Arı olmak demek. Arı olmak… Hesapsız, niyetsiz, hayata hep hazır olmak! Gözlerimizi alamıyoruz loriketlerden. Bu renk cümbüşü… Muhabbetlerinin derinliği yüreğimizi o dala uçuruyor. Dönmek gerekiyor yine de, arabaya yollanıyoruz. Bir tatlı yorgunluk içinde. Her yere her an tohumlar atıyor, esiyor, gürlüyor, yağıyor, çiçekler açıyor hayat. İçimizde tohumlar eve dönüyoruz.
Yorumlarcemil eren
{ 03 Kasım 2009 21:34:56 }
Dogayi cocuklar gibi algilamak ve cosmak harika bir sey!!!
Ardanin her seyi ilk kez gorur gibi heyecanlanmasi cocukluguma goturdu beni... Cocuk kalabilmek ve dogayi o el degmemiş, kirlenmemis coskuyla yorumlamak olaganustu bir sey... cocuklarin yaptigi resimlere hep hayranlikla bakmisimdir...yasasin cocuklar... denizcigim yolu goze alamayip ta bir turlu size katilmaya cesaret edemiyorum, ama sen limanda guzel bir gezinti yaptirdin, kendimi yaninizda hissettim.. Sagol cok guzel bir yazi... sevgilerle cemil nadir
{ 21 Ekim 2009 08:21:19 }
Biz yazdan kalan son demleri farkina varmadan harcarken, alt kurede sizin yasamaya basladiginiz yazin habercisi bahar keyiflerinden bir kesiti okadar guzel resmettin ki kendimi hemen yanibasinizda hissettim...Sagolasin Deniz, demek ki bu seyahate ihtiyacim varmis. Yalniz, su kucuk oglan ifadesi artik pek oturmuyor delikanliya, "kucuk adam Arda" demek daha bir yakisiyor gibi...
Bulutlu, kasvetli, kalabalik, pahali vs.vs... ama mazoist bir tutkuyla sevdigim Istanbul' dan kucak dolusu selamlar hepinize... ayse
{ 19 Ekim 2009 22:46:01 }
son haberlerde cikan kismi okuyunca, bu yazi sevgili deniz gunal in olabilir dedim neden bilmem...
Diğer Sayfalar: 1. boyle baharin, yaz baslangicinin butun guzelliklerinin tadina da varilarak, ailece yapilan gezinin mutlulugu satirlarinizda cicekler gibi acmis. her firsatta tekrarlamanizi dilerken, bizim sonbaharimizin da ayri bir tadi, ayri bir anlami oldugunu soylemeden gecemeyecegim. sevgilerimle...
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|