Tamam, şimdi başınız göğe ermiş olmalı! Sorunlar tamamen bitti! Açılımlar tamam; terör bitti, Ermeni sorunu bitti. Birkaç gün önce başımıza gelen, onlarca insanın canına mal olan, binlerce insanın mahvına sebep olan sel felaketinin izlerini sildik, yaralarını sardık!
Milyonlarca insanı, aylardır taa derinden etkileyen dev ekonomik krizi, topluma yaşattığı büyük travmayı çözdük, aştık! Artık nihayet sorunumuz kalmadı ve huzur içerisindeyiz. Münevver KARABULUT cinayetinin 197 gündür firari sanığı Cem GARİPOĞLU sonunda teslim oldu ve bizler rahata kavuştuk!
Evet, çocuk kanalı “Yumurcak TV” haricindeki tüm TV kanallarının, reklam dahi vermeksizin dün akşamdan başlayarak sabaha kadar devam ettirdikleri yayınları ve bugün neredeyse tüm gazetelerin ön sayfalarının tamamını işgal eden yazı ve resimleri, “pes” dedirtiyor.
Bakın, olay kısaca şu; “varlıklı bir ailenin 17 yaşındaki eğlenceye düşkün oğlu”nun, “orta halli bir ailenin kızı ile olan ilişkisi”nin “hunharca bir cinayet” ile sonuçlanması. Cinayet gerçekten hunharca, kabul. Genç kız testereyle kesiliyor, gitar kutusunun içine konularak bir çöp konteynırına atılıyor. Ya ötesi?
Ötesi; polisin işi.
197 gündür hemen hemen her gün, basın vasıtasıyla işlenerek kamuoyunu meşgul eden bu konu, bir 197 gün daha devam edecek gibi görünüyor maalesef. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst makamları bile bugün, İstanbul Emniyet Müdürünü ve Valisini, olayı sonuçlandırdıkları için tebrik etmek gereğini duydular. Büyük bir zafer kazanıldı(!) ve polis, Cem’in teslim olması konusunda ailesini ikna etti. Yakalayamadı, ama olsun ikna etti ya!
Yılların ünlü programcıları, stüdyolarına hemen bilirkişileri davet ettiler. Psikologlar, sosyologlar, tıp adamları, hukukçular, uzmanlar fikirlerini beyan ettiler, tartıştılar. Cem’in ruh halinden, giydiği kıyafetten, bıraktığı sakalından, yaşayabileceği akıl sağlığından ve yasal süreçten bahsettiler. Cem’in kameralara yansıyan görüntüsünden, bakışından, o anki ruh halini, yaşadığı süreci anlamaya ve anlatmaya çalıştılar. Bu çok önemliydi. Çünkü “ruh hali” idi ve önemliydi.
Televizyonlarda seyretmek zorunda bıraktığınız, açlıkla, işsizlikle, yoksullukla, haksızlıkla mücadele eden milyonların ruh halini hiç düşündünüz mü?
Yüzlerce polis, yüzlerce kameraman görev yaptılar saatlerce. Bazıları araç altında kalarak ezildiler. Çekimler yapıldı, röportajlar gerçekleştirildi. Oluşan araç konvoyları, Cem’in götürüldüğü her yere giderek takip etti, kargaşa oldu, karmaşa yaşandı, trafik felç oldu.
Bu ülke, yakın geçmişte, sizin yüzünüzden Kaynana Semra’yı konuştu, tartıştı, bu ülkeye BBG evleri izlettirildi yıllarca. Ölü toprağı serpiyorsunuz, bilerek veya bilmeyerek bu ülkenin insanının başına, kamuoyuna. Bilinçsiz, dejenere bir toplum yetişiyor, geleceği belirsiz ve karanlık sizin yüzünüzden.
Bu işi para ve konumlarınız için yapıyorsunuz, bu kesin ve tamam. Hiçbiriniz, bir diğerinizden geri kalmak istemiyor haber konusunda, tamam, bu da kabul. Haber atlamak istemiyorsunuz, seyirci kitlenize ulaştırmak istiyorsunuz haberlerinizi. Geri kalmamak, pas geçmemek adına, hiçbiriniz, bir üstünüzden “fırça yemek” istemiyorsunuz. Hepsine, evet hepsine tamam ve kabul. Ama bu yaptığınız, kesinlikle haber vermek, sunmak değil, bilgilendirme yapmak asla değil, “bu kadarına da insaf dedirtecek” tam bir dejenerasyon, olması gereken medya değil, bu yaptığınız tam bir komedya. Suç, tamamen sizde de değil aslında. Suç, sizi buna zorlayan, buna sevk eden bir üstünüzde, bir üstünüzde.
Bakın, renkli ekranlarınızın ve ofset baskılı gazete sayfalarınızın tamamını, GARİP ve KARABULUTLAR ile örttüğünüz bu süreçte, Türkiye’yi, Türkiye’nin komşu ülkeler ile olan ilişkilerini doğrudan etkileyebilecek “ 8 milyar dolarlık füze kalkanı” gibi son derece stratejik bir habere, çocuk oyuncağı reklamı ve kupon tanıtımının yer aldığı bölümde küçücük bir yer verilmesi, basının ne denli bir sorumluluk yüklendiğinin tam bir göstergesi.
Medya değil bu, olsa olsa tam bir KOMEDYA.
Sabahattin Talu