A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Küçük Bir Kızın Çığlığı

Kategori Kategori: Yaşam | Yorumlar 2 Yorum | Yazar Yazan: Muammer Toprakcı | 14 Eylül 2009 11:09:07

Değerli okurlar, bugün size son günlerde yaşadığımız acıları, Seferihisar'daki yangını ve İstanbul'daki sel felaketini aktaracaktım ama 12 Eylül ile ilgili olarak bir gazetede, Kenan Evren'in "asmayalım da besleyelim mi?" sözlerinden pişmanlık duyduğunu okuyup, elektronik postayla gelen bir iletide de asılan gençlerden bazılarının yürek burkan son mektuplarını görünce, (daha 17 yaşında iken asılan Erdal Eren ile Mamak hapisanesinde birlikte yattığımız için kendisini tanımıştım) yukarıdaki konuları gelecek yazıya bırakarak ben de o günleri anlatan bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.

Hepiniz bildiğiniz için 12 Eylül’ü bir kez daha rakamlara dökmeyeceğim. Asılanların,işkencede öldürülenlerin yanında küçük bir kızın yazısının sözü bile edilemez ama babası olarak yaşadıklarının,onu,ablasını,annesini ve beni nasıl etkilediğini bildiğim için sizlerle paylaşmak istedim.

Kişisel kanım odur ki, 12 Eylül’cüler yargılanmadığı, bu dönemiyle hesaplaşmadığı sürece Türkiye’de demokrasinin gelişmesi zor olacaktır. Diğer bir görüşümü de paylaşmadan geçemeyeceğim, AKP iktidarından kurtulmak için bir askeri darbeden medet umanlar, bugün yaşadıklarımızı bizzat 12 Eylül’ün yarattığını hiç akıllarından çıkarmasınlar, haklı olarak şeriat tehlikesinden yakınanlar bu tehlikenin eğer olursa yeni bir askeri darbeden sonra gerçeğe dönüşeceğini de bilsinler.
 
Bu arada sevgili okurum S.Akdağ, evet doğrudur, 1972-1975 yılları arasında Elazığ’da öğretmendim. Sevgili Aykut Yazgan’a da geçen yazıya katkısı için teşekkür ederim.
 
Gelin şimdi kızım Ürün’ün 17 yaşındayken yazdığı yazıyı okuyalım:
 
“BEN KİMİM”
 
Ben kim miyim?
Ben kim miyim? O kadar sordum ki bu soruyu...
Kime mi? Tabii ki hep kendime.
Haydi bir yolculuğa çıkarayım sizi kendimle...
 
Bu soruyu belki daha önce de sormuşumdur, ama şimdi geriye baktığımda ilk hatırladığım, Türkçe bilmeyen bir hostesin elinden tuttuğu dört yaşında bir kız çocuğunun, dedesine ve ninesine sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlaması ve onlardan zorla koparılmasıydı.
 
“Anne” diyorlardı, ”Baba” diyorlardı, onlara kavuşacak mışım...
Ama “Anne” kimdi? ”Baba” kimdi? Ben kimdim?..
 
Ablamla birlikte uçağa bindiğimde, dilini bilmediğim bir hostes beni güldürmek için elinden geleni yapıyordu ama ben gene ağlamaya devam ediyordum. Gözyaşlarım bazen gözpınarlarımdan dışarı, yanaklarıma süzülüyor ama çokluk içeri, yüreğime akıyor, akıyordu. Kıvranıyordum acıdan...
 
Sonra, sarılmalar, kucaklaşmalar... Annemin - resmine benziyordu - ve babamın - resmine benzemiyordu - sevinç gözyaşları... Üç yıllık bir aradan sonra kızlarına, bana kavuşmuşlardı...
 
Ama onlar kimdi? Ben kimdim?
 
Elim mi? Elim hep koynumdaydı. Babaannem oradaydı. Kim diyor, resim ısıtmaz diye? Şimdi aynı sıcaklıkta anımsıyorum, koynum hep sıcaktı, sımsıcaktı... Sağolsun babaanneciğim, o zor günlerdeki tek sığınağım, gögsümdeki resim, herkesten sakladığım sırrım, sağolasın...
 
Ardından yine ağlayan, annesinin binbir avutmayla iknaya çalıştığı, sırtında kreşe taşıdığı çocuk kim? Ben miyim? Yoksa yalnızca ”Hayır!” diyen sesim mi? ”Hayır,İngilizceyi öğrenmeyeceğim! Öğrenmeyeceğim!..” Öğrenmek ne mi? O gün bana sorduğunuzda “öğrenmek” hep burada kalmak demek.. ”Öğrenmek” babaannemi bir daha görememek demek... Artık hep ”Hayır!” diyen bir ses miyim? Bir yıl boyunca ağzından bir kez olsun İngilizce sözcük çıkmayan, direnen ben miyim? Ben kimim?..
 
Sonrası ise sınıfları sınıflara, okulları okullara bağlayan yıllar ve yine sesler... Artık canım olan annemin ve babamın ”Türkçe yanıt ver!..”, ”Hayır İngilizce değil!..”, ”Bak!Yine İngilizce!..” diyen sesleri... Beynim zonkluyor... Allahım neydi Türkçesi?.. Hah, buldum... Ama sonrası?.. ”Ne olur, İngilizce tamamlayayım!..”, ”Karışık olmazmı?..”? Ama anlatamadıktan, aktaramadıktan sonra ne yapabilirim? Türkçe yalnız sözcük mü? Ses mi? Ya duygular?.. Oysa öğrenmemek için direndiğim İngilizce artık içimde sular seller gibi kabarıyor, taşıyor...
 
Birden sorular artıyor... ‘Biz Türk müyüz?..’, ‘Ana dil mi?’, ‘Ya Avusturalya? Ya arkadaşlarım? Ya okul? Ya mahalle? Ya..?’ ‘Bunlar ne? Ben neyim? Kimim? Avusturalyalı mıyım?’ ‘Acaba biz peçe takar mıyız? Kapkara çarşaflar mı?’ ‘Kültür mü, uygarlık mı? Hepsi burada mı?!! Yoksa Türkler gerçekten barbar mı?...’

Bazılarının açık söylememelerine rağmen, o bakışların karşısında ezilip büzülmemek elde değil... ’Barbar, karanlık Türk ben mi?..’ Yine mi o soru Tanrım, kimim ben?.. Ve babamın kararlı, tok sesleri; Türkiye’de mi okuyacağım?.. Ama ben ne yaparım?.. Nasıl yaparım?.. Dersleri nasıl anlarım?.. Nasıl uyum sağlarım?..
 
Artık ben uçağa yaprak gibi titreyerek binen kız mıyım?..
 
Dört yaşındaki kızın Avusturalya’daki ilk günlerini anlattım. Gözyaşlarını içime mi akıtmıştım?.. Gelin bu kez ondört yaşındaki kızın Türkiye’deki ilk günlerini anlatayım. Bu kez babaannemin resmi yok koynumda. Ben onun koynundayım. Ama ya annem, ya babam, ya canım Evrim’im ablam? Onlar nerede? Peki ben neredeyim? Türkiye’de mi? Yine mi gözyaşı?..
 
Herşey siliniyor... Ama ya Avusturalya’daki öğretmenimin, hatırladıkça hala kulaklarımı zonklatan sözleri... ’Peçeye sokacaklar seni’, ‘O geri kalmış ülkeye gidilir mi?’,  ‘Baban ilkel mi?..’  Yeter! Yeter artık!..
 
Sonra... Sonrası mı?.. Aydınlık, içime doğan güneş, içimi ısıtan sıcacık yanıt, kendini bulmanın yanıtı... Bir o kadar önemlisi, çevremdeki arkadaş,dost... Bu sözcük de ne güzelmiş, nasıl da güzel yansıtıyor duygularımı... Bu kez yine kendime soruyorum, gerçek arkadaşlık bu mu? Avusturalya’da da vardı arkadaşlarım ama bu farklı mı? sarılmak, kucaklaşmak, beraber gülüp beraber ağlamak mı? ’Ben’in ‘Biz’, ‘Biz’in ‘Ben’ mi olması? Bir sevgi seli mi? Bir topan sevgi mi?..
 
Ardından Efes, Aspendos, Perge, Side... Eyvah, adlarını yazmazsam hemen yanıbaşımdaki Sard, Bergama, güzel İzmir’in Agora’sı küser mi bana?.. Ama ya Ayasofya’nın kulesi, Sultan Ahmet’in mavi, masmavi çinileri.. Antalya’da Kaleiçi’ mi? Halikarnas mı Bodrum’da? Hangi Halikarnas? Sahnede dans eden kız, bu, ben miyim? Yoksa çalan pop müziği değil, yılların ötesinden gelen Halikarnas Balıkçısı’nın sesi mi?
 
Bu ne görkem... Yani ben Trova’da mıyım? Aşil’in topuğu muyum? O muhteşem caminin içinde yankılanan benim sesim mi? Yoksa Mimar Sinan ben miyim?.. Eti’ler, Sümer’ler, Akad’lar... Sonra Selçuklu’lar, Karaman Oğulları, Osmanlı’lar... Bizans ben miyim? Ya kuledeki Ulubatlı Hasan? O da mı ben?.. Yoksa oturmuş da türkü tutturan Orhan Veli mi İstanbul? İstanbul’mu ben?.. Ankara’da Hitit Güneşi’miyim? Akdeniz’de Kral Mezarları’mı?..
 
Türkçe benim dilim mi? Bu ses uyumu, bu ahenk, bu güzellik... Bu dil benim dilim mi? Ben Türkçe miyim? Türkçe ben mi?..
 
Gidip göremediğim yerler bağışlasın beni.. Gelecek kez sıra sende Kapadokya... Ürgüp Göreme...
İki yıl sonra Avusturalya’dayım. Ama artık ayrılırken bana ‘ilkellik’diyen, ‘barbarlık’ diyen öğretmenime söylediklerim ve yıllarca sorduğum soruya verdiğim yanıt geliyor aklıma:
 
İkiyüz yıllık değil, binlerce yıllık medeniyetin bileşkesi, eski Mezopatamya’nın, Bizans’ın, Osmanlı’nın, çağdaş Atatürk Cumhuriyeti’nin, Anadolu toprağının ürünüyüm ben, medeniyetlerin beşiği toprakların ürünüyüm, ÜRÜN TOPRAKCI’yım ben!..’diyen sesim...
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

nadir { 17 Eylül 2009 08:28:35 }
Urun' un gelecekte uretecegi guzel seylerin isareti olarak algiladigim sorgulamasini ve duygularini bizle paylastiranlar olarak katkisi olan herkese sonsuz tesekkurler, yuregine saglik-omrune bereket Urun Toprakci.
12 Eylul ve uzak/yakin gecmisimizdeki tum sorunlu gunlerimiz icin bence yargilamayi tarihe ve toplum vicdanina birakmak ve dunu dunun icinde irdeleyip hatalari tespit edip aynilarini bugun ve gelecekte yapmamaktir ideal olani diye dusunuyorum. Aksi halde seriat kaygisini yasarken, askeri idarelerin kestigi demokratik hak ve ozgurluklerin tartisildigi uygulamalardan medet umar halleri yasiyoruz topluca. Sistematigini Amerikan Politik stratejistlerinin kurguladigindan hic suphe duymadigim bugunun Turkiyesinde sergilenen siyaset platformu iste bu kaosun temel yapisi uzerine insa edilmekte. Herkese kolay gelsin demekten baska ne yapabiliriz?
Bence herkes en az Urun kizimiz kadar guzel sorgulamali ne oldugunu, kim oldugunu, nereye gittigini, neye vardigini ve neye degdigini katlandiklarinin....
deniz kızı { 14 Eylül 2009 12:10:15 }
bu mektubu içim titreyerek okudum, adına yakışmış Ürün, mektubuna yakışmış, mektup da adı gibi yürekten, emekten.

bu genç, taze, sevgi dolu hem de cesur sesi bizimle paylaştığınız için ne kadar teşekkür etsem yetmez.

sevgilerimle..........
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

Esnafa konum vergisi: Bu da, 'haritayı kullandın' parası
Hollanda'da kadın düşmanlığına dikkat çekmek için öldürülen ‘cadılar’ anısına anıt dikilecek.
'Dezenformasyon Yasası' bilançosu
Merkel anılarını kaleme aldı…
Avustralya'da 16 yaşından küçüklere sosyal medya yasağı

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

Oxford Sözlüğü yılın kelimesini seçti: Beyin çürümesi
"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

BECERİ
Tanrının Buyruğu
HAYATIN PENCERESİ
Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git