|
|
Allah'a EmanetKategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 13 Eylül 2009 06:24:19 Ağustos, Eylül... Gölcük, New Orleans, Istanbul... İkiz kuleler, 12 Eylül darbesi... Bu iki ayda sille, tokat, bir oradan, bir buradan. Kenan Evren iyileşmiş. Kötüymüş demek, kalbine pil takınca iyi olmuş. Demek ki kalbi varmış. Pilden mi olmuş , yoksa Fenerbahçe Beşiktaşı yendiği için morali düzelmiş te ondan mı olmuş? Sağlığına duacıyız paşam dendiğinden mi yoksa? Seller aldı götürdü, satamadan getirdi!
İki haber: * Balıkesir'in Gönen İlçesi'ne bağlı Dereköy'de geçtiğimiz Çarşamba günü şiddetli yağmur sonrası oluşan sel, köy mezarlığını yok etti. Mezar taşlarının kilometrelerce sürüklendiği mezarlıkta tek bir mezarın sağlam kaldığı görüldü. Başındaki bayrağın bile durduğu mezarın bir şehide ait olduğu öğrenildi. Köyün eski bekçisi Esat Engin, "Gördüğünüz gibi bu mezarlar böyle bahçe kısmına doğru gelmiş. Mezar taşları sağa sola yayılmış. Fakat Allah'ın hikmeti ki, Ercan kardeşimizin mezarı bayrağına varıncaya kadar duruyor. Allah tarafından kardeşimize bir şey gelmiş ki, kardeşimiz sapsağlam kalmış”. (Yâni “şehit” olmuşsanız Allah mezarınızı bile korur. Allah o gariban gencin şehit olmasını engellemiyor ama mezarını koruyor). * Önceki akşam televizyonda selden sonraki yağma görüntülerini izliyordum. Sokakta, alışveriş merkezinde, otobüste, vapurda her an karşılaşabileceğimiz türden onlarca kişi, bir fabrikanın bahçesine üşüşmüş, kaptıkları kolileri taşımaya çalışıyordu. Muhabir, mikrofonu onlardan birine uzattı ve “Selde onlarca vatandaşımız öldü, siz başkalarının malını alıyorsunuz... Neden” diye sordu. Orta yaşlı, tıknaz, kirli sakallı adam işine (!) ara vermeden kameraya baktı ve “Oruç tutmadıkları için onları sel aldı” dedi! (Yağmacı adam, şunu demeye getiriyor: “ben oruç tuttuğum için oruç tutmayanların mallarını yağmalamaya hakkım var”. Buyurun size Türkiye’nin ahvalini özetleyen bir mentalite!) Holanda, (kendi dillerinde “Nederlanden”, yâni “alçak topraklar”) dünyanın en müreffeh ülkelerinden birisidir. Üzerinde 16 milyon insanın yaşadığı ve epi topu 41.526 kilometrekarelik bu ülkenin yaklaşık 6.500 kilometrekaresi 1932’den başlayarak denizden kazanılmış topraklardır (polder). Ülkenin hemen tamamında en fazla yükseklik 50 metreyi geçmez. 1953’te ülkeyi sel basması ve 1800 kişinin ölmesi ve 1995’te 250.000 kişinin sel tehlikesi nedeniyle tahliye edilmesinden sonra 1,2 milyar dolar harcanarak setler güçlendirilmiş, Holandalılar işi Allah’a bırakmamaya karar vermişlerdir. Üstelik Holandalılar tüm İbrahim dinlerinin yasakladığı eşcinsellerin yasal olarak evlenmelerine, ötenaziye (umarsız hastaların ölmeyi seçme hakkına) izin vermiş, esrar kullanımını suç olmaktan çıkarmıştır. Bütün bunlardan dolayı Allah’ın gazabından korkuyor olmalılar ki sellere karşı setler yapmışlar derseniz Holanda nüfusunun en az yüzde 39’unun (gayrı resmî rakamlara göre yüzde 53 ile yüzde 65’inin) resmen dinsiz olduğunu hatırlatmakta yarar var. İnsan neslinin yüzbinlerce yıl önce evrimleşme sonucu ortaya çıktığına değil de İbrahim dinlerinde belirtildiği gibi çamurdan ya da şundan bundan Allah tarafından yaratıldığına inanan insanların oranının en yüksek olduğu iki ülke Amerika ve Türkiye. (Amerika’da yüzde 40, Türkiye’de yüzde 52. Bu rakam Holanda’da yüzde 20). İstatistiklere göre Türkiye’de dinsiz yok, Amerika’da ise yüzde 15. Amerika’da 29 Ağustos 2005’te setlerin yetersizliği nedeniyle yarısı deniz düzeyinin altında olan New Orleans kentinin yüzde sekseni sular altında kalmış, en az 1.500 kişi ölmüştü. Türkiye’de dere yatağına ev yapmasına göz yumulan garibanlar gibi New Orleans’ta da ölenler büyük ağırlıkla yoksul zenciler olmuştu. Ertesi gün yağma olayları başlamış, polis yetersiz ve etkisiz kalmış, yer yer yağmaya polis te katılmıştı. Temiz su ve yiyecek bulamayan insanlar silâha sarılmış, New Orleans sokaklarında tam bir kargaşa yaşanmış, her kaptan gemisini kurtarmaya çalışmıştı. Çok inançlı bir Hıristiyan olan GW Bush felâket karşısında umursamazlık göstermiş, herhalde “Allah’ın işi” diyerek ölenler için dua etmekle yetinmişti. Son sellerden sonra Istanbul sokaklarındaki yağmacıların yalnızca yüzde 5’i gözaltına alınmış, civar yörelerden “fırsat bu fırsattır” diyerek Istanbul’a akın edenler olmuşken Türkiye’de bir takım insanlar da şöyle diyordu: “Allah, sel felaketinde ölenlere rahmet, yaralılara şifa, yakınlarına da sabr-ı cemil ihsan eylesin, amin... Allah hepimizi dünyevî ve uhrevî musibetlerden muhafaza eylesin, amin... Marmara’daki sel felaketinde toplamda 40'a yakın kişi dünyadaki hayatını kaybetmiştir, inşallah ahirette kaybedenlerden olmazlar. İnşallah Rabbimiz merhumları şehitlerimiz arasına katmıştır”. Gölcük depremini askerlerin İsrailli subaylarla kafa çekmesi ile açıklayanlar, güneş tutulduğu zaman teneke çalarak güneşi kurtarmaya çalışanların torunlarıydı. O zaman şöyle diyorlardı: “Ay ve Güneşi melekler götürüp bir danaya teslim ederlermiş, o dana da denize batırırmış. Denize batırılan ay ve güneşi de balıklar yutarmış". Cüppeli Ahmet isimli tarîkat şeyhi Gölcük depreminde yitip giden on binlerce canın ardından şöyle diyordu: “İmam hatiplerin kapatılmasının Resmi Gazete’de çıkan kararı ne gündü? 17 Ağustos 1998. 17 Ağustos 1999’da ne oluyor? Deprem! Günü de mi rastlantı? Merkez üssü de mi raslantı? Saati de mi rastlantı? Allah depreme emretti, şuraya dokun, şuraya dokunma. Türkiye’deki faizin yüzde 80’i Adapazarı’nda. Fuhuş sektörü Yalova, Çınarcık sahil boyları. Mevlâ, faiz ve zina yuvalarına vurdu!” 12 eylül darbesinin kâtilbaşı paşa eskisi de geçenlerde geçirdiği hastalığı atlattığında “halkın duasıyla iyileştim” diyerek bu müminlerin hak ettiği bir lider olduğunu kanıtlamıştı. İnsanların elbette istedikleri şeye inanma özgürlükleri vardır. Ama bu inanç özgürlüğü New Orleans’ta, Gölcük’te, Istanbul’da felâketlere “Allah’ın işi” diyorsa, insan hayatı devlet tarafından korunmuyor, Allah’a emanet ediliyorsa, dua edenler oruç tutmayanların mallarını yağmalamayı hak sayıyorsa gerçekten “işimiz Allah’a kalmış”. Istanbul’a “geldim, geliyorum” diyen depreme karşı son 10 yılda Istanbul’daki binaların yalnızca yüzde biri depreme dayanıklı hale getirilmişse “Allah encamımızı hayır etsin”. Hababam yöntemiyle yapılan yapıların “Ya Allah” yöntemiyle korunamayacağını ne yazık ki pek yakında çok acı olarak göreceğiz.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|