Psikolog ve sosyologlar, sel felaketi sırasında yaşanan yağma olayını, siyasetteki yağmanın ve talanın halka yansıması olarak değerlendirdiler. Uzmanlar, önce dere yatağını yerleşime açanların sorgulanması gerektiğini de belirttiler.
İstanbul Tıp Fakültesi Psikososyal Travma Birimi Başkanı Prof. Dr.
Şahika Yüksel, yağma yapan insanların yoksul insanlar olduğunu düşündüğünü belirterek
“O yoksulluk içinde buradan da ekmeğini çıkarmaya çalışan ahlaki normları daha gevşek olan kişiler. Kimin ne zaman öyle olup olmayacağını çok kolay karar verebilir miyiz? Acaba aynı dere yatağına ev - bina yaptıran müteahhidin, üst ahlakta olduğunu söyleyebilir miyiz? Yağmacıları korumuyorum ama belki yağmacılar farklı konumda olsaydı, oraya bina yapıp ev satanlar olacaktı; ev yapıp satanlar da yağmacı olacaktı. İmkânımız ölçüsünde çalışabiliriz” dedi. Dere yatağına ev yapan müteahhidin insanları riske attığını, bile bile bunu yaptığına işaret eden Yüksel,
“Ama bu hemen görülmüyor, yağma olayına baktığımızda birebir bir şey yapıyorlar. Biri taammüden cinayet, diğeri o anda olan bir olay” diye konuştu. Prof. Dr. Yüksel, şunları söyledi
: “Kötü anlarda, felaket anlarında insanların bir kısmı tanıdığı tanımadığı insanlara, mecburiyeti olmadığı halde, o insana yardım eder, ama insanların bazıları da fırsatlardan yararlanmak ister, bu da insan tabiatının parçasıdır. Belki bizi burda rahatsız eden, kötü durumlarda birbirimize yardım ederiz beklentisi oluyor.” ‘Ceza Kanunu'na göre suç’
Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı, yağma kültürünün meşru olmadığını belirterek, “Bu Ceza Kanunu’na göre de suçtur. Karşı karşıya kaldığımız olay insanların çaresizliğinden yararlanmaktır” dedi. Yağmayı yapan insanların “bağımlı ahlak” anlayışlarının olduğunu vurgulayan Narlı, “Bu davranışlar ahlaki yönden az gelişmiş insanların yapacağı davranışlardır. Kohlberg’in genel ahlak kuramına baktığımız zaman şunu görmekteyiz. Bu insanlar, bireysel vicdanları devrede olmayan, yalnızca ceza korkusu nedeniyle birtakım davranışlarda bulunmayan kişilerdir. İşte yaşanan sel olayında da gördüğümüz gibi cezanın kendisine ulaşamayacağını düşündüğü yerde bu davranışlarını gerçekleştirebilmektedir” diye konuştu.
‘Siyasetteki yağmanın yansıması’
Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ferhat Kentel, yağma olaylarının yaşanmasını kamusal vicdanın ve temel ahlak kurallarının yıpranmasına işaret olarak değerlendirdi. Toplumu yöneten güçlerin ekonomik ahlak anlayışlarının halka yansıdığını savunan Kentel, “Aslında ekonomik ahlaksızlık meşrulaşmıştır. Kimi siyasetçi hayali ihracat yaptı, kimisi çocuğunun işi için yasa çıkardı, 6-7 Eylül olaylarında da Ermeni yurttaşların evleri yağmalandı. Sosyal yapı ne yazık ki bu yapı üzerine, ‘batan geminin malları’ üzerine kurulmuş” dedi. Ekonomik ahlaksızlığın toplumun kendisini yansıttığını vurgulayan Kentel, “Aslında şiddet olayları içinde aynı durum söz konusu. Yönetenler 1 Mayıs’larda, Maraş olayında, her yerde şiddet kullanmış. İnsanlar da sokaklarda bile birbirine basit bir olayda bile hemen şiddete başvurabiliyor” diye konuştu.
"Yöneticiler önce çuvaldızı kendisine batırsın’
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Aytül Kasapoğlu, öncelikli olarak dere yatağına yerleşim yapanların ve yük taşıma kamyonetinde insan taşıyanların sorgulanması gerektiğini söyledi. Kasapoğlu, “Merkezi veya yerel tüm kamu yönetimi bugün her zamankinden daha fazla özeleştiri yapmak çuvaldızı önce kendisine batırmak ve daha sonra yurttaşını suçlamak zorundadır” dedi.
Kaynak : cumhuriyet.com.tr