![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Renkler, tınılar, izler
![]() İnsan bütünlüğünü nasıl kurabilir? Yasaları, değişkenliği, akıcılığı, görkemi, güzelliği, gücü, sonsuz verici hem sonsuz hem de bir çırpıda alıcı gücü olan doğanın içinde nasıl bir bütünlük içinde var kalabilir? İnsan, istese de istemese de ait olduğu, içinde, birlikte var olduğu doğanın ayırdında olmadan, kendi zayıflıklarını tanımadan sınırlarını bilebilir mi? Sınırlarını bilmeyen, sınırlarını doğru çizebilir mi? Doğru çizemediği sınırlarını koruyabilir mi? Anlam, değer Yol üstünde, tramvay durağında elimde kağıt bardak içinde kahve ile bekliyorum. Sağımdan solumdan arabalar akıyor, tepemde tellerden oluşmuş bir ağ var. Tramvaya elektrik veren teller, binalara giren çıkan, elektrik, telefon, bilgisayar bağlantı telleri... İçimden geçen, ya da içinden geçtiğim göremeyeceğim, algılayamayacağım radyo, televizyon, telefon dalgalarının arasındayım. Ayrı ayrı cihazlar kullanmak gerekiyor, anlamlandırmak için şifrelerini bilmek gerekiyor her birinin. Oysa beş duyuma ek duyularım olsa, herşey bana her an görünür olsa, kimbilir belki de bataklığa düşmüş bir insanın dehşetini yaşayacağım. İyi ki yalnızca beş duyum ve yalnızca bir beynim var. Doğayı, insalığın tüm birikimlerini hizmetime sunmakla kalmıyor, onları zorlanmadan büyük oranda gözardı etmeme de olanak sağlıyor. Gözardı etmek! Gözardı edebilmek. Aşırı yüklenmeyi önlüyor. Öte yandan ne kadar yoksullaştırıcı bir seçim olabiliyor. Beklediğim tramvay koca bir insanlık tarihinin ortak ürünü. Yapıldığı malzeme, tasarımı, işleyiş biçimi binlerce insanın ortak emeği ile ortaya çıkmış. Tramvayı ortaya çıkaran düşünce ise binlerce yıl boyunca nice insanın, insanlığın ortak bilgi birikiminden aldığına kendi emeğini, yaratıcılığını, deneyimlerini hatta çilesini katmasının bir sonucu. Doğa nasıl sınırlarını göremediğimiz, sonsuz ve uyumlu bir bütünlük içindeyse, insanlığın bilgi birikimi de öyle, derin, sonsuz, sınırlarını göremediğimiz ama bütünlüklü bir okyanus. Yol, yordam Akşam saati. Bu an bu yer, doğanın milyarlarca yıllık yolculuğunun sonucu... Gücü, güzelliği, artan zenginliği ile görkemli bir yolculuk. Öte yandan öyle sade yasalar üzerinde sürüyor ki... Üzerinde durduğum yol, beklediğim tramvay ise kendi de o görkemli yolculuğa ait insanlık okyanusundan.... Elimde tuttuğum kağıt bardağın bilgisi, içindeki kahvenin o bardakla elime ulaşması bu okyanusdan... Üzerimdeki giysiler, gözlüğüm, dudak boyam, konuştuğum dil, düşüncelerim, yarın yapacağım işler hepsi bu okyanusa ait. Günümün her hangi bir anında bu okyanusu ne kadar gözardı ettiğimin onun için ne önemi olabilir. Günümün her hangi bir anında doğanın görkemli yolculuğunu ne kadar göz ardı ettiğimin onun için bir önemi var mı? Ama... Günümün her hangi bir anında, insanlık okyanusunu anımsayıp görkemini sezebilmemin üzerimde canlandırıcı, uyarıcı bir etkisi var. O okyanusa ait olduğum bilinci yaşadığım her anı, tanıdığım her insanı, her insanlık emeğini değerli kılıyor. Günümün her hangi bir anında, doğanın muhteşem yolculuğunun, sınırsız, görkemli, bir o kadar da sade bütünlüğüne ait olduğumu sezmenin, bunun ayırdına varmamın üzerimde büyük bir etkisi var. İçim dolup taşıyor o zaman. Doğru eğri iyi kötü çizebildiğim sınırlarım eriyor, sınırları olmayan doğanın bütünlüğüne katılıyor, sevinçle şefkatle minnetle doluyorum. Bu yolculuğun değerini, tadını, coşkusunu diğer insanlara ulaştırabilmenin, kendi yolculuklarında keşiflere çıkabilecekleri, birbirleriyle paylaşabilecekleri ortamı yaratmanın insanlığa hizmet olduğunu görüyorum. Yalanlar, korkular, dertler, inançlar Hizmet... Hiç bir amaç uğruna hiç kimseyi kullanmak, yönlendirmek, soymak, zorlamak, yok etmek, kınamak, küçümsemek, yok saymak değil. Hizmet.... Hiç kimseye, hiç bir bilgiyi, inancı, düşünceyi, duyuşu, yaşam biçimini, davranış kalıplarını dayatmak değil. Hizmet.... İnsanlık okyanusunu çocuklarımıza açmak... Yeteneklerine, heveslerine değer vererek... Güvenli yaşayıp, beslenebilmeleri, sevilip, biriciklikleri ile kucaklanacakları yuvalar sağlamak... İnsanlık okyanusuna ulaşabilmeleri için doğru eğitim olanaklarına sahip olacakları okullar kurmak. Hizmet... Barınaksız, korunmasız, beslenemeyen, eğitimsiz çocuk bırakmamak. İşe hemen yanı başımızdakilerden başlamak. Kendi çocuklarımızdan. Dostlarımızdan. Komşularımızdan. Hizmet... Üne, mevkiye, güce, maddeye sahip olmak, kendimizi ölçülerimize göre herkesden önde, herkesden üstün kılmak için değil. Yollar, diller, yakarışlar Hangi dili konuştuğumuzun, hangi tanrıya nasıl yakardığımızın, adımızın, şehrimizin, kimlerden olduğumuzun ne önemi var, insanlık okyanusunun önünde elimizde kabımızla eğildiğimizde. Uzun, görkemli yolculuğunun hiç bir yerinde hiç bir yıldız ışıklarını yön seçerek yollamadı. Güneşin ısısı kimsenin sırtından dönmedi. Deniz sularını kimliğine bakıp da çekmedi kimsenin ayaklarının altından. Kimliğimiz, malımız mülkümüz, hatta aklımızın ölçüsü ne olursa olsun, yaşam bize sunuyor. Tüm yapmamız gereken, kabımızı elimize almak, onu doldurmak. Doldurabilmek için boşaltmayı da bilmek. Su, toprak, çamur, yakarışlar Barındığımız evlerimiz, bizi geçindiren işlerimiz, toprağımız ya kayıp gidiyor ayaklarımızın altından ya başımıza yıkılıyor. Varlığımıza anlam katan insanlar yok oluyor. Sınırlarımız parçalanıyor. Bütünlüğümüz çözülüyor. Çünkü sınırlarımızı zaten bilgiyle, sevgiyle, emekle oluşturamamıştık. Bütünlüğümüz dayatılmıştı. İçi anlaşılmamış, deneyimlenmemiş duygular, düşünceler, zorlama inançlar, edinilmiş korkularla tıklım tıkıştı. Derme çatma kurulmuştuk. Sevgiden şefkatten uzak, değerimizle kucaklanmadan paketlenmiştik yalnızca. Eksik, yanlış yapılan herşey sonunda birilerinin başına geçiyor. Yapanın değil çoğu kez dayatılana zorunlu kalanın başına geçiyor. Aslında o zaman zorbanın da kulun da paketleri patlıyor. Dağılıyor. Çöp olup saçılıyoruz. Cennet, cehennem, korku, yakarışlar İnsan korkmamayı nasıl öğrenecek? Çocuklarımıza önce, anne babalarından korkmamayı öğretebilirsek... Sonra öğretmenlerinden, yöneticilerden, polisden, tanrılarından... cehennemden... Anne babalar, sevgileriyle hep destek, öğretmenler şefkatli birer aydınlık kaynağı olmalı. Yöneticilerse yalnızca birer hizmetli olarak görülmeli. İnsanların üstünde onlara karşın onlara emirler veren üstün bireyler değil... İnsanlara hizmet götüren, onlar için çalışmayı göze almış bireyler olarak kabul edilmeli yalnızca. Tanrı, görkemli yolculuğunda doğanın, ona ait insanın, dingin bir sığınak olmalı zor anlarında, sevgi ile ışıldayan bir yıldız olmalı güzel anlarında. İnsan nasıl anlayabilir, cennet de cehennem de bu dünyada kendi içinde yaşanır ancak. Zorba, korkar, güvensiz, mutsuzdur. Mal mülk zengini, yitirmekten korkar, daha çok isteyen bir düşküne dönüşür. İktidar, korkar, yerinden düştüğünü gördüğü karabasanlarla yaşamak zorunda kalır. Çalan yakalanmaktan korkar. Öldüren, bağışlanmayacak bir suçla yaşamanın karanlığına mahkumdur hep. Başka bir dünyada yaşanacak cennete, onu burada içimizde kurmadan ulaşabilir miyiz? Korkuyla uzak durup günahdan, hırsla sevap biriktiren cimri, kıskanç, hoşgörüsüz yürekleri hangi cennet arıtabilir? Dünyanın sunduğu güzelliklere, tansıklara kör gözleri ölünce ne açacak? Başka bir dünyada bizi bekleyen bir cennet yok. Onu biz kendimizle götürüyoruz ancak. Başka bir dünyada bizi bekleyen bir cehennem yok. Kıskançlıktan, insanı, canı olanı sevememekten, dünyanın sunduğu güzellikleri göremeyip kendi içindeki karanlığa mahkum kalmaktan öte bir cehennem yok. Öte dünyaya cehennemi bu dünyadan kendimizle götüreceğiz ancak. Tellerin, görünmez dalgaların, binaların, trenlerin, tramvayların, arabaların, malın mülkün içinde yalnız, garip Yasaları, değişkenliği, akıcılığı, görkemi, güzelliği, gücü, sonsuz verici hem sonsuz hem de bir çırpıda alıcı gücü olan doğanın bütünlüğü içinde, insanlık okyanusundan bir damla olup sevgiyle ve minnetle sınırlarını çizemeyen insanlar, çok yalnızız. Evrenin görkemine sırtımızı dönmüş, doğanın gücüne kör, insanlık okyanusundan uzakta birbirimize düşman, çok ama çok cahil, çok zavallı....... çile dolduruyoruz.
YorumlarOğul
{ 23 Eylül 2009 19:04:39 }
Senin yazdıklarını senin gibi anlamak isterdim, ama onun içinde senin kadar olmalıyım. Ben senin anlattıklarını anlamak için çaba harcamadım, kendi anladığım şekilde kabul ettim.
Üstünde düşündüm ve ; YAŞAMAK İSTEDİĞİME KARAR VERDİM, yaşatılmak istemiyorum. Ağlamak istiyorum ama ağlatılmak istemiyorum gibi. sevgi dolu yüreğine, kalem tutan eline sağlık anne. Pinar Ozkan
{ 13 Eylül 2009 03:53:25 }
Ithaka''ya doğru yola çıktığın zaman
Diğer Sayfalar: 1. dile ki uzun sürsün yolculuğun. Serüven dolu bilgi dolu olsun. Ne Lestrigon''lardan kork ne Kiklop''lardan ne de öfkeli Poseidon''dan. Bunların hiçbiri çıkmaz karşına düşlerin yüceyse gövdeni ve ruhunu ince bir heyecan sarmışsa eğer.. Ne Lestrigon''lara rastlarsın ne Kiklop''lara ne azgın Poseidon''a. Onları sen kendi ruhunda taşımadıkça kendi ruhun Onları dikmedikçe karşına. Dile ki uzun sürsün yolun. Nice yaz sabahları olsun eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde. Önceden hiç görmediğin limanlara girdiğin! Durup Fenikenin çarşılarında eşi benzeri olmayan mallar al. Sedefle mercan abanozla kehribar ve her türlü başdöndürücü kokular bu başdöndürücü kokulardan al alabildiğin kadar. Nice Mısır şehirlerine uğra ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerinden. Hiç aklından çıkarma Ithaka''yı. Oraya varmak senin başlıca yazgın. Ama yolculuğu tez bitirmeye kalkma sakın! Varsın yıllarca sürsün daha iyi. Sonunda kocamış biri olarak demir at Ada''na. Yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin Ithaka''nın sana zenginlik vermesini ummadan. Sana bu güzel yolculuğu verdi Ithaka. O olmasa yola hiç çıkmayacaktın. Ama sana verecek birşeyi yok bundan başka. Onu yoksul buluyorsan aldanmış sanma kendini Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki. Artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini Ithaka''ların.... KAVAFIS Cev: Cevat Capan İnsanlık okyanusundan bir damla olup sevgiyle ve minnetle sınırlarını çizemeyen Biz yalnızlara..
Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |