|
|
Sumer'de askerlik ve krallıkKategori: Kültür/Sanat | 0 Yorum | Yazan: A Yorum | 10 Eylül 2009 04:28:41 Sumer krallarının başlıca görevi vatanı düşman saldırısından korumak, toprağını ve idaresini genişletmekti. Bu da askeri güce dayanıyordu. Bunun için askeri iyi organize etmek, savaşta önder olmak ve askerlik kurallarını ve politik kuralları bilmekle yükümlü idi krallar...
Sumer ülkesinde en geç İÖ 4500 yıllarında şehirler kurulmaya başlıyor. Bunlar birbirlerinden 30-50 kilometre uzaklıkta. Bu kurulan şehirleri idare eden beyler ortaya çıkıyor ve bir süre sonra da bu kez şehirler sınırlara bölünüyor. Bu sınırların korunması ve yapılan kanallardan akan sulardan yararlanılması yüzünden, şehirlerarası çatışmalar, saldırılar baş gösteriyor. Bunların önlenmesi için şehirlerin etrafına duvarlar yapılıyor ve ayrıca bir de askerlik teşkilatı kuruluyor. Halbuki bu şehirler aynı tanrılara tapıyorlar; aynı geleneklere, aynı dile sahipler. Yapılan incelemelere göre -belki de bu nedenle- bu şehirlerarası savaşlarda fazla ölüm olmuyor; genellikle berabere kalıyorlar. Askeri teşkilatları, silahları da aynı. Savaşlarda hızlı gitmek için iki tekerlekli ve bugünün tanklarına bedel olan dört tekerlekli arabaları kullanmışlar. Bunları iki veya 4 eşek yahut katır çekiyordu. Arabalarda bir savaşçı, bir sürücü bulunuyordu. Sumerliler balta, gürz, hançer, pala, ok gibi silahlar kullanmışlar. Bu tür silahlardan korunmak için de başlarına, yanaklarını da örten dövme bakırdan yapılmış miğferler; vücutlarına da zırh yerine geçen, üstlerine madenden plakalar yapıştırılmış deriden pelerinler giyiyorlardı. Bunlar, 5000 yıl öncelerine tarihlenebilen Ur kral mezarlarında bulunmuş. Ur standardında ve Akbabalar kabartmasında görüyoruz. Sonuncusu, İÖ 2400 yıllarında Lagaş kralı Eannatum’un Ummalılarla yaptığı savaşta kazandığı zaferin anısına yapılmış. Ordunun gücü yalnız silahlara bağlı değildi: iyi beslendiği, sıkı bir disiplin ve merkezi bir kontrol altında bulunduğu anlaşılıyor. Bir metinde, birinci Akad kralı Sargon’un önünde 4500 askerin yemek yediği yazılıyor. Bu kadar büyük gücün nasıl meydana geldiği bilinemiyor. Bunlar için şöyle bir varsayım düşünülüyor: Şehrin arazisine sahip kimseler, bu araziye karşılık savaş zamanı asker oluyorlar. Barış zamanı da kanal açmak, yol yapmak gibi şehirdeki bazı genel işleri yapmakla yükümlü idiler. Sumer krallarının başlıca görevi vatanı düşman saldırısından korumak, toprağını ve idaresini genişletmekti. Bu da askeri güce dayanıyordu. Bunun için askeri iyi organize etmek, savaşta önder olmak ve askerlik kurallarını ve politik kuralları bilmekle yükümlü idi krallar... Onlar acımasız, zalim, istediğini yapan kimseler değildi; bir baba gibi tanrının yeryüzündeki vekili olarak halkını bolluk içinde mutlu yaşatmalı idiler... Şairler, krallar için ilahiler yazarak onların tanrı tarafından seçildiklerini, iyi bir yöneticilik ve anlayış gücü verildiğini; böylece Sumer halkına iyi bir rehber, gölgesi altında barış, bolluk içinde yaşama olanağı verildiğini anlatırlardı. Onların çobanlığı insanlara neşe ve mutluluk getirirdi. Kralların yapı faaliyetleri de vardı. Onlar tanrılar için mabetler, kendileri için saraylar ve şehir için de ülkenin zenginliğini ve refahını temin etmek üzere sulama sistemini genişletip onartarak yollar ve o yollarda gezenlerin dinlenip kalacağı konaklama yerleri yaparlardı. Bu yapılar, kralların yıl adları oluyordu. Özellikle açılan yeni bir kanal, o kralın o seneki adı sayılırdı: “Şu kralın şu kanalı açtığı yıl” gibi... Bu kanallar, şehirleri bir ağ gibi sarmıştır. Sumer krallarının ailesinden birinin tanrı olduğu düşünülürdü. Uruk sülalesinin kurucusu Lugalbanda’nın eşi tanrıça Ninsun Gılgameş’in babası Lugalbanda, annesi Ninsun’du. Daha sonraki kralların aileleri de tanrı Enlil ve eşi tanrıça Ninlil’di. Krallar ilahilerde hayvanlarla, ağaçlarla sembolize edilmişlerdir: Bir boğadan olma. Kralların okuma yazma bilmek mecburiyetinde olup olmadıkları hakkında bir bilgimiz yok. Yalnız, III. Ur sülalesinin ikinci kralı olan Şulgi’ye ait bir ilahiden, onun nasıl okuma yazma bildiğini öğreniyoruz: “Gençliğimde akademi vardı. Orada tabletlere yazılmış Sumer ve Akadca ile yazı sanatını öğrendim. Hiçbir genç benim gibi kil’e yazamazdı. Ben aritmetiği ve saymayı sonuna kadar öğrendim. Tanrıça Nidaba (yazının koruyucusu) bana büyük bir cömertlikle bilgeliği ve anlayışı verdi. Ben karşı durulamayan bir yazıcıyım.” Kralların bebeklikleri hakkındaki bilgiyi de bir kral çocuğuna söylenmiş bir ninni’de öğreniyoruz. Bu ninni, hasta olan kral oğluna annesi tarafından söyleniyor. Anne, çocuğu iyi olunca ona tatlı peynirleri, sulanmış marulları yedireceğini, ona tatlı çocuklar doğuran sevgili bir kadın alacağını; bol yiyecekleri ve koruyucu bir meleği, kral olduğunda da mutlu bir idaresi olacağını söylüyor. Muazzez İlmiye ÇIĞ
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|