|
Senegal'in Sünnetli KadınlarıKategori: Anılar | 4 Yorum | Yazan: Pınar Özkan | 24 Ağustos 2009 01:50:00 "Bonjour Madame et Monsieur...kaptan Habbe ve ekibi adına Air Gabon'un Cotonou üzerinden Dakar'a gidecek AG 122 sefer sayılı uçağına hoşgeldiniz..." Yolcu listesi, uçuş bildirgesi, tüm evraklar tamam kopyalarını teslim alıp ön kapıyı kapattım. Uçağımız tam saatinde terminalden geri geri çıkmaya başlıyor, motorlarını çalıştırdı.
Kabín ekibi can yelekleri ve oksijen maskeleri ellerinde koridorlardaki çıkış önlerinde ayakta yerlerini aldılar. Amir Jean Luc'un anonsu başlıyor. “Sayın yolcularımız uçuşla ilgili emniyet kurallarına dikkatinizi çekmek istiyoruz. Ani bir basınç boşalmasında oksijen maskeleri meydana çıkacaktır maskeyi kendinize doğru çekip...” Şovumuz devam ederken kokpite süzülüp kaptan Habbe'nin arkasına oturuyorum. Parketmiş uçakları geçiyor apronda ilerliyoruz. Pilotlar kalkış için kuleyle konuşuyorlar. Ethopya havayollarına ait park halindeki büyük bir uçağın kaptanı merdivene çıkmış ilerlemekte olan bizim uçağa bakıyor. Pilotlarımız el sallıyorlar. Uçuşa giden ekip heyecanıyla ben de eşlik ediyorum. Bizi görünce hemen karşılık veriyor. Gabon'lu ekibe el salladığını düşünüyor. Oysa pilotlarımız da Ethopya'lı ve Ethopya havayollarında çalışıyorlar. Amerika'ya izne giden kaptan David ve ikinci pilot Tom'un yerine B767 lisansları olduğu için geçici olarak bu uçuşları yapıyorlar. Pist başına gelip duruyoruz. Kokpitten çıkarken Jean Luc karşımda kabin hazır diyor, kokpite dönüp kalkış öncesi kuralını yerine getiriyorum. Kabin kalkış için hazır, iyi uçuşlar . Gülümsüyorlar. İyi uçuşlar.. Omuz ve bel kemerlerimi takarken içimden kendime de iyi bir uçuş dileğinde bulunuyorum. Öyle ya hep havada uçuyor olmak tekdüze gibi görünse de her uçuşda farklı yüzler gördüğümüz farklı dakikalar yaşadığımız bir gerçek ayrıca bizi nelerin beklediğini bilmiyor olmak işimizin heyecanını oluşturuyor. Uçuş heyecanı çok değişik hiçbir şeye benzemiyor. Yüzüm kabine dönük olduğu için bazı yolcularla gözgöze geliyoruz, gülümsüyorum. Kalkış ve iniş anında veya uçuş sırasında sakin ve gülümseyen bir hostes herşey yolunda mesajını taşır, yolcu psikolojisi açısından önemlidir. Tahmin edilenden çok uçuş korkusu taşıyan yolcular var deneyimlerimden biliyorum. Uçağımız pistte hızlanıp havalanırken kalkış anına odaklanıyorum. İniş takımlarının kapanmasıyla beraber kendimi hayallere bırakıyorum. Valizimde taşıdığım hediyeyi düşünüyorum ve hediyeyi vereceğim kişiyi. Daha önce hiç karşılaşmadığım ancak bazı sırlarını bildiğim biri. Bu gece Dakar'da kalıyoruz yarın sabah ayrılmadan bir saat önce kaldığım otele gelecek. “Sigara içilmez” ışıklarının sönmesiyle beraber ekip hemen servis hazırlıklarına başlıyor. Cotonou'ya yolumuz kısa ikramlarımız bol. Trolleyler ön ve arkadan aynı anda servise çıkıyorlar ben kokpite kahve hazırlıyorum. Uçak sallanmaya başlıyor kahveye az su koyuyorum yine de bardaktaki kahve sağa sola sıçrıyor. Umuyorum kısa süreli bir türbülans olacak bu. Sallantıda servis yapmayı bizler doğal olarak sevmiyoruz, içecekleri dökmeden vermek zorlaşıyor. Yarım kahveleri kokpite götürüyorum. Kaptan açık hava türbülansına girdiğimizi kemer ışıklarını yakacağını söylüyor. Dikkatli servis yapın bir süre böyle gideceğiz! Telefonla arkaya bildiriyorum. İçecekleri az koyun yemekleri verin, çay kahveye sonra çıkacağız. Arka tarafa gidiyorum yemekleri hızla dağıtıyoruz. Tuvalete kalkmaya çalışan birkaç kişiyi kemer ışıklarını göstererek oturtuyoruz. İçecekleri yavaş ve az miktarda veriyoruz. Türbülans artıyor uçak sağa sola savruluyor.” Sigara içilmez” ışıkları da yanıyor. Orta kabindeki telefona uzanıp türbülans anonsu yapıyorum. Trolleyleri güçlükle mutfaklara çekip emniyete alıyoruz. Koltuk başlarına tutunarak ön tarafa geliyorum. Kaptan Habbe'nin sesi duyuluyor kabinde, yolculara ve ekibe ikinci bir anonsa kadar yerlerimizden kalkmamamızı söylüyor. Yolcular oturdukları yerde sallanarak yemeklerini yemeğe çalışıyorlar. Bazıları sadece önlerindeki tepsiye bakıyorlar yemiyorlar. Kiminin suratı asık, kimisi sinir bozukluğundan mıdır nedir sırıtıyor. Ön sırada oturan erkek yolculardan biri tatlısından bir kaşık alıp ağzına götürürken gözlerini kapatıyor. Ali de böyle yemek yiyiyor. Yolcu Senegalli'ye benziyor. Ali'nin öğretmen arkadaşları da yemek yerken sanırım hepsi böyle gözlerini kapıyorlar. Acaba bu Senegalli'lere özgü bir hareket mi? Ali az yemek yiyiyor, yemeğinin yarısını ayırıp odasına götürüyor, ertesi günkü öğünlere bölüyor. 8 ay önce Gabon'a Fransızca öğretmenliği yapmak için gelmiş, yanında getirdiği parası tükenmek üzere. Gabon eğitim bakanlığından maaşlarına dair hala bir haber yok. Sadece kaldığı otelin parasını ödüyorlarmış. Aldığım ya da yaptığım yemeklerden Ali'ye vermeyi seviyorum. Öyle seviniyor ki durup durup teşekkür ediyor. İngilizce anlıyor ama pek konuşamıyor aynı benim Fransızca anlayıp konuşamadığım gibi, böylece ben ona ingilizce O bana fransızca konuşuyor. Dışardan bakan biri için hayli komik bir durum ama biz çok iyi anlaşıyoruz. Sohbetlerimiz saatlerce sürüyor, Afrika'ya dair çok şey öğreniyorum ondan. Ali düşünceli ve duygusal bir insan Senegal'de bıraktığı ailesine düşkün en çok da kardeşine. Onlardan söz ederken gözleri dolu dolu oluyor. Gabon'daki maaşlar geç bağlansa da ülkesinden çok daha yüksekmiş. Senegal'de işsizlik çok artmış. “Sigara İçilmez” ışıkları söndü .Kalkıp hızlıca yemek tepsilerini topluyoruz. Cotonou için alçalmaya başladık bile. Çay kahve servisi yapamadık yolculara. Kısa süreli uçuşlarda yaşanan durumlar bunlar bir de türbülans kuvvetli olunca... Benin'de uğurluyoruz yolcularımızın yarısını. Teşekkürler. Görüşmek üzere.... Dakar'a gidecek yolcular geliyorlar. Orta boylu Benin'lilerin yerini uzun boylu Senegalli yolcular alıyorlar. Karşılarken Volof dilinden cümleler söylüyorum, Ali öğretmişti. Çok hoşlarına gidiyor. Gabon'lu ekipten de iltifat alıyorum. Cotonou'dan kalkış yapıyoruz. Uçağın yarısından fazlası dolu.Yine ikramlarımız bol dilerim bu kez türbülans olmaz. Üstelik pilotları da doyurmak gerekiyor önceki bacakta yarım kahve içebildiler. Düz uçuşa geçer geçmez kokpite girip isteklerini soruyorum. Pilotlar aynı anda yanıt veriyorlar. Yarım kahve! Hayrola? Şu ilerdeki gri bulutları görüyor musun, bir süre sonra ordan geçeceğiz türbülansın şiddetini bilmiyoruz. Hay aksi yine mi! Trolleyler hazırlanıyor yemekler fırında ısınıyor. Ekibe bildiriyorum. Arkadaşlar türbülans olasılığı var hazırlıklı olun! Galleyde kokpitin kahvelerini yapıyorum. Senegal'li genç bir kadın elinde biberonla geliyor. Bu biberonu ısıtmak mümkün mü? Tabiki... Metal sürahiye sıcak su koyup biberonu içine yerleştiriyorum. Beklemeyin lütfen türbülans da var ben on dakika sonra size getiririm. Teşekkür ediyor Senegalli kadın buğulu gözleriyle gülümsüyor. Valizimde taşıdığım hediye geliyor yine aklıma. Yarın sabah otele beni görmeye gelecek 35 yaşlarındaki kadını Ali'nin kızkardeşini hayal ediyorum. Ali son parasıyla Kura'ya aldığı iki elbise ve bir mektupla beraber fotoğraflar yolluyor benimle. Hiç karşılaşmadığım bu kadın için heyecan duyuyorum, çokça da hüzün. Kura sünnet edilmiş bir kadın üstelik daha çocuk yaştayken! Ali bir gece gözyaşlarını tutamayarak anlatıyor bana kendisi de çocukken geçirdiği o travmayı. Ali 4 yaş büyük kardeşinden. Kura 12 yaşına gelince regl oluyor, kısa bir süre sonra sünnet töreni hazırlanıyor onun için. Ali çocuk haliyle karşı duruyor ailesine. Ne olur kardeşimi sünnet etmeyin ! Annesi hiç taviz vermiyor. Biz müslüman bir aileyiz geleneğimiz bu! ya kabul et ya da dönmemek üzere evi terket! Oysaki diyor Ali, annesi de aynı acıları yaşamış, doğru mu değil mi o da bilmiyor, sadece dışlanmamak için kuralları uyguluyor. Senegalde sünnetsiz kadınlarla evlenilmiyormuş. Kura sünnet odasına götürülürken çok ağlamış. Kardeşinin içerden gelen çığlıklarını hiç unutamamış. Anestezi olmadan yapılan bu sünnetin sadece çok acı verdiğini biliyormuş. Cinsel hayatının elinden alındığını, enfeksiyondan dolayı sonraları yaşayacağı problemleri o zaman bilmiyormuş. Yetişkin olup öğrendiğinde ve Kura ile paylaştığında daha da üzülmüş, kendisini hiç affetmemiş. Keşke o gece Kura ile beraber evden kaçsaydık! Ali gözyaşlarını siliyor. Kura'nın iki çocuğu oldu ama O hep mutsuz! Sünnetli kadınlar mutlu değil ki zaten.. Gözlerimdeki ıslaklığı siliyor ısınan biberonu Senegalli kadına götürüyorum. Buyrun biberon hazır. Kadın biberonu kucağındaki bebeğine içirirken göz ucuyla bebeğe bakıyorum. Afrikalı bebekler çok tatlı oluyor. Acaba kız mı? Öğrenmek istemiyorum uzaklaşıyorum yanından. Ekip sallantıya rağmen yemek servisini yapmayı başardı.Yolcular pek keyifli bakmıyorlar sıkıldılar, bu türbülans duracağa benzemiyor. Üstelik bu bacakta da çay kahve içemeyecekler. Kabinde tepsiler güçlükle toplanırken pilotların acıkmış olabileceğini düşünüp kokpite giriyorum. Kaptan Habbe yolcuları soruyor, “idare ediyorlar kaptanım” diye yanıtlıyorum “fenalık geçiren veya kusmuk torbası kullanan yok gibi yemeklerini az da olsa yemeğe çalıştılar şanslıyız değil mi?” Bana otur işareti yapıyor, kulaklığının mikrofonunu düzeltip daha önce hiç duymadığım bir lisanla konuşmaya başlıyor. Şaşırıyorum havacılık dili ingilizcedir hangi kontrol kulesiyle konuşuyor acaba Yanındaki ethopyalı ikinci pilot şaşkın halime gülüyor. Kaptanı göstererek kaş göz işaret yapıyorum. Habbe kulaklığını indirip bana dönüyor: Pinar yemeğini yiyebildin mi? Hayır sallanmaktan zamanımız olmadı .Siz de yiyemediniz ki.. Peki Ethopya yemeği yer misin? Ekibe de sor hemen bana haber ver. Hiç birşey anlamıyorum. Neler oluyor? her neyse ekibe sorayım önce Habbe yanıt bekliyor. Jean Luc ön tarafta birinci sınıf yolcularıyla meşgul kulağına eğilip soruyorum Hayır Merci diyor. Telefonla arkadakilere soruyorum hiçbiri ilgi göstermiyor, kokpite geri dönüyorum. Kaptanım kimse istemiyor ama ben hiç yememiştim denemek isterim. Habbe kulaklığını düzeltip yine o acayip dili konuşuyor bir iki kahkaha da savuruyor. İkinci pilot gözü göstergelerde o da gülüyor. Sallantıdan sıkılmış bir halde arkadaki üçüncü koltuğa çöküyorum. Dakar'daki Ethopya restoranına havadan yer mi ayırtıyor bunlar? Gülmekle surat asmak arasında kararsız kalıyorum. Yok canım mümkün değil! Peki kiminle konuşup yemekleri ısmarlıyor Habbe? Konuşmasını bitirdi, kulaklığını başının arkasına indiriyor önündeki göstergelerle biraz ilgilendikten sonra bana dönüyor. Aferin Pinar sana! güzel bir Ethopya yemeği hakkettin. Altımızdaki hava koridorunda Ethopya havayollarına ait bir B757 uçuyor, kaptanı benim arkadaşım aynı saatlerde peşpeşe Dakar'a iniyoruz. Yemeklerinden bize ayırdılar inince uçağa getirecekler. Bizim ekip yemekleri çok güzel olur tadınca hakvereceksin. Ayağa kalkıp teşekkür ediyorum, kaptanım sevdim ben bu işi! Zimbabwe yemeklerini de merak ediyorum aklınızda bulunsun olur ya başka uçuşlarda havada Zimbabwe airways'e rastgelirseniz... İnişimize az kaldı hala sallanıyoruz birazdan bitecek bu çile ve ben hala açlık hissetmiyorum belki otele varınca acıkırım. Ekip kabini toparlamış iniş hazırlığı içindeler. Bazılarına yemek yiyebildiniz mi diye soruyorum hayır anlamında başlarını sallıyorlar, yorgun gözüküyorlar. Bu sallantı hepimizi yordu onlar bir de yolcularla uğraştılar haklılar. Habbe iniş anonsu yapıyor şansımıza uçtuğumuz hava koridorunda türbülansın olduğunu herşeye rağmen yolcuların yine de iyi bir uçuş yaptıklarını umduğunu söylüyor. Dakar'da şuan saat 19:00 ve hava sıcaklığı 34 derece. Bir başka Air Gabon uçuşunda görüşmek üzere ....Kabin ekibi iniş için kabini hazırlayın lütfen... Peşpeşe kemer ve sigara içilmez ışıkları yanıyor. Son denetimleri yapıp yerlerimizi alıyoruz. Sallantılar duruyor iniş takımları piste değer değmez bir alkış kopuyor. Afrikalı yolcularımız her zaman ki çocuk sevinciyle el çırpıyorlar. Güle güle... aurvoir...son yolcunun ardından ön kapıda toplanıyoruz Yer görevlileri içeri giriyor Bir tanesinin elinde bizim yemekler. Ethopya airlines bizden önce inmiş anlaşılan. Otel lobisinde Habbe paketlerden birini uzatıyor hafifçe açarak incera ekmeklerini gösteriyor. Ne tuhaf ekmek bunlar! bizim kesilmemiş işkembelere benziyor. Yemeği bu ekmeklere sararak yemem gerektiğini anlatıyor. Bizdeki dürüm gibi. Asansörle çıkarken burnum güzel kokuyu alıyor acıkmış olduğumu farkediyorum. Gabonlu ekip ve Fransız Jean Luc bana afiyet olsun diyorlar, kokuyu aldılarsa istemediklerine hayıflanmış olabilirler. Teşekkür edip odama giriyorum ve nefis Ethopya yemeğini mideme indiriyorum. Saatimi kurarken yarın sabah karşılaşacağım Kura'yı düşünüyorum. Sabah erkenden çalar saatimden önce uyanıyorum. Canım kahvaltı istemiyor akşamki lezzetli yemeklerden sonra hala tokum. Libreville dönene kadar da birşey yiyebileceğimi zannetmiyorum. Bir kahve içip odamı terkediyorum. Neyseki lobi tenha. Beni tanıması kolay olur. Üniformalı yanında valizi duran benden başkası yok. Bir kadınla erkek giriyorlar otele etrafa bakınıyorlar. Beni görüp tereddüt etmeden yanıma geliyorlar. Kura diyorum O da adımı söylüyor. Her kız çocuğu gibi eğitimini tamamlayamadan evlenmiş. Bu nedenle fransızcası çok az demişti Ali.Yanındaki adam bize tercümanlık yapmak için gelmiş anlaşılıyor. Kura hayal ettiğimden daha güzel bir kadın. Oldukça uzun boylu, zayıf ve Ali'den daha açık tenli. Gri mavi tonda sade bir elbise giymiş. Başını açık kahverengi bir tülle sarıp omuzuna atmış. Açıkçası büyüleniyorum. Ellerimi tutup Volofça konuşmaya başlıyor. Yanındaki adam ingilizce tercüme ediyor. Abim sizden çok sözetti ona iyi bir arkadaş olduğunuz için teşekkür ederim. Rica ederim, Ali çok iyi bir insan gibi laflar ediyorum. O an beni Ali'den çok Kura ilgilendiriyor nedense...Ali de sizi merak ediyor nasıl olduğunuzu, sağlığınızı?.. Tercümana rağmen aramızda hemen bir yakınlık oluşuyor. O adam olmasa ben onun Volofçasını O benim ingilizcemi anlayacak sanki.. belki de kadınlık içgüdülerimiz bu iletişimi sağlayacak olan. Elimde tuttuğum hediyeyi uzatıyorum gözleri dolu dolu bakıyor. Ali'nin sözettiği gibi iki kardeş çok şey paylaşmışlar bakışlarında görmek zor olmuyor. O da bana iki torba uzatıyor, biri Ali için diğerini sormama gerek yok bana almış. Tercümana pek iş kalmıyor, Volofça teşekkür ediyor seni tanıdığıma memnun oldum diyorum. Gözlerini kapatıp gülümseyerek başıyla onaylıyor.
YorumlarAhmet Cagin
{ 27 Aralık 2011 23:24:45 }
Sevgili Pinar, her yazinda yeni birsey ogreniyor insan, cok tesekurler. Melbourne ilk geldigim yillarda isyerimizde Afrikali bir kiz vardi. Bir gun aniden rahatsizlandi ve ambulans gelinceye kadar yerde cigliklar atarak dakikalrca kivrandi. Sonradan ogrendik sizinde yazinizda bahs ettiginiz sunnetle ilgili bir rahatsizlikmis.Tabi kurallari koyanlar ayri uymasi gereklenler ayri olunca boyle durumlar ortaya cikiyor.
Ela Uluhan
{ 04 Eylül 2009 12:42:27 }
Sanirim Ali, hemen her gün tüm dünya insanlarının katkısıyla birike birike yayılan Bilgi'nin aydınlattığı insanlardan...
Birazıcık bilgi, öğrenme cesareti, başını ufuklara çevirme gücü bu kadınların yaşamını nasıl değiştirecekti, değiştiriyordur da çoğunun... Umarım. Teşekkürler Pınar. eflatun acaroglu
{ 27 Ağustos 2009 23:32:09 }
Tanri insanlari mukemmel bicimde yaratmis diyenler, hala neden insanlarin orasini burasini keserler, anlasilir degil....
Ne adina olursa olsun, bu vahsete dur demenin zamani gelmedi mi? Bu konuda insan haklari ve dunya sivil toplum kuruluslarinin cok sert tepki ve yaptirimlara bas vurmasi gerekmiyor mu? Sule Sencer Toreci
{ 25 Ağustos 2009 07:57:50 }
Yazınız her zamanki gibi cok guzel. Ama konu gercekten de cok acı verici. Gecenlerde SBS de bu konu ile ilgili bir film izledim, ve hala merak ediyorum. Neden bu gunun bu acımasız musluman dunyasında bu kadınlar hala musluman olmakta direniyorlar diye. Yoksa dini redderlerse yasamları da mı tehlikeye girer. Ne bileyim. Kafamda o kadar cok soru var ki...
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|