|
|
İkinci yok ediş Fener - Balat da mı?Kategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: Haberci | 22 Ağustos 2009 14:18:22 AK Partili belediye, Sulukule ve Tarlabaşı'ndan sonra şimdi de Fatih İlçesine bağlı, Fener - Balat - Ayvansaray bölgesi içinde yer alan tarihi alan için 'Yenileme Projesi'ni uygulamaya koymaya hazırlanıyor...
Bunun için en başta bölgede yapmak istediği yenileme (yıkıma) karşı uygun psikolojik ortam ve yasal zeminini oluşturmak için güçlü bir propaganda başlattı:‘bölgenin çöküntü alanı olduğu, bölgede cahil yoksul, sefalet içinde insanların yaşadığı, akşamları sokağa çıkılamadığı, can güvenliğinin olmadığı, binaların insanların üstüne çöktüğü’ gibi söylemlerle şu günlerde bölgeyi yıkıma hazırlama çabası içinde… Biz Fener-Balat-Ayvansaray halkı bu açıklamaları kesinlikle kabul etmiyoruz; Burası çöküntü bölgesi değil bir yaşam alanıdır. Biz bunu Fatih belediyesine bizzat örgütlenerek, bir araya gelerek, gücümüzü birleştirerek verdiğimiz hak mücadelesiyle de göstereceğiz; Cahil olmadığımızı, koyun gibi güdülmeyeceğimizi, mülkiyet hakkımızı sonuna kadar koruyarak bölgede yaşamaya devam etmek için elimizden gelen her şeyi yapacağımızı kendilerine göstereceğiz… Mücadelemiz örnek bir mücadele olacaktır ve kazanımlarımız belki de bundan sonraki mücadeleler için emsal teşkil edecektir; aynen Tarlabaşı derneği çatısı altında, Tarlabaşı halkının başarısının bu davada emsal teşkil etmesi gibi… Bilindiği gibi kısa bir zaman önce Beyoğlu Belediyesi ‘bugün Fatih Belediyesinin Fener-Balat-Ayvansaray’da yapmak istediği aynı şeyi Tarlabaşı’nda yapmak istemişti; Fakat halk Sulukule örneğini yaşadığı için bilinçliydi ve arkalarında kararlı, aklı başında yönetilen ‘Tarlabaşı Mülk Sahipleri ve Kiracılarını Kalkındırma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği’ vardı. Dernek kurulana kadar olan süreçte yapılan bütün hatalara, belediye ile anlaşma yapanlar, protokol imzalayanlar bile olmasına rağmen, sonraki süreçte tüm bu insanlar karşı karşıya oldukları oyunu anladılar ve geç de olsa Derneğin çatısı altında birleştiler; şu anda Tarlabaşı halkı belediye ile mahkemelik ve belediye yıkım yapamıyor orada… Yani belediyeyi durdurmayı başarmış durumdalar… Daha önceki örneklerde dürüst davransaydılar, insanları gerçekten memnun etseydiler, bu kadar insanın canını yakmasaydılar önlerinde bu tür engeller oluşmayacaktı; bölge halkları onları destekleyecek, el birliği ile hem halk hem belediyeler kalkınacaktı. Ama bunlar bu yolu tercih etmediler; kendileri trilyonların hesabını yaparken halkın malına, mülküne pul niyetine el koyabileceklerini sandılar; en önemlisi halkın çoğunu yıllarca yaşadıkları bu bölgelerden sürerek yerine kendi palazlanmış, paralı insanlarını getirmenin hesabını yaptılar. Söyledikleri, vaat ettikleri sözlerin arkasında durmadılar; halka boş tutanaklar imzalatıp, boşlukları kendileri doldurarak, onları rızaları olmayan şeylere zorlayarak, buna benzer bir sürü yalan, dolan, üçkağıtçılıkla tapularını ellerinden alabileceklerini sandılar; bunları bizzat Tarlabaşı halkının kendilerinden dinledik; öğrendik; hayretler içinde kaldık ve şimdi daha tedbirli ve hazırlıklı olma şansımız var onlara karşı… Aslında bize tanıtım toplantılarında dağıttıkları broşürler ve şu ana kadar yapılan muamele aynı akibetin bizi de beklediğini açıkça gösteriyor; çünkü daha ortada avan proje bile yokken afaki proje üzerinden bizimle pazarlıklar yapıyorlar, vaatlerde bulunuyorlar; “merak etme, senin evine bir şey olmayacak, sen evini kendin onarabilirsin, sizinle tabii ki uzlaşacağız, tabii ki bütün hak sahiplerini memnun edeceğiz, korkmayın sizi üzmeyeceğiz” gibi herkese hitap edecek, yuvarlak sözler söyleyerek nabza göre şerbet veriyorlar; çünkü daha işin başında tepki çekmek istemiyorlar… Ama aslında net hiçbir şey söylemiyorlar; benim 100 metrekarelik üç katlı binamın proje sonunda akibetinin ne olacağına yönelik net bir soru sorduğumda, soruma kesinlikle net bir yanıt vermiyorlar; şu an biz de bilmiyoruz, projeyi birlikte oluşturacağız, birlikte karar vereceğiz, henüz proje kesinleşmedi gibi yuvarlak sözlerle geçiştiriyorlar bizleri. Tanıtım broşüründe şöyle bir pasaj var:“Tüm mülk sahiplerine teklif edilecek olan ve ihalede öngörülen alanlar, mülklerinin mevcut durumları dikkate alınarak belirlenecektir. Mümkün olan koşullarda aynı ada ve aynı konumdan veya en yakın adadan aynı konumda bir yer seçimi yapılacaktır”(Sayfa:16) Bizlerle, binamız şahsında değil ada hesabıyla pazarlık yapmaları bile binalarımızın akibetinin ne olacağını şimdiden gösteriyor; Tanıtım broşüründe hak sahiplerine, bulundukları adada kendi konumlarına yakın, uygun pozisyonda yerler vaat etmeleri bile, hak sahiplerinin bir daha asla kendi binalarına dönemeyeceklerinin bir göstergesi; Binalarının yıkılıp yerine farklı binaların yapılacağının bir kanıtı; yerine yapılacak binalardan da, mülk sahibine ne kadar yüzde verilecekse, (bu Tarlabaşı için %42 idi, yani 100 metrekarelik üç katlı bina için teklif edilen oran 42 metrekare idi;) o kadarlık bir daire o adanın herhangi bir yerinden verilebilecekti. Ama 100 metrekareden küçük evi olanların payı %30’un altına düşeceğinden ve yaptıkları binalarda bu ölçüde küçük daireler olmayacağından (çünkü yeni daireler paralı, sonradan gelen zengin ailelere satılacağından küçük olması tercih edilmemektedir; 50 metrekareden küçük dairelerin olması karlı bulunmamaktadır) bu durumda payına 50 metrekareden küçük daire düşen pay sahiplerine, “size burada yer vermemiz mümkün değil, ya mal bedelini verelim ya da TOKİ’den aynı değerde bir yer verelim” diyeceklerdir. Bu arada kendileri sizin 100 metrekarelik dört katlı binanızı içerden birleştirilerek genişletilmiş, alttan otoparklı, çok katlı lüks daireler inşa ederek milyarlar kazanacaklardır. Yine yenilemeden yıkımın kastedildiği tanıtım broşüründeki şu ifadelerden anlaşılabilmektedir:“Uygulamalar ada bazında yapılacaktır. Uygulama başlamadan önce proje alanında yaşayanların tamamı inşaat süresi içinde proje alanından ayrılacaklardır. Uzaklaşma sürecinin ardından özellikle proje alanında yaşayanlara yıkım programı bildirilecektir. Yıkım programı çerçevesinde alanda yaşayanlar geçici ya da kalıcı yeni yerleşme alanlarına gideceklerdir” (Sayfa:20) Bu arada tekrar dikkatinizi çekmek isterim; bu bahsettiğimiz bin yıllık tarihi bir bölge ve yıllarca buradaki binalara tescilli tarihi eser diye çivi bile çakılmasına izin verilmemiştir. Dünya Bankası, UNESCO bu alanı ‘Dünya Tarihsel Mirası’ ilan ederek koruma altına almış, fon ayırmış, restorasyon çalışmaları sürdürmüştür. Şimdi tüm bu gerçekler hiç yokmuşçasına Fatih Belediyesi, 5366 nolu yasayla tüm bu tarih alanda ve binalarda istediği yenilemeyi yapma yetkisini eline geçirmiştir; böylece ülkemizin, İstanbul’daki tarihi yarımadadaki bütün bu zenginliklerinin kaderi, Bakanlar Kurulunun çıkardığı bu yasayla belediyelerin insafına terk edilmiştir; belediye de Çalık grubu gibi kendi yandaşı firmaların buradan mümkün olduğunca büyük kar ve rant sağlaması için bu çıkar gruplarıyla işbirliği içindedir. Görüşme toplantılarında zorunlu kalmadıkça ‘kamulaştırma’ yapmayacağız diyorlar; oysa ki kamulaştırma çoktan yapılmış, bizim onayımız ve rızamız olmadan bizim haklarımız AKP iktidarı tarafından 5366 yasa ile çoktan ihale edilmiş ve belediyeye devredilmiş. Masa başında kaderimizi çizmişler, elbiseyi ölçmüş, biçmişler, şimdi karşımıza geçmiş bitmiş elbise için daha patron çıkarmadık, birlikte çıkaracağız diyorlar; bu sahtekarlık; insanları böyle enayi yerine koyamazsınız; kimseyi bu kadar aşağı ve aptal görmeye hakkınız yok; bu hesap eninde sonunda geri dönecektir, bunu bilmelisiniz... Bu ülke iktidarların değil, halklarındır; Bu anlamda sizler gidicisiniz, biz halk kalıcıyız ve bu ülkenin kaderini tayin etmede her birimizin her zaman bir oyu olacaktır… Bugün yanılmış olabiliriz, sizi başına taç edenlerimiz bile olabilir; Ama bir gün, sizin bu insanların gözünün içine baka baka yalan söylemeniz, malınıza dokunmayacağız, hakkınızı yemeyeceğiz diye insanları önce anlaşmaya zorlayıp sonra da pul niyetine mallarına el koymanız karşısında, göreceksiniz bugün size oy verenler de karşınıza dikilecek, sizden hesap soracaklardır. Sulukule halkı ve Tarlabaşı halkının canını yaktınız; hala daha yakıyorsunuz; bizim canımızı yakamayacaksınız; Babanızın mülküymüş gibi bizim mal varlıklarımızı istediğiniz gibi sahiplenip oradan rant sağlayamayacaksınız; tapularımızı size vermeyeceğiz; evlerimizde bir onarım gerekiyorsa da kendimiz yapacağız. Madem kamu hizmeti yapmaya bu kadar gönüllüsünüz öyleyse bizi destekleyin, kendimizin onarması için gerekli koşulları sağlayın bize… Bu ne demektir, insanın aklı almıyor gerçekten; ada ada, parsel parsel yenileme… Yani siz bizim binalarımızın özerk yapısını hiçe sayacaksınız; bunu bir yana bırakın, yıllarca tarihi eser diye çivi çakılmasına izin verilmemiş tarihi binaları hiçe sayacaksınız; her ada ya da parseli aynı kefeye koyacaksınız; İnsanları evlerinden çıkaracaksınız, o ada üzerinde istediğiniz yıkımı yapacak, istediğiniz kat eklemelerini gerçekleştirecek, sonra da senin payına bu düşüyor diye üç-dört katlı, 100 metrekarelik binamıza karşılık 42 metrekarelik küçücük bir yeri göstereceksiniz; hatta o bile mümkün olmayacak bizi şehrin göbeğinden TOKİ’nin evlerine, İstanbul dışına süreceksiniz… Afedersiniz biz hayvan mıyız; koyun muyuz ki sokmak istediğiniz ahıra girelim; biz o binalara gönül koymuşuz, evimizin bahçesini, manzarasını severek almışız, evlerimizin her köşesine emek vermişiz, göz nuru dökmüşüz; daha eski yerleşimi olanlar anılar biriktirmişiz her sokakta, her köşede, bütün bu insani değerleri hiçe saymaya ve bize ruhsuz, duygusuz, hafızasız yaratıklar muamelesi yapmaya ne hakkınız var sizin… Sadece Türkiye’ye değil dünyaya ait bir tarihi yok etmeye ne hakkınız var... Toplantıda bir bayan ‘ben komşularımı çok seviyorum, biz otuz yıldır iç içe yaşıyoruz, bizi ayırmayın’ deyince bıyık altından güldüğünüzü gördüm; ‘yine komşularınız olur, ne dert ediyorsunuz’ deyip geçiştirdiniz. Sizin için komşuluğun bir anlamı olmayabilir, siz her yerde komşu bulabilirsiniz kendinize, öyle olsun; ama insaf hala komşusuna, birlikte yaşadığı kişilere önem veren insanlara saygı duyun!!! Beyinlerinizde dikmişsiniz kendinizce modern binaları, içine de gönlünüzdeki halkı çoktan oturtmuşsunuz; bizlere de, ‘bunlar tabii ki konuşacaklar, itiraz edecekler, sızlayacaklar, mümkün olduğu kadar bu zırıltılı evreyi ucuz atlatalım, işimize bakalım’ yaklaşımıyla davranıyorsunuz; gözümüzün içine baka baka yalanlar söylüyorsunuz; sözler veriyorsunuz; hepimizin gönlünü yapacakmış gibi davranıyorsunuz; bizi birbirimize düşürmeye çalışıyorsunuz bu arada; sonradan gelenler, eskiler diye; gücümüzü bölmek istiyorsunuz; biz sonradan gelenlerin yöre halkı ile bütünleşmemizi engelleyip onlarla birlikte daha güçlü bir şekilde mücadele etmemizden korkuyorsunuz… Sayın Fatih belediye başkanı bizzat yüzüme karşı söyledi toplantıda, herkes şahit; “siz sonradan oradan mülk satın alanların söz söylemeye hakkı yok, siz bölge temsilcisi olamaz, bölge adına konuşamazsınız” diye; bu ne büyük bir gaftır ki bir belediye başkanı mülkiyet hakkımı çiğneyip yüzüme karşı eski mal sahibi yeni mal sahibi ayrımı yaparak beni susturmaya çalışıyor. Bir belediye başkanına bu yakışmaz; bir belediye başkanına şu yakışır; “hepinizin mülkiyet hakkı kutsaldır; yıllardır burada yaşayan ya da yeni taşınmış, burada yaşamak isteyen herkes eşit koşullarda, aynı haklara sahiptir.” Çünkü hukuka sıra gelince, bu insanlar burada yıllarca yaşamışlar, bölgeyle gönül bağları var diye hatırlarını saymıyorsunuz, gözlerinin yaşına bakmıyorsunuz, ancak hukuki hakları varsa onu muhatap alıyorsunuz; öyleyse biz yeni gelenlerin mülkiyet hakkı hukuki bir haktır ve bizi hiçbir ayrım gözetmeksizin muhatap almak zorundasınız; gönlünüz istesin veya istemesin; Sizi de çok iyi anlıyorum; bizim vereceğimiz desteğin, bu mücadeleye kazandıracağımız gücün çok iyi farkındasınız ve ödünüz kopuyor; kopsun da; çünkü yılmayacağız; sonuna kadar mücadele edeceğiz; tapularımızı size vermeyeceğiz… Fener-Balat-Ayvansaray bölgesi, şu anda bizlerin yaşam alanıdır ve bundan sonra da olmaya devam edecektir. Siz istediğiniz kadar harabe fotoğrafları çekip buraları ‘çöküntü alanı’ olarak ilan edin, burada inanılmaz dinamik bir hayat sürüp gidiyor; çocuklar sokak aralarında cıvıl cıvıl koşuşuyor, oynuyor; hafta sonları sahiller piknik yapan ailelerle dolup taşıyor; her yerde ses var neşe var... Esnaf, halk iç içe, dayanışma içinde, dostça yaşıyor birbiriyle. Komşuluk ilişkileri sizin o beton gökdelenleriniz ve sitelerinizde asla bulamayacağınız kadar sıcak ve güçlü. Herkes birbirini tanıyor ve her şey aynı anda herkes tarafından duyuluyor ve konuşuluyor; bu yüzden gizli saklı, kapalı kapılar arkasında verdiğiniz kararları bize uygulatamayacaksınız; biz bu oyunu bozacağız; sizin gerçek niyetinizi, kar ve rant uğruna burada hem tarihi hem de yaşamı nasıl yok etmek istediğinizi tüm kamuoyuna, Türkiye’ye yayarak planlarınızı gerçekleştirmenize engel olacağız… Ortada yapılması gereken bir restorasyon çalışması varsa ki olduğunun biz de bilincindeyiz; bunun bu şekilde bölgeyi rant ve kar alanına dönüştürerek değil, Fener-Balat-Ayvansaray halkının mülkiyet haklarını çiğnemeden ve bölgedeki tarihi dokuyu zedelemeden yapılmasından yanayız; ve ayrıca asla bölgeden giderek değil bölgeyi bizzat kendimiz güzelleştirerek burada yaşamaya devam etmeye kararlıyız. Eğer amacınız kamu hizmetiyse o zaman bize gerekli kredileri sağlayın, kolaylık gösterin kendi bölgemizi, yaşadığımız alanı, binalarımızı kendimiz onaralım; kendimiz güzelleştirelim; bizi rahat bırakın, yaşadığımız yerde kalalım… Bırakmazsanız da sorun değil, biz elimizden gelen mücadeleyi vereceğiz ve buradan gitmeyeceğiz; Çünkü biz Sulukule halkı değiliz… Kaynak : ekotrent.com foto : pbase.com/nilayo/fener_balat
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|