Savaş filmleri, ilgilerini çekmediği dakikada izleyicinin doğrudan kopabileceği sonra da ucunu asla yakalayamayacağı tehlikeli bir tür. Son zamanlarda güçlendirilmiş, kaliteli görsel ve ses efektleri sayesinde artık savaş filmi çekmek geçmişe göre çok daha kolay. Ama yine de yakın geçmişe damgasını vuran birkaç savaş filmi kendilerini akranlarından kolayca sıyırıyor.
Her filmin olduğu gibi karakteri olan savaş filmlerinin de renkleri vardır. Örneğin Er Ryan`ı kurtarmak siyahtır. Karanlıktır. Derindir. Rahatsız eder. Sonuna kadar Er Ryan`ın kurtulmasını dişlerinizi sıkarak beklersiniz. Piyanist gridir. Savaşın grisi, beklemenin ve sessizliğin beyazı vardır. Kayıp Nişanlı`daysa Jean Piere Jenuet ‘in dokunuşu olduğu içi mi bilinmez; film biraz mavidir, çok az yeşil. Ama ikisi de koyudur. Umut`un sarısı Van Gogh`unki kadardır ne çok açık ne çok koyu.
Kayıp Nişanlı ne tam bir aşk filmi ne de savaş. Daha çok savaşın insanlara neler yaptığı, ne izler bıraktığıyla ilgili bir film.
Filmde birinci dünya savaşının başında henüz 19 yaşındaki Mathilde (Audrey Tautou), iki yıldır cephede savaşan nişanlısı Manech’in (Gaspard Ulliel) dönmesini bekler. Bir gün Manech`in öldüğüne dair bir haber gelir. Fakat Mathilde için bu yeterli değildir. Gerçekten Manech`in hayatta olduğuna dair içinde yoğun bir his vardır. Bu yüzden yasak da olsa her yolu deneyerek nişanlısını bulmaya kararlıdır…
Film boyunca savaşın koyu mavisinin, patlayan bombaların içinde savaştan önce son derece cesur olan fakat çatışmalardan sonra özlemle, korkuyla masumlaşan Manech`i Mathilde`yle birlikte ararken savaşın, insanı “insani” değerlerden nasıl uzaklaştırdığını görüyoruz. Hayatların dolayısıyla seçimlerin nasıl değiştiğini anlıyoruz.
Bütün bu koyu, boğuk savaş hikâyesini masalımsı bir aşkla bağdaştıran aynı zamanda mucizeleri bekleyebileceğimizi bize fısıldayan Jean Piere Jenuet`in, Amelie`den sonraki ilk filmi, bence başyapıtı. Film de küçük rollerde Jodie Foster`ın ve Kaldırım Serçesiyle iki yıl önce Oscar ‘a uzanan Marion Cotillard’ın performanslarını görmek mümkün.
Kayıp Nişanlı, son derece yumuşak ve kendine has yapısıyla seyirciyi bir yandan büyülerken aynı zamanda gerçekle masalı birleştirilebilme özelliğine sahip. Filmin akışının hızlı olması ve parçalarının yap- boz mantığıyla yavaş yavaş tamamlanması nedeniyle ayrıntıları kaçırmamak için dikkatli olmak gerek.
insan,bir film veya roman üzerine değerlendirme yazıları okuduğu zaman '' kendi gözlem ve kayvrama'' derecesini de görür. Bunu bir kompleks yapmadan, bir esere değişik açılardan bakmanın tadını duyumsar.Her sanat yapıtı kendine rağmen kendine aşkındır. Mutlaka insana dair bir şeye işaret eder. Sevgili Akasya''nın yazıları zevkle okunuyor. Gerçekliği ancak insan üzerinden deneyimleriz.Sanat eserleri bu açıdan da çok işlevlidir.