A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Aynı Kitabı Aynı Zamanda Okuyanlar

Kategori Kategori: Yaşam | Yorumlar 3 Yorum | Yazar Yazan: Saba Öymen | 15 Temmuz 2009 05:15:41

Avustralya'da sayıları gittikçe artan ve üyeleri daha çok kadınlar olan kitap kulüpleri ya da daha doğru bir deyişle kitap tartışma kulüpleri entelektüel amaçlı mı? Yoksa orta sınıfın tuzu kuru kadınlarının kendilerini eğlendirmek icin buldukları yeni bir yöntem mi bu? Belki de bir tür dertleşme, rahatlama mekanı. Sydney'de birkaç kişi bir araya gelip Khaled Hosseini'nin bir romanını, dilini, yazarlığını tartışsalar ne olacak? Dünya üzerinde ne değişecek?

Bu akşamki toplantı beni gruba davet eden arkadaşım R.nin evinde. İlk kez katılıyorum bir kitap kulübüne. Kapıyı R.nin on beş yaşındaki oğlu açıyor, annemler yemek odasında diyor. R. koridorda görünüp hoşgeldin diye sesleniyor. Masanın çevresinde altı kadın daha var. Birini tanıyorum, yıllar önce R.nin evindeki bir doğum günü partisinde tanışmış, biraz da sohbet etmiştim. Bir kişiyi daha bekliyoruz diyor R.  Gönderdiği epostada on iki ad var ama çoğu zaman en fazla sekiz dokuz kişi oluyorlarmış. İsteyen istediği zaman katılıyor. Vakit ayırabiliyorsa, seçilen kitabı okuyup, filmi seyredebildiyse ya da kimi zaman seyredemediyse de benim gibi. Bu ayın kitabı Afgan yazar Khaled Hosseini’nin Bin Muhteşem Güneş (A Thousand Splendid Suns) adlı romanı, film ise kitaba yakın konusu nedeniyle seçilen Kızım Olmadan Asla (Not Without My Daughter). Sally Fields’in bu eski filminin dvd sini bulamadım, çoktan ortadan kalkmış anlaşılan ama konuyu biliyorum.

Bin Muhteşem Güneş, Khaled Hosseini’nin ilk romanı Uçurtma Avcısı (Kite Runner) gibi çok satanlar listesinde yer almış bir kitap. Kişiler keskin çizgilerle çizilmiş. Olay örgüsü klasik. Dili fazlasıyla duygusal. Yine de bir solukta okunuyor. Ya da öyle olduğu için bir solukta okunuyor. Kitap grubundakilerin hepsi büyük ilgiyle okumuşlar romanı, iki kadın kahramanı Meryem’le Leyla’nın kişiliğinde Afganistan’ın tüm kadınları için üzülmüşler. Kadınların böylesine ezildiği toplumlara büyük eleştirileri var. Gelişmiş ülkelerin tasasız kadınları, diye düşünüyorum, ne denli kolay uzaktan kederlenmek, eleştirmek. Yanında bir erkek olmadan sokağa adım atması yasak olan bir kadını gerçekten anlamaları olası mı? Hayatı, dünyayı bu kadının gözlerinden görebilirler mi? Onların, Afganistan’ın ya da bir başka ülkenin ezilmiş, sindirilmiş kadınları için kederlenmeleri işe yaramaz geliyor bana kimi zaman. Öte yandan ne yapmalarını bekliyorum ki? Yaşamlarını değiştirecek değiller ya. Hem hepimiz  kendi köşemizde yaşayıp giderken haksızlıklardan payımıza düşeni almıyor muyuz?


Dört kadınla evlenebilen erkekler, çarşafsız sokağa çıkamayan, önce babası sonra kocası tarafından susturulan, bastırılan kadınlar, düşüncesi sorulmadan evlendirilen çocuk yaşta kızlar kitap tartışma grubundakilere farklı gelmiş olabilir ama kitabın benim için ilginç yanı, Afganistan’ın günlük yaşamından içerdiği kesitlerdi. Sokaklarında dut ağaçlarıyla, iğne atsan yere düşmez çarşılarıyla, gün boyu içilen çaylarıyla, karpuz satıcılarıyla, Nasrettin Hoca hikayeleriyle benim ülkeme benzeyen bir ülke buldum.

R.nin getirdiği kahveleri içerken sohbet kitabın dışına kaymış, kulüp arkadaşlarımla ilgili bir çok şey öğrenmiştim. Kitap kulüplerinin yayılması, herşeyden önce insanların bir araya gelme, sohbet etme, düşünceyi paylaşma gereksiniminden olmalı. Yeni dostlukların kurulması, eskilerin güçlenmesi için bir yol. Kapıyı çalıp sabah kahvesine, akşam üstü çayına gidivermeler artık yok. Bir araya gelmeler planlı. Neredeyse bahaneler yaratılması gerekiyor bir araya gelmek için. Tupperware partileri, mum satış partileri, yılbaşı armağanı partileri, yürüyüş grubu, briç kulübü, kitap kulübü... Kitap okumanın herşeyden önce, bir boş zaman etkinliği olduğu bu ülkede trende, otobüste, durakta, parkta, evde okunuyor. İnsanlar okuduklarını ötekilerle paylaşmaktan, konuşmaktan hoşlanıyorlar. Yalnızca gerçek edebiyatın düşkünleri değil okuyanlar, hemen herkes okuyor. Edebiyatı çok iyi izliyor olmak, sıkı bir eleştirmen olmak da gerekmiyor tartışmak için. Ama düşünmeye alışmak gerekiyor.

Amerika’da bazı üniversitelerin yeni kayıt yaptıran öğrencileri kapsayan kitap kulüpleri başlattıklarını okumuştum bir yerde. Yaz başında, yalnızca edebiyat  öğrencilerine degil, tüm yeni öğrencilere aynı roman gönderilip okumaları isteniyor ve okul dönemi başladığında, akademisyenlerle birlikte kitap kulübü toplantılarına davet ediliyorlarmış. Amaç çoğu üniversitedeki klasik, dar bakışlı eğitim düzenini değiştirmek. Eğitimini aldığı konudan başka bir konuyla ilgilenmeyen, değişik bir sorunla karşılaştığında ne yapacağını şaşıran kişiler yerine düşünebilen, yorumlayabilen, yeni fikirlere açık kişiler mezun etmek.


Kitap (yaratıcı edebiyat ve kurgusal olmayan edebiyat) yalnızca edebiyat severlerin değil, herkesin günlük yaşamının bir parçası olsa, dünya üzerindeki sorunları çözümleme yolunda bir adım atılmış olmaz mıydı? Benim öğrencilik yıllarımda liselerde fen ve edebiyat diye iki kol vardı. Okulda başarılı hemen her öğrenci feni seçerdi ve çoğu ders kitabı dışında pek de bir kitap okumadan mezun olurdu. Matematik, fen, sözel gibi ayrımlar şimdi de var liselerde. Ders kitabından başka bir şey okumadan üniversiteyi bitirecek, hayatı boyunca da başka kitap okumayacak olan bilgisayarcılar, mühendisler, doktorlar, muhasebeciler yetiştirmek için çok iyi bir yöntem bence. Avustralya’da matematiğin bile zorunlu olmadığı on bir ve on ikinci sınıflarda tek bir zorunlu ders var. İngiliz dili ve edebiyatı. Türkçe’ye verilen önem ise zaman içinde artmak yerine azalmış gibi görünüyor. Annemin babamın öğrencilik yıllarında Türkçe’nin iki ders olarak kabul edildiğini bu yazıyı yazarken öğrendim. Dört dersten geçer not alamayınca sınıfta kalınan o yıllarda, derslerden biri Türkçe ise iki dersten daha başarısız olmak sınıfta kalmaya yetermiş.

Kulüp toplantısında kitabı tartışmamız gece on bire değin sürüp gidiyor ve beklediğimden çok daha fazla keyif aldığımı fark ediyorum. Herkesin romanda değişik  noktaların ayrımına varmış oluşunu gözlemlemek de ilginç. Gelecek iki toplantının kitapları ve filmleri seçiliyor sonra. Önümüzdeki ayın kitabını dört beş yıl önce okumuştum, kitaplıkta bulup bütününü değilse de kimi bölümleri bir kez daha okumalıyım.


Saba Öymen
Haziran 2009 Sydney 


Not: İngiliz bilim adamı ve roman yazarı Charles Percy Snow 1959 yılında Cambridge Üniversitesinde yaptığı, daha sonra yayınlanan İki Kültür ve Bilimsel Devrim (Two Cultures and Scientific Revolution) adlı çalışmasında, “iki kültür” tanımlamasını  ortaya atıyor ve bu iki kültür arasındaki uçurumdan söz ediyor. Biri pozitif bilimleri  kapsayan fen bilimleri kültürü, öbürü edebiyat, felsefe gibi disiplinleri kapsayan sosyal ve beşeri bilimler kültürü. İşi gereği gündüzlerini bilim adamları arasında geçiren geceleri de edebiyatçılarla bir araya gelen C.P. Snow, bu yaşam biçimi nedeniyle iki kültürün birbirine bakışındaki uzlaşmazlığı ve doğurduğu sonuçları çok net görebildiğini söyleyerek, dikkati bu noktaya çekmeye çalışıyor.    

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 1 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

eflatun { 11 Ağustos 2009 14:40:20 }
Bence cok guzel.

Adim adim....
Adim adimdir bu isler. Ucarak degil.
Aceleci de olmamak gerek.
Neden su kitaplari okumuyorlarmis ta bu kitaplari okuyorlarmis bakis, oldukcai uc bir bakistir ve havanda su dovdurur insana.

Kitaplar insanligi dunden bu gune degil, yuzlerce yildan bu gune degistirmekte zaten.

Ustelik, dunya genelinde kitap okuyanlar, genelde tuzlari kuru olanlar degil mi?
Tuz arayanin ise kitap okumaya pek zamani olmaz da....
mustafa alagöz { 03 Ağustos 2009 18:50:21 }
Zaman ya sırtımızda taşıdığımız ve doldurmak zorunda kaldığımız bir boşluk, ya da bizim etkinlik ve eylemlerimizle yarattığımız bir süreçtir. Birinci durumda insan kendinden kaçıyor demektir. Üzerinde (daha doğrusu içinde) taşıdığı varoluşsal boşluğu doldurmayı bir zorunluluk olarak yaşar. Bu durumda büyük bir olasılıkla sonuçta bir bıkkınlık ortaya çıkar ve insan kendini motive edecek yeni dışsal uyaranlar arar.

İkinci durumda ise içten gelen bir coşku ve kendi kenidine kaynak olan bir enerjinin akışıyla eylem gerçekleşir. Bu durumda ise sevinç insanın yaşamına egemen olur. Her ne yaparsak yapalım bizi motive eden itici gücü görmek önemlidir. Eylemlerimiz ve ilişkilerimiz gelip geçici yaşam kesitleridir. Ama bu kesitler çok önemli belirtilerdir, bizi ne olduğumuzla buluşturacak fırsatlar. Neyi arıyoruz? Ölçü neşe ve sevinçtir. Etkinlik ve eylemlerimiz kendimizin unutmanın, kendimizden kaçışın bir yolu da olabilir, içimizden taşan bir enerjinin akışı da. Doğamız gereği kendimizi deneyimlemek isteriz. Bunu da ancak başka insanlarla iletişim içinde gerçekleştirebiliriz. İletişim, karşılıklı bir enerji akışıdır ve insandan insana duygu taşır. Plan-projeye bağlanmış, bir nesne, bir iş üzerine kurulu ilişkiler aracılığı ile de iletişim kurarız, ancak bu durumda yaşam belirlenmiş sınırlar içinde kalır. Özümüz itibariyle kendimizle barışık, özgür, yaratıcı bir sevgi varlığıyız. Bana göre tüm çabalarımızın geri planında bu noktaya ulaşma gayretimiz var. Çünkü burası bizim aslımız. Her sürecin kendine ait bir sonucu, her eylemin kendine göre duygusal bir getirisi vardır. İçimizde bir bıkkınlığın ya da sevincin oluşup oluşmadığını bizzat kendimiz bilebiliriz; girişimlerimizin içeriğinin özümüze uygunluğunu buradan anlamak mümkün.

Sevgili Saba'nın insanlar arası iletişim yolları alanındaki deneyim ve gözlemleri aslında hepimizin en dirimsel bir sorununa dolaylı biçimde dikkat çekiyor; kendimizi ifade etmek, özümüzü birbirimize açmak zorundayız... Arayan bulur.
Ayse { 24 Temmuz 2009 07:17:24 }
kitap okumanin gittikce azaldigi gunumuzde, ev kadinlari arasinda yeyip icip sohbet etmek dururken, boyle kitap okuyup uzerinde tartismak
ne guzel...
ve boyle tanitiici bir yazi, bu kitap kluplerinin yayginlasmasina yardimci olacagi gibi, Türk dilinin onemini de yeniden hatirlatacaktir.
boylece TV'' de uzulerek orneklerini gordugumuz
Turk dilinin gittikce bozulmasi da belki bir olcude engellenecektir.
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git