|
Sivas Olaylarının DüşündürdükleriKategori: Kul / Özerk Benlik | 0 Yorum | Yazan: Prof. Dr. M. Orhan Öztürk | 30 Haziran 2009 09:39:56 1993 Yılının 2 Temmuz'unda Sivas'ta Cumhuriyet tarihimizin an acı, en utanç, en dehşet verici olaylarından biri yaşandı. Ülkemizin özgür düşünceyi, hoşgörüyü, uygarlığı savunan birçok değerli düşünürü, ozanı, yazarı, sanatçısı Pir Sultan Aptal Kültür Etkinlikleri için Sivas'a gitmişlerdi.
Bu ülkede yetişen nadir yeteneklerden biri, büyük düşünür ve yazar Aziz Nesin de onların arasındaydı. Aziz Nesin oradaki konuşmasında, yüzlerce yıldır hiç değişmeyen, toplumun geri kalmasına neden olan kimi geleneklere değinerek, değişmenin, ilerlemenin, yenileşmenin erdemlerini vurgulamıştı. O gün kimi kişilerin, kimi gazetelerin, yazarların "Aziz Nesin kutsal değerlerimize saldırıyor" yayınlarıyla, ülkede son zamanlarda sayısı giderek artan, kul benlikli şeriat çığırtkanları, Aziz Nesin ve birçok arkadaşının kaldığı Madımak Oteline yürüdüler, oteli ateşe verdiler. Otelde, aralarında değerli ozanların, düşünürlerin, sanatçıların bulunduğu otuz yedi kişi diri diri yanarak öldüler. Aziz Nesin ve birkaç arkadaşı zorlukla kurtuldular. Bu olay sırasında toplantı halinde olan Büyük Millet Meclisi'nde zamanın Başbakanı, Başbakan yardımcısı, İçişleri Bakanı ve kimi hükümet yetkililerinin duyarsız konuşmaları oldu. Daha sonraki günlerde birçok yazarın, TV sunucusunun, politikacının, birçok vatandaşın Aziz Nesin ve arkadaşlarına karşı, “kutsal değerlere saldırı”, “kışkırtılan toplum” türünden suçlamalarını okuduk, dinledik. Bütün bunlar, ayrıntılarıyla Edebiyatçılar Derneğince yayınlanan “Sivas Kitabı, Bir Toplu Öldürümün Öyküsü”adlı yapıtta belgelenerek tarihe geçirilmiştir. Bu olayın, kuşaklar boyunca hiç unutulmamasını diliyorum. Sivas olaylarının en acı yanı, aralarında değerli yazarların, ozanların da bulunduğu, otuz yedi kişinin diri diri yakılarak öldürülmesi olsa bile, en utanılacak yanı bu değildir. Bu olayların en utanılacak yanı bu ülkedeki yöneticilerin ve aydın diye bilinen çok sayıda kişinin olayı yorumlama biçimi, buna dayanan tepkisidir. Çünkü bu yorumlama, bu tepki biçimi ülkemizin genel aydınlanış ve hoşgörü düzeyini yansıtmaktadır. Parlamentodaki konuşmaları televizyonda izledik, gazeteleri okuduk, televizyon yorumlarını dinledik. Konuşmalarda, haberlerde, yorumlarda olay kınanırken, bir yandan da halkın kutsal duygularının incitildiği, bu yüzden kışkırtılmış olduğu söylendi, yazıldı. Sürümü yüksek gazeteler Aziz Nesin'in uzun konuşmasından yalnızca bir iki cümleyi verdiler ve bir kamuoyu oluşturdular. O günlerde konuştuğum birçok okumuş, aydın kişi "Ama Aziz Nesin de bunları söylememeliydi" diyerek olaya bir özür bulma eğilimi gösterdi. Aslında konuşmasını tümüyle okuyunca görüyoruz ki, Aziz Nesin, çağın koşullarına uymayan, toplumu geri bırakan düşünce, inanç ve uygulamaları eleştiriyordu. Şimdi sorarım: Eğer bizim İslamiyet'e inancımız sarsılmayacak kadar güçlü ise, eğer İslamiyet her yönü ile tam doğruyu gösteren sarsılmaz, yüce bir din ise, bir yazarın eleştirmesi, inanmıyorum demesi neden bizi bu denli kızdırıyor? Neden insan öldürmeye varacak kadar kışkırtılabiliyoruz ve bu kışkırtılmaya az ya da çok bir hak tanıyabiliyoruz? Neden eleştiriye açık olamıyoruz? İslamiyet'te aklın ve bilimin de yeri olduğu söylenir. Yoksa doğru değil mi? Eğer İslam inancı kutsal ise, İslamiyet'e inanmayan milyarlarca insanın değişik inançları ya da inançsızlıkları neden İslamiyet'e inancın kutsallığını zedeliyor? Ben Sivas olaylarından daha çok, toplumumuzda yaygın olan bu bakış, bu anlayış biçiminden utanıyorum. Sanıyorum, Sivas olaylarından artık Sivas halkı da büyük utanç duymaktadır. Fakat yukarıda belirttiğim gibi toplumun kışkırtılmış olduğunu söyleyen, yazan, bilerek ya da bilmeyerek kamuoyu yaratan kişilerin kendi düşüncelerinde, eylemlerinde utanılacak bir yan gördüklerini sanmıyorum. Kutsal değerler nedir? Bir ulus için kutsal değer örneğin dildir, bayraktır, egemenlik marşıdır, ulusal kimlik duygusudur. Bunlar eleştirilemez mi? Bir dine inanan insanlar için o dinin Tanrısı, peygamberi, inancı kutsaldır; ama yaşam biçimi ve dünya görüşü ile ilgili kurallarının, uygulamalarının hepsi kutsaldır diyebilir miyiz? Şimdi, özerk benlikli, özgür düşünceli bir yazar çıkıp, bu uygulamaların bir kesiminin yüzlerce, binlerce yıl önce ortaya konmuş, ilerlemeyi, gelişmeyi engelleyen eskimiş kurallar olduğunu söyleyince neden kutsal değerlere hakaret etmiş oluyor? Eğer kutsal diye bildiğimiz değerlerimizin sonsuza dek dokunulmazlığı varsa, sonsuza dek bunları eleştiremeyeceksek, bunlardaki aksayan yönleri nasıl inceleyebileceğiz? Unutmayalım ki bütün dinlerin kurucuları kendilerinden önceki inanç ve değerler dizgesine başkaldırmış insanlardır. Onlar, o zamana dek kutsal diye bilinen inançları eleştirmişler, değiştirmek için savaşmışlar, ortaya yeni inanç, yeni değerler dizgesi koymuşlardır. İnsanın özgür düşünme yetisine önem vermeyen, köhnemiş, kul benlikli, yetkeci topluluklara, egemen inanç dizgelerine başkaldırı olmasaydı insanoğlu belki binlerce yıldan beri hiç mi hiç ilerleyemeyecekti. Dünyadaki bütün İslam topluluklarının, ülkelerinin Batı toplumlarına göre çok geri kalmış olduklarını görüyoruz. Bunların arasında özerk demokratik devlet olma ve kültürel gelişme bakımından en ileri sayılabilecek Türkiye de birçok yönlerden oldukça geri kalmış bir ülkedir. Bu geri kalmışlığı incelemek istersek, konuyu tarihsel, politik, toplumsal, psikolojik bütün yönleri ile ele almak gerekir. O zaman inançlarımız, gelenek ve göreneklerimiz de inceleme alanına girecektir. Eğer inançlarımızda ilerlemeyi engelleyen öğeler varsa, fakat bunlara kuşkucu, eleştiren bir gözle bakamıyorsak, bakmak isteyenleri öldürmekle tehdit ediyorsak, uygun ortam bulunca da diri diri yakıyorsak, diri diri yakanları da kutsal duyguları kışkırtılmış kitleler olarak görüyor, gizliden onları onaylıyorsak, bizi geri bıraktıran çağdışı bağnazlığı nasıl inceleyebileceğiz, nasıl giderebileceğiz? Birkaç yıl önce, turistik amaçla girdiğim bir Londra kilisesinde, İsa'yı eleştirenlerin görüşlerini ortaya koyarak tartışan bir rahibi dinlemiştim. Şimdi biz ülkemizde, bırakın camileri, üniversite ortamında bile, böyle bir tartışma açabiliyor muyuz? Bu ülkenin tarihinde ilk olarak Atatürk böyle bir tartışmanın yapılabileceği bir kültürel ortam yaratmaya çalıştı. Bunun için de laik devlet yönetimini zorunlu gördü. Türkiye`de inançlı kişilerin okudukları ayetleri, duaları tümüyle anlamalarını, inançlarında bilinçli, bilgili olmalarını; kul benlikten kurtulup, özerk benliğe kavuşmalarını istiyordu. Bunu tam anlamı ile gerçekleştiremeden yaşamı sonlandı. Zamanla devlet yönetimi birçok alanda laiklik ilkesinden saptı. Sonunda insanları düşünceleri yüzünden yakan, yakanları da neredeyse onaylayan bir toplum oluştu. Şimdi, görüşlerini korkmadan söyleyen bir değerli yazarımızı yöneticilerimizle, gazete yazarlarımızla, televizyonumuzla mahkum ettik. Utanmak gerek. Denebilir ki, Aziz Nesin aptal olduğumuzu söyleyerek bizlere daha önce de hakaret etmişti. Fakat neden bunu böylesine ciddiye aldık ve alındık? Türk ulusu kuşkusuz zekidir. Ama zeki olmak aptallıklar yapmayı her zaman önlemiyor. İnsanlar, toplumlar hem zeki, hem aptal olabilirler. Çok zeki, uygar, kültürlü toplumların da aldatılabildiğini, büyük aptallıklar yapabildiklerini yakın geçmişte çokça görmedik mi? Çevremize, hatta kendimize şöyle bir bakınca ne çok aptallıklar yapıldığını, yaptığımızı görebilecek kadar zekamız olduğunu sanıyorum. Sivas olayları üzerindeki, konuşmaları, haber, yorum ve tepkileri çok zekice bir iş olarak görebilir miyiz? Bir zamanlar bilime, gelişmeye, ilerlemeye açık olan İslam toplumları bilimsel, teknolojik, kültürel değişimlere, gelişmelere kendilerini yüzlerce yıl kapatarak geri kalmışlardır. Bu geri kalmışlığın nedenleri arasında, bu toplumlardaki yöneticilerin ve eğitimi etkileyen kesimlerin dar görüşlülüğü, tutuculuğu, politik çıkarcılığı ve inanç sömürüsüne dayanan iktidar tutkusu yatmaktadır. Bu iktidar tutkusunu besleyen inanç sömürüsü yüzünden çocuklarımızın eğitimi yıllardır yetersiz, geri bırakıldı ve “kul benlikli” kişilerin yaygın olduğu bir toplum olmaktan kurtulamadık. Bu inanç sömürüsünün başta eğitim olmak üzere çok değişik toplumsal-kültürel alanlardaki yansımaları yüzünden toplumda özerk benlikli, özgür düşünebilen insanlarımıza karşı hoşgörüsüzlük, bağnazlık yaygınlaştı. Bunların izleri Sivas olaylarının kendisinde olduğu kadar bu olaylara bakış ve yorumlama biçimlerinde açıkça görülmektedir.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|