|
|
Bu yaz kitap okuyacak mısınız?Kategori: Kültür/Sanat | 3 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 08 Haziran 2009 15:07:48 Bu yaz bu kitapları okumaya ne dersiniz? Esinleyen, dinlendiren, yüreğimizi şenlendirirken ufkumuzu açan kitaplar. Sevgili Düşmanım - Jean Webster, Haliçli Köprü - Emine Sevgi Özdamar, Buda Size Yemeğe Gelse - Hale Sofia Schatz
Pınar'a ve Saba'ya sevgilerimle... Lise sıralarında erkek arkadaşlarımızla tartışırdık. Kimseden daha az yetenekli, daha az değerli olduğumu düşünmezdim. Hele bir kız olarak, erkeklerden sonra, onlar için, ya da onlara karşın var olmak istemiyordum. Kızlar da erkekler kadar akıllı, yetenekliydi, hak ediyordu değerli olmayı. Kızlar da erkeklerin yapabildiği herşeyi yapabilirdi. Öyleyse derdi şamatacı oğlan arkadaşlarımız, kadınlar niye bir şey yapamamışlar? Tarihe bakın yeter. Hiç kadın bir yazar, şair, filozof var mı? Tarihe baktığımızda gerçekten de öne çıkmış erkeklerin yanına koyabileceğimiz çok sayıda kadın yok. Ama bunun çok önemli bir nedeni var. Kadınlar hep evlere, duvarlar arasına mahkum edilmiş, erkeklerin yaşam alanlarının bakımı ile sorumlu bırakılmış. Üstelik, rollerine geleneklerle, inanç sistemleri ile çocuk yaştan koşullanıp, yasalarla elleri kolları bağlanmış, zorbalıkla şiddetle baş etmek zorunda bırakılmışlar. Ne zamanki karşı çıkabilmiş, kendilerine dayatılan kimliklere kitleler halinde karşı durabilmişler, onlar da kendi yaşamlarının sahibi olmuş, öncü roller almaya başlamışlar insanlık tarihinde. Yüz yıl, bin yıl öncesine uzandığımda, insanlık belleğine kazınmış çok sayıda kadın bulamam ama günümüzde, her alanda kadınların sesi, yaratıcılığı, şefkati, farklılığı ile rahatlıkla buluşabiliyor, bir kadın olarak kendimi artık hiç bir erkeğe, erkek egemen düşünceyi benimsemiş hiç bir kadına ya da topluma kanıtlamak zorunda duyumsamıyorum. Kadınlara, kadınlara destek olan tüm erkeklere, insanları farklılıkları içindeki güzellikleri ile kucaklayan, onurlandırabilen herkese minnet duyguları ile yazıyorum. Bu uzun girişi üç kadın tarafından yazılmış üç kitaptan söz etmek için yaptım. Sevgili Düşmanım Jean Webster, 1876 yılında New York’da doğmuş. 1916 yılında, bir kız çocuğu doğurduğu günün ertesinde ölmüş. Sevgili Düşmanım, 1915 yılında yayınlanmış ve çok uzun yıllar listelerin en çok satan kitabı olmuş. Sevgili Düşmanım, deli dolu, akıllı, hayatı dolu dolu yaşamak isteyen, eğitimli bir genç kadının arkadaşlarının isteğini kıramayarak bir yetimhaneye geçici bir süre yönetici olmayı kabul etmesi ile başlıyor. Yaşadığı zorlukları, çabalarını, çocuklarla, çalışanlarla kurduğu ya da kuramadığı ilişkileri anlattığı mektuplar romanı oluşturuyor. Öylesine akıcı bir dili var ki, okuyormuş değil de dürüst, özgür ruhlu, çalışkan, şen Sallie ile birlikte, müthiş bir deneyimin içinden geçiyormuş gibi hissettim. Kimsesiz çocuklar için böylesine canla başla, hem coşku hem şefkat, yılmayan yıkılmayan bir akılla çalışırken, bir yandan en çok da kendi ile dalga geçen hafif bir yürekle bir kitap içinde tanışabilmek bile, kendi yaşamımna, ilişkilerime iyilik, güzellik taşıyabilmek için umut ve güç verdi bana. Bu kitabı tüm öğretmenlerin, çocuklara bakan herkesin, ama özellikle yetimhanelerle, kimsesiz çocuklarla çalışan kişilerin okumasını isterim. Haliçli Köprü Emine Sevgi Özdamar, önce işçi olarak çok genç yaşta, daha sonra da tiyatro eğitimi için gittiği Almanya’ya yerleşmiş, Almanca yazan, önemli ödüller almış bir yazar ve tiyatro sanatçısı. Onun yıllar önce “Hayat bir kervansaray” adlı romanını okumuştum. Almanca asıl adı hayat bir kervansaray iki kapısı var birinden girip öbüründen çıktım Keyifle okumuştum. Çocuk kahramanının gözünden, hayata ön yargısız, bilgisiz bakarken, büyük bir dil ustasının büyülü diliyle, bir tiyatro sanatçısının eşsiz gözlem gücü ve belleği ile çocukluğunun dünyasını anlatıyordu. Hayat bir kervansaraydı belki de değildi, ama Emine Sevgi Özdamar’ın romanı 259 sayfa içine sığdırılmış dolu dolu bir küçük hayattı. Zengin imgelemine, anlatımının akıcılığına kıskanarak hayran olmuştum. “Haliçli Köprü” de, beni ilk sayfalardan teslim aldı. Çok genç yaşta Almanya’ya çalışmaya gitmiş bir genç kızın gurbetle tanışması, büyürken değişmesi, olgunlaşırken yaşadıkları, yaşadıklarının ailesine yansıması, büyülü diyebileceğim bir dille, hayata, kahramanlarına sevgiyle ama hep çok derinden çok bambaşka bir yerden bakabilen bir sanatçının duyarlılığı ile anlatılıyordu. Üstelik bir çoğu bana hiç yabancı olmayan deneyimlerdi. Genç bir kız olmak, erkek egemen bir toplumun içine doğmak, seven ama aşırı korumacı bir aileden gelmek, kendini aşmaya çalışmak, kendini bulmaya, yaratmaya çalışmak, o yılların ideallerinin etkisinde kişiliklerle karşılaşmak, bir dönemin sağ sol ayrışmasına tanık olmak... Ama Emine Sevgi Özdamar’ın yaptığı, tüm bunları tam içinde savrularak, derinden etkilenerek, isyan duygusunu yitirmeden yaşayıp, o büyülü dil, içten gelen mizah duygusu, doğal bir saflık ve çok başka sözcüklerle, kimi arı bir farkındalık kimi binbir kırıklı bir ayna ile ışığın yönünü değiştirircesine ustaca oyunlarla anlatmak... Emine Sevgi Özdamar’ın okuduğum iki kitabı da onun yaşamının içinden geliyor. Deneyimleri, gözlemleri ruhuna işliyor, oradaki aynalarda kırılıyor, duyarlıkları olup anlatıma dönüşüyor. Üstelik Emine Sevgi Özdamar, öyle doğal açık saçık yazabiliyor ki... Onunla cinsellik bir tabu olmaktan çıkıyor, yanlışken gülümseten, dolu dolu yaşamayı becermek gereken, yaşam şiirinin dizelerinden birine dönüşüyor. Haliçli Köprü’yü okumak bu yaz kendinize vereceğiniz çok güzel bir armağan olacak. Buda Size Yemeğe Gelse Hale Sofia Schatz’ın “Buda Size Yemeğe Gelse” adlı kitabı ise bir beslenme kaynağı. Üstelik de bedenle ruhun beslenmesinin birbirinden ayrılamayacağının farkında, yazarın yaşamının, ruhsal gelişiminin ve de mutfağının içinden gelen deneyimlerle oluşturulmuş. Hale Sofia Schatz, Türkiye doğumlu. Sekiz yaşındayken ailesi ile birlikte Amerika’ya gitmiş. Yıllardır beslenme uzmanı olarak çalışan üç çocuk annesi, incelik ve sevgi dolu bir kadın. Elbette onunla hiç tanışmadım. Bazı insanları uzaktan tanımak, sevmek olası. Kitapları ile hayatlarımızda bir ışık kaynağı olabiliyorlar. Hale Sofia Schatz da hayatımda duru bir pınar oldu diyebilirim. Bir tek kitapla. “Kendi deneyimimde, bedenlerimizi besleme disiplininin ruhsal gelişim ve dönüşüm açısından şaşırtıcı derecede etkili bir araç olduğunu anladım.” Diyor ve “Kimi besliyorsunuz?” diye soruyor. Üzüntü, sıkıntı, mutsuzluk gibi duygusal gereksinimlerinizi, içinizdeki huysuz çocuğu mu? Tıkınıyor musunuz? Yiyor musunuz yoksa besleniyor mu? “Beslendiğimiz zaman kim olduğumuzu biliriz. Önceliklerimizi kavrarız. Yaşamımızın esas amacının ne olduğunu daha açıkca anlarız. Gerçek benliğimizi onurlandıracak biçimde hareket etme özgürlüğüne sahip oluruz.” Ne güzel değil mi? Daha önce bedeninizi ve ruhunuzu niye beslemeniz gerektiği konusunda bu kadar açık sözler okumuş muydunuz? Beslenme benim için de hep ‘yemek’ti. Evet, sağlıklı yemekti, ama beslenmek olarak görmemiştim. Yemek ile beslenmek arasında ne büyük bir fark varmış. ‘farkındalık’ olan bir fark. Varoluşumuzun özü. Hale Sofia Schatz sevecenlikle paylaşıyor yaşamının bilgeliğini ve mesleğinin bilgilerini. Yol gösterici, incelikli, şefkatli bir anne ve bir dost oluyor. Kimi beslediğimiz konusunda farkındalık yarattıktan sonra, beslenmenin ne olduğu konusunda uyandırmaya çalışıyor. Kendi deneyimlerini, danışmanlık verdiği kişilerin hikayelerini paylaşıyor. Doğru beslenebilmek için farkında olmamız gereken konuları dikkatimize getiriyor. Tam ve derin bir beslenme için, yalnızca tad duyusu ile sınırlanmadan bütün duyularımızı nasıl besleyebileceğimizi, yiyeceklerimizin kokularının, renklerinin, biçimlerinin dokularının, hatta seslerinin fakındalık alanımıza nasıl çıkacağını anlatıyor. Yemek yaparken, musluktan akan suyun, ocakta kayanayan çorbanın, sebzeleri keserken tahtada çıkardıkları sesin farkında olmak, kahvenin kokusunu içimize çekmek, meyvelerin, sebzelerin yarattığı renk cümbüşüne gözlerimizi açmak, şeftalinin tüylerinin, elmanın kaygan yüzeyinin, portakalın pütürlerini hissetmek.... Yani yemek yaptığımız, yediğimiz her anda, yaşamın bize sunduğu güzelliklerin farkında hem ruhumuzu hem bedenimizi beslemek... Mutfağından yemek tarifleri de veriyor. Evet, kitapta daha çok yemek tarifi olabilirdi. Fakat kendimizi onun tarifleri ile sınırlamamız gerekmiyor ki. Bu yaz kitap okuyacak mısınız?
YorumlarPinar Ozkan
{ 13 Eylül 2009 05:08:16 }
Türkiye'nin yaz günlerinde Gündüz Vasaf'ın "Tarihi yargılıyorum" ve Mario Levi'nin "Bir şehre gidememek" kitaplarını okumuş çok keyif almıştım.
Şimdi kapalı Melbourne günlerinde elimde ne mi var? "Elveda Afrika Hoşçakal Paris" Hıfzı Topuz'un sıcacık bu anı kitabıyla dışardaki kasvetli havaya inat yapıyoruz. Neler yok ki bu kitapta.. 1950 60'lı yıllarda Paris'te sanat ortamının içinde bulunan ünlülerin dünyası, yaşam acıları. Nazım Hikmet, Zekeriya Sertel, Abidin Dino, Pertev Naili Boratav'la yaşanan dostluklar. Avni Arbaş'ın vatan özlemi, Bedr Rahmi'nin tutkularını yansıtan şiirli mektupları'. Türlü yoksunluklar içindeki Fikret Mualla. "İnsan yaşlandıkça galiba gittikçe daralan bir çevre içine kapanmaya başlıyor. Paris'e bir daha gidememenin acısını duyuyorum. Paris yerli yerinde duruyor mu? Yine kahveler açık mı? Quartier Latin nasıl? Gençler yine hem okuyor hem sevişiyorlar mı? Sanki rıhtımdan uzaklaşan bir geminin güvertesinden rıhtımdaki mendilleri beyaz lekeler gibi seyrediyorum. Yahya Kemal bir şiirinde Bir yere varılır orada her iki dünya görülür der öyle birşey işte.." Dr Safder "Bir gece Ankara'da Cahit Sıtkı ile birlikte abimin evinden çıktık çukurlara bata çıka yürüyoruz. O bana benim tamamiyle unuttuğum bir şiirimi okuyor. Bir Bayram sabahı yeni elbiselerini giydirdiler Saçlarını sımsıkı taradılar Kurdelelerini taktılar Onu çok güzel bir yere götüreceklerdi unuttular Cahir sıtkı ağlıyor. Ben bunu çok seviyorum ama ne olur şiir yazma resim yap." Bedri Rahmi Eyüboğlu edip ceyhan
{ 09 Temmuz 2009 02:05:18 }
Annecim yeni yazılarını bekliyorum haftalardır, sanırım kitap okumak daha zevkli geldi. Ama bizde seni okumak istiyoruz, bize de hak ver :)
Yeni yazların için sabırsızlanıyorum. saba
{ 12 Haziran 2009 00:17:56 }
deniz'cim, hale sofia schatz'in kitabini henuz okumadim ama daha adiyla cekti beni. "buda size yemege gelse". bir beslenme kitabi icin ne hos bir ad. sevgili dusmanim ve halicli kopru ise... son aylarda okudugum en coskulu, en icten, umut dolu, yasamla dolu iki kitap. iyi ki, ayorum'da yer verdin bu iki kitaba.
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|