Uçak teknolojisinin sürekli gelişmesine karşın, sivil havacılıkta uçuş güvenliği giderek azalıyor. Hava şirketlerinde çalışan emekçilerin mesai saatlerinin uzunluğu ve yeterli eğitimin verilmemesi nedeniyle hata riski yükseliyor.
Sivil havacılıkta hem uçak, hem de altyapı teknolojisinin sürekli gelişme göstermesine rağmen, uçuş güvenliği giderek azalıyor. Bu durum son olarak Air France’ın kaybolan uçağıyla gündeme gelirken, ülkemizde de son yıllarda birçok uçak kazasına tanık olduk. Son yıllarda sivil havacılıkta altyapı yatırımları, para getiren işlere kaymış durumda. Yetersiz durumda olan pistlerin ve uçak bakım ünitelerinin geliştirilmesi yerine, havaalanı kompleksinin yolculara nasıl daha fazla para harcatacak mekânlara dönüştürüleceği üzerinde duruluyor. Havaalanları, büyük birer lüks alışveriş merkezine dönüştürülüyor.
2006 Mayıs ayında İstanbul Atatürk Havalimanı’nda çıkan yangında, farklı şirketler kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiş, bazı kargo şirketleri “değerli malları” çıkarmaları için itfaiyeye baskı yaparken, kimileri rüşvet vermiş, uçak şirketleri ise bütün tehlikesine karşın havadaki uçakların inişine izin verilmesi için girişimlerde bulunmuş, tüm bunlar yangının daha da büyümesine sebep olmuştu.
HAVA TRAFİĞİ SIKIŞTIHava trafiğinde bu artış yaşanırken, Türkiye’de de görüldüğü gibi pilot, personel ve havaalanı sayısında ve teknik olanaklarda, bu artışa paralel bir yapılanma söz konusu değil. Kulelere büyük bir yük biniyor, trafiğin düzenlenmesi ve denetlenmesi giderek olanaksız hale geliyor. Kâr baskısı altında her iş aceleyle yapılıyor.
GÜVENLİK SADECE EYLEMLERE KARŞIŞirketlerin kâr mantığının her şeyin önüne geçmesi, tehlikeyi de beraberinde getiriyor. 2007 Kasım ayında Isparta’da düşen MD83 tipi Atlas Jet uçağının, normalde uçmasını engelleyecek çok sayıda arızası olmasına rağmen şirket tarafından Atatürk Havalimanı’ndan kaldırıldığı ortaya çıkmıştı.Hava trafiğindeki karmaşa, apronlara da yansıyor. Binlerce araç apronlarda oradan oraya hareket ederken, teknik elemanlar uçuş güvenliğinin en önemli ayaklarından olan aprondaki görevlerini aceleyle yerine getirmek zorunda kalıyor, denetim giderek zorlaşıyor.
Havaalanlarında güvenlik başlığı, son yıllarda neredeyse tamamen “terörizmle” bağlantılı olarak haber oluyor. Özellikle Batılı ülkeler, havaalanlarında terör bahanesiyle üçüncü dünyadan gelen yolculara binbir zorluk yaşatırken, bu durum uçuş güvenliğini daha da azaltıyor. Aramalar yüzünden gecikmeler yaşanıyor, her gecikme sonrası zaten yoğun olan hava trafiği yeniden ve yeniden planlanıyor. Sektörün tamamen kâr mantığıyla, denetimsiz biçimde büyümesinin yükü, büyük oranda çalışanların sırtına bindiriliyor. Artan personel ihtiyacı, yetersiz sayıda niteliksiz çalışanla kapatılmaya çalışılıyor. Şirketler neredeyse “İki pilota ne gerek var, tek pilotla uçalım” diyecekken, uçuşlar eksik kabin personeliyle yapılıyor.
DÜZENLİ EĞİTİMLER BIRAKILMIŞ DURUMDAUçuş personelinin günlük azami uçuş saati yasalarla belirlenmiş olmasına rağmen, denetimsizlikten dolayı sınırın üzerinde uçuş yapılıyor. Mesai üst sınırının fiilen 17 saate kadar çıkılabiliyor. Tüm bu karmaşa yüzünden uçuş personeli de aşırı ve gergin ve yorgun oluyor.Personelin alması gereken düzenli eğitimler bir tarafa bırakılmış durumda. Yeni personel alımında da eğitimler, gerekli olanın çok altında veriliyor. Altı saatlik eğitimlerle asıl işi teknisyenlik olmayan kadroların bu göreve getirildiği iddia ediliyor. Bu nedenle, yurtiçinde bazı hava meydanlarında motor teknisyeni kalmadığı dile getiriliyor.
Kaynak : birgun.net