|
Kadın Neden Örtünmeli?Kategori: Kul / Özerk Benlik | 0 Yorum | Yazan: Haberci | 02 Haziran 2009 07:21:57 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, büyük bir önderin öncülüğünde laik, demokratik bir cumhuriyeti gerçekleştiren bu ülkede, 21.yüzyılın başlarında yönetimi ele geçiren dinci politikacılar, türban gibi bir siyasal-dinsel simgeyi kullanarak, kadını, yani analarımızı, gene Ortaçağ karanlığına itme çabasında görünüyorlar.
Bir Ortaçağ toplumunu aydınlanmış topluma dönüştürmek için köklü önlemleri büyük bir yüreklilikle ortaya koyan Atatürk devrimleri, en başta kadının toplumdaki yerini yüceltmeyi amaçlamıştı. Kentleşmiş toplumun kimi kesimlerinde bu amaç bir oranda gerçekleşti. Ancak, uygarlığın en temel koşullarından olan kadın-erkek eşitliği ve kadına toplumda verilen yer bakımından bu ülkenin daha çok yol alması gerektiği de açıktır. Son günlerin siyasal çekişmeleri arasında bu toplumda kadın erkek eşitsizliğini en belirgin biçimde türban konusu simgeleştiriyor. Türbanın toplumda bu denli ağırlık kazanması derinde kadına, bilinçli ya da bilinçdışı yaygın bir bakışın, bir tutumun süregeldiğini gösteriyor. Demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi söylemlerle bu bakışın, bu tutumun üstü örtülü tutulmaya çalışılmaktadır. Bir başka deyişle, türbanın somut yapısı kadınları örtmek için kullanılırken, türbanın simgeleşmiş yapısı da erkeklerin kadına bakışının ve tutumunun üstünü örtmektedir. Kadının örtünme gereksinimi ya da örtünmeye zorlanması dinsel bir inanca bağlı olsa bile, örtünmeyi zorunlu kılan bu inancın altında yatan bilinçdışı tinsel süreçleri tanımaya çalışmakta yarar görüyorum. Bunları tanıyabilirsek, altta yatan insan anlayışının temel niteliğini bir oranda anlayabiliriz. İslam bilimcileri arasında kadının örtünme zorunluluğu tartışmalı bir konu olsa bile, hem toplumun dine içtenlikle inanan kesimlerinde, hem dini siyaset ya da başka çıkarlar için sömüren çevrelerde kadının örtünmesi önemli bir değer taşımakta, uygulanmaktadır. Son 20-30 yılda bu uygulamanın siyasal bir anlam da yüklenmesi yapacağımız çözümlemeyi (tahlil) değiştirmez. Toplumbilimciler türbanın toplumsal yönlerini, İslam tarihçileri örtünmenin ortaya çıkışını, gerekçelerini incelesinler, türbanı bir siyasal simge olarak kullanan politikacıları da bir yana bırakarak, ben konuya bilinçdışının psikolojisi açısından bakmak istiyorurum. Yalın dille konunun özü şudur: Kuran’da açıkça yazılmış olsun olmasın, İslam toplumlarında yaygın dinsel inanışa göre kadın, erkeklerin karşısında örtünmelidir. Neden? Çünkü kadın saçlarını, boynunu, derisini açık tutarsa onu gören erkeğin cinsel dürtülerini uyarabilir, erkeği baştan çıkarabilir, dolayısı ile de kendisi baştan çıkabilir. Erkek ona cinsel duygularla bakarsa, gözle yapılan cinsel ilişki (göz zinası) söz konusu olabilir. Konuya böyle baktığımızda, kadının örtünmesi hem erkeği, hem kadını korumuş oluyor. Nasıl? Kadının kendisini baştan çıkarıcı olmaktan, dolayısıyla da baştan çıkarılmaktan, erkeği de baştan çıkmaktan, baştan çıkarıcı olmaktan koruyor. Böyle bir korunmaya gereksinimin özünde insana temel bir bakışın anlamı yatmaktadır: Bu temel bakışa göre, kadın ve erkek, birbirlerini görünce baştan çıkmaya, çıkarmaya, çıkarılmaya eğilimlidir, hazırdır. Hem erkek, hem kadın kendi cinsel dürtülerini denetim altında tutamaz, kıendini dürtülerine kolayca kaptırabilir. Gene bu temel bakışa, anlayışa göre insanoğlu özünde cinsel, dürtüsel eğilimlerini denetleyebilmede güçsüz bir varlıktır. Ancak kutsal bir inancın gücü ve kadının örtünmesi ile bu dürtüsel eğilimler denetim altında tutulabilir. İşte bu noktada, bu bakış biçimi, kişilik gelişimi ile ilgili çağdaş ruhbilim bilgilerine ters düşmektedir. İnsan geliştikçe, olgunlaştıkça, onun özbenliği hem çevreden, hem içsel dürtülerinden göreceli özerklik kazanabilmektedır. Bir başka deyişle insanoğlu, çevresine uyum yapabilmek için iç dürtülerini, gereksinimlerini (özellikle cinsel dürtülerini) bekletebilmeyi öğrenmektedir. Çocukluktan kalma dürtülerine bağlı enerjiyi cinsellikten ya da saldırganlıktan soyutlayarak, topluma yararlı, yaratıcı etkinliklere dönüştürme (yüceleştirme) yetilerini geliştirebilmektedir. İnsanoğlu, hayvanlardan farklı olarak, cinsel dürtülerini ertelemeyi, eğitmeyi, uygun zaman, uygun yer, uygun eşle doyurmayı öğrenebilmektedir. Örtünmeyi zorlayan bir inanç, insanın bu tür bir gelişim yapabileceğini kabul etmiyor. Diyor ki, insan kendi cinsel dürtülerine ve çevredeki uyaranlara (örneğin başı açık kadın) karşı özünde zayıftır; çevredeki uyaranlara ve cinsel gereksinimlerine boyun eğmek zorundadır. İnsanda bu cinsel dürtüler varken, karşı cinsten olan kişiyi cinsellikten soyutlanmış biçimde göremez. Örneğin, bir balerinin estetik dansına, bir ressamın çıplak kadın tablosuna cinsellik dışı duygularla bakması olanaksızdır. Sokakta, iş yerinde, toplum içinde örtünmeyen kadınların hepsi erkeğin karşısında ancak cinsel bir nesne olarak görülebilirler. Bu insan anlayışına göre, insanın cinsel dürtüleri karşısında yenik düşmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle de dinsel kurallar ve uygulamalar ile denetim altında tutulması zorunludur. Konunun, aynı anlayışa dayanan bir başka yönü erkek egemen toplumda erkeğin kadına karşı kıskançlık duygusu ile ilgilidir. Bu duygunun altında erkeğin kendi erkekliğine güvensizliği yatmaktadır. Erkeğin, özellikle cinsel açıdan güven duyabilmesi için kadına kesin egemen olması ve başka erkeklerin bakışlarından kadını uzak tutması gerekmektedir. Bir başka deyişle erkek, eşini yeterince korumadığı, yani bakışlara karşı onu örtmediği sürece eşine karşı güvensiz bir konumdadır. Eşi aldatabilir, aldatılabilir. Erkek, kadını kendi egemenliği altında tutarak ve onu örterek özgüven eksikliğine bağlı kıskançlık duygusuna karşı kendini bir oranda korumuş olmaktadır. Böyle bir durumda, erkeğin erkeklik duygusu kadının ona boyun eğmesine, onun egemenliği altında kalmasına bağlı olmaktadır. Kimi dinsel kurallar da (türban gibi) bu erkek egemenliğini sürdürmek için kullanılmaktadır. Böyle bir durumda erkek kimliği büyük oranda kadın üzerinde egemen oluşuna bağlı kalmakta, bu da gerçek özgüven duygusunun gelişimini güçleştirmektedir. Eğer konu cinsel dürtülerle bağlantılı ise, erkek neden örtünmüyor sorusu da akla gelmelidir. Erkek örtünsün ve kadın baştan çıkmamak için onu göremesin! Bunu böyle ortaya koyduğumuzda, örtünmeyi kadının üzerine yüklemek kadına bakışın özünü yansıtmaktadır. O da kadının temelde daha güçsüz, dürtülerine kolayca kapılabilir olduğu sanısıdır. Denetim her şeyden önce kadına uygulanmalıdır; çünkü kadın dürtülerini denetleyemez, kolayca baştan çıkabilir ve baştan çıkarıcı olabilir. Bu noktada kadına karşı erkeğin kuşkucu, güvenmeyen, paranoyak kıskanç tutumu ve kendi özgüvensizliği açıkça belli olmaktadır. Şunu iyi bilmemiz gerekir ki, kadına güven duymayan, onu güçsüz, aşağı gören, onu sürekli denetim altında tutmaya çalışan, kendi dürtüselliğinin sorumluluğunu da kadına yükleme eğiliminde olan erkeğin temel sorunu kendi özgüven duygusunun eksik oluşudur . Erkekte özgüven duygusundaki eksikliğin ve kadına karşı eşduyumsuzluğunun kökenleri bu kitapta ayrıca, “Erkek Egemen Toplumda, Erkekte Kadına karşı Eşduyum Eksikliğinin Kökenleri” başlıklı bölümde açıklanmaya çalışılmıştır.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|