|
|
Namus BelâsıKategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 10 Mayıs 2009 05:30:28 "Birden silah sesleri geldi. Yatak ve battaniyelerin arasına saklandık. Bir süre sonra silah sesleri kesildi. Ama tekrar adamlar eve gelerek 'Her yeri arayın hiç kimse sağ kalmasın, herkesi öldürün' diye bağırdılar. Ayaklarıyla yerde yatanların ölüp ölmediğini kontrol ettiler. Ölmeyenlere tekrar ateş ettiler. Daha annemin bulunduğu odaya gitti. 5 yaşındaki kardeşim Ruhşen yerde yatıyordu. Onu alnından vurmuşlardı. Gözleri açıktı."
Bunları söyleyen 13 yaşında bir kız. Başka yerlerde yaşıtlarının arkadaşlarıyla cıvıl cıvıl eğlendiği, o yaşın yürek hafifliğiyle dünyaya tozpembe baktığı bir dönemde bu 13 yaşında kız, olayların yarasını ömür boyu içinde taşıyacak. Mardin’in Bilge Köyü’nde yapılan katliamda 44 kişi öldürüldü. Ardından yorumlar, olaydan politik çıkar çıkartma çabaları, ahkâm kesmeler gırla! PKK yanlıları olaydan PKK’nin sorumlu tutulmadığına ve ölenlerin PKK destekçileri olmadığına sevindiler. Ölenlerin hepsinin Kürt olmasına biraz üzüldülerse de bunların “korucu” olması üzüntülerini hafifletti. Oysa ölenler 44 korucu, 44 Kürt değil, 44 insandı. DTP milletvekili Emine Ayna “Ölme ve öldürme üzerine kurulu olan ve aynı zamanda devlet tarafından cinayet şebekesine dönüştürülen koruculuğun geldiği noktaya işaret etmektedir. Her ne kadar aile içi çatışma olarak yansıtılsa da, bizzat devlet eliyle yürürlüğe konulan Kürt’ü Kürt’e kırdırma politikasının sonucudur” diye beyanat verdi. Sanki koruculuk yokken aşiretler arası kan davaları, insan öldürmeler, kızların mal gibi alınıp satılması yokmuş gibi, sanki Türkiye’de isteyenin parayı bastırdığında silâh alması zormuş gibi, sanki PKK’nin öldürdüğü insanlar insan değilmiş gibi! Öte yandan “Kürt” sözcüğünü duyunca bile tüyleri diken diken olanlar olayı Kürtlerin “ilkelliğine” kanıt olarak gördüler. Sanki böylesi öldürmeler yalnızca Kürtler arasında oluyormuş gibi! Sivas’ta 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta 37 kişiyi canlı canlı yakanlar Kürtmüş ya da PKK’liymiş gibi! Yakılanlar 37 Alevi değil, 37 sanatçı değil, 37 insandı. Sivas vahşetinin hemen ardından PKK’nin Erzincan’ın Başbağlar köyünde 29 kişiyi kurşunlayarak, 4 kişiyi ateşe vererek öldürmesi sanki Sivas’ta olanların haklı intikamı imiş gibi! Oysa Başbağlar’da öldürülenler Sünniler değil, çoluk çocuk değil, 33 insandı. Ölüm kültürü karabasan gibi çökmüş ülkenin üstüne. Bu PKK’den önce de vardı, koruculardan önce de vardı. Kadını 38 yerinden bıçaklayıp öldüren kâtilin “çok seviyordum hâkim bey” dediği kültürde hep vardı. Başbağlar katiamından sonra ozan Mesut Çakmak’ın yaktığı türküde de vardı:
Ne diyor ozan son dörtlükte? Ne yapacakmış eline mavzeri alıp “delikanlı” gibi dağ başına çıktığında? O da “zalimleri” öldürecekmiş besbelli ve onun cinayeti “haklı” olacakmış. Kentsoylu (burjuva) kültürü, değerleri, hukuk anlayışı “Batı”nın yüzyıllar süren evrimi sonucu ortaya çıkmış. Türkiye gibi burjuva kültürü aşamasına erişememiş, aşiret kültürünün, “töre”nin hüküm sürdüğü, “namus” anlayışının dürüstlükle değil, kadının cinselliğiyle sınırlı olduğu ülkelerde, Kürt olsun, Türk olsun, Alevi ya da Sünni olsun bu hastalıklı kafa daha çok canlar alacak ne yazık ki! Bir Kürt öldürüldüğünde umursamayan Türk’le, bir Türk askeri öldürüldüğünde bunu kutlayan Kürt’ün ne farkı var? Adam “sevdiğim kızı başkasına verdiler, suçları töremize göre 44’ünü de öldürmektir” diyebiliyorsa bu hastalıklı kafa nasıl tedavi edilecek? Kız başkasına “verilmiş”. Kıza soran olmuş mu? Aşiret kültürü, Müslümanlığın kadını ikinci sınıf insan olarak gören anlayışıyla birleştiğinde o adamın kafatasının içindeki kemikleşmiş madde nasıl işleyen bir beyne dönüştürülebilecek? Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Böyle bir ilkellik, vicdanlarda derin yaralar açan bu vahşet, hiçbir şekilde izah edilemez”. İzah edilir Abdullah Gül, izah edilir. Bilge köyündeki katliamın 1 kilometre mesafede bulunan Kırçeşme köyünde planlandığı ileri sürüldü. İddiaya göre; katliamın emrini verdiği iddia edilen ‘Şıh Mehmet’ lâkaplı Mehmet Çelebi, olay günü akrabalarıyla dergâh olarak kullandığı Kırçeşme köyü camii yanındaki Sabri-H. Resul Türbesi’nde buluştu. Türbede ve yanındaki camide 5 saat geçiren Mehmet Çelebi ve akrabaları katliamı ayrıntılarıyla planladı. Şeriatçıların kadın anlayışı, çağdışı aşiret yapısı, yaşamı değil, ölümü yüceltme, bu dünyanın geçici olduğu, asıl önemli olanın “ahiret” olduğu şartlanmaları, Türk veya Kürt olmanın, Sünni veya Alevi olmanın insan olmanın önüne geçmesi var oldukça daha böylesi çok vahşet olur. Bir yandan hırsızlık, yolsuzluk yapmak, çalıp çırpmak, öte yandan “sahip olduğu” kadının cinselliğini kontrol ettiği için, ya da “töreyi yerine getirip namusunu temizlediği” için namuslu geçinme çarpıklığı var oldukça daha çok Madımak, Başbağlar, Bilge Köyü görürüz. “Töre” kavramının temelinde “Tora”, yâni Torah, yâni Tevrat’ın olması hiç te kimseyi şaşırtmamalı. Çünkü ne yazık ki çoğu Türkiye insanı hâlâ 3000 yıl önceki İbrani toplumunun kafa yapısını aşabilmiş değil. Ne demek “töre cinayeti”? Ne demek insan öldürmekle “namusunu temizlemek”? Namus diye yutturulan “namus belâsı” için Cem Karaca ne güzel söylemiş:
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|