|
|
Çocuklarımıza Layık OlmakKategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 24 Nisan 2009 13:23:43 Dün 23 Nisan'dı. Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramını kutladık. Oysa artık ne ulusal egemenliğimizden söz edebiliriz, ne de çocuklarımızın önemli bir kısmının bir bayram kutlayabilecekleri koşullara sahip olduğundan. Ne acı! Bizim çocuklarımız, Kürt ve Türk çocukları, dünyanın bütün çocukları her türlü güzelliğe, onurlandırmaya, şenliğe layık. Ama biz çocuklarımıza layık olabiliyor muyuz?
Dün haberleri izlerken yalnızca bulantı, isyan, acı duydum. Önce Can Dündar’ın proğramında, Dr. Ayten Erdoğan, tecavüze, tacize uğrayan çocukların Adli Tıp kurumunda nasıl incelendiğini anlattı. Ödeneksizlik yüzünden, tecavüzcüleri ile aynı otobüse konarak, uzak illerden Adli Tıp’a gönderilen çocuklar, hiç bir özen görmeden belki onlarca kez cinzel muayeneden geçiyor, yaşadıkları travmanın bir benzerini sonu gelmez bir biçimde yeniden yaşıyor, psikolojik destek görmek, özenle korunmak yerine, bir eşya gibi oradan oraya savruluyor. Başbakanlık makamının ikinci uçağını almaya hazırlandığı, bakanların makam araçlarının forsundan geçilmeyen zengin ve soylu ülkemizde nasıl bir ödeneksizliktir çocuklarımızı perişan eden? Bu ödeneksizlik midir vicdansızlık mı? Bazı illerde soğuk hava koşullarına karşın ertelenmeyen 23 Nisan kutlamalarında, titreyen, ağlaşan çocuklar vardı haberlerde. Bir tören ne için yapılır? Her türlü anmanın, kutlamanın amacı anlamını yaşatmak değil midir? Ulusal bir günün gururunu bir bayram sevinci ile yaşayamayacaksa küçükler, neden sürdürülür bu törenler? Bitlis’in bir köyünde, yırtık botları ile şenlikte gösteri yapan bir kız çocuğu da vardı haberlerde. Yeterince sevgi, saygı görsün de çocuklar, karınları doyabilsin, bedenleri ısınabilsin, kitaplara ulaşabilsin de, oyuncakları olmasa da olur, oyunlar yaratabilecekleri ortamları olsun da, varsın ayakkabıları, giysileri eski olsun eksik olsun diye düşünürüm. Fakat eski değil giyilemeyecek denli yırtık botlarla şenliğe katılmış bir kız çocuğu, insanın yüreğini de botları gibi yırtıp atıyor. Oysa ceylan derisi koltuklarda oturan milletvekillerine, Çankaya köşkünün bütçesine bakıyorum da hiç de yoksul bir ülke değiliz. Acaba vicdan yoksulu muyuz? Ruhumdaki çocuk bayramı yangınına asıl damgasını vuransa Hakkari’de yaşananlar oldu. Anladığım kadarıyla DTP ile ilişkili gözaltına almaları protesto ediyorlardı. Çocuklar! Taş atan çocuklardan biri –belki de değil, ayakta duran bir çocuk- bir polis tarafından tutuluyor, feci şekilde dövülüyordu. Böyle yazınca okuyup geçilir bir haber oluyor değil mi? Kim bilir kıyıda köşede böyle nice olay oluyor? Kapalı kapılar ardında, karakollarda, hapishanelerde neler oluyor? Bu gözler önünde atılan dayak faslını neyseki birileri görüntülemiş. Görüntüler şöyle: Ayakta duran cılız bir çocuğa, onun yanında devasa görünümlü, baştan aşağı donanmış, kuşanmış bir yetişkin saldırıyor. Elindeki koca, kara silahla vurmaya başlıyor. Hem de nasıl vurma! Dur durak bilmiyor. Tüm gövdesi, tüm eğitimi, öfkesi ile çullanmış üstüne. Her yanına, her yönden indiriyor. Çocuk çoktan yerde. Kendini koruması olası bile değil. Bu artık bir dayak faslı değil. Bu başka bir şey. Sanırsınız polis, bir çocuğa değil, sülalesinin tümüne yıllarca tecavüz etmiş, ocağını kül etmiş bir canavara saldırıyor. İşi bitince, bir arkadaşını çağırıyor, diğer polis gelip şöyle bir göz atıyor, ayrılıyorlar çocuğun yanından. Haberi izlerken, yerimde büzüldüğümü farkediyorum, tüylerim diken diken, ağlamak istiyorum, kollarımla dayak yiyen çocuğu sarar gibi kendimi sarmışım. Bu çocuk Van devlet hastanesinde yaşama tutunmaya çalışıyor şimdi. Bir insan, bir çocuğu böyle vahşice niye döver? Bunun bir açıklaması olabilir mi? Evet her şey her şey açıklanabilir ama kabul edilebilir mi? Böyle sapıkça bir intikam duygusunu ne tetiklemiş olursa olsun, davranış biçimi tüm toplumun, kendini ve güvenlik birimlerini, korkusuzca ve en ince ayrıntısına kadar sorgulamasını gerektiren bir suç oluşturmuyor mu sizce de? Polis açığa alınmış. Bunun anlamı ne? Bilmiyorum. Polis tutuklanmalı. Görevi kötüye kullanmaktan, kasten bir çocuğu öldürmeye çalışmaktan, toplum vicdanını yaralamaktan, o çocuğa, ailesine verdiği manevi zarardan yargılanmalı. Suçu çok iyi anlaşılmalı, anlatılmalı ona, diğer polislere, bütün güvenlik görevlilerine. Cezası suçuna denk biçilmeli. Bu polisin, çocuktan ve ailesinden, içtenlikle özür dilemesi de sağlanmalı. O zaman bu kişinin cezasını çektikten sonra topluma dönebilecek bir insan olduğunu anlar ve kendimizi güvende hissedebiliriz. Bu kişinin bağlı olduğu Emniyet Birimi de öz eleştiri yapmalı. Devletin hiç bir organı koruyup hizmet etmesi gereken halkın üstünde olamaz. Devletin hiç bir organı zulum yapamaz. İlgili bakanlık, ilgili bütün birimler toplumdan özür dilemeli. O zaman 23 Nisan’a sahip oluşumuzun bir anlamı, bir değeri olur. Ancak o zaman, çocuklarımıza layık olabiliriz. Ve böyle olmuyorsa, hepimiz bayraklarımız ellerimizde yollara dökülmeliyiz? Yollara dökülmeyi biliyoruz zaten. Neler neler için yollara dökülüyoruz! Türbanla üniversiteye girebilmek için, yitirdiğimiz sanatçılar için, katledilen devrimciler için, aydınlarımız hukuka aykırı tutuklandığı için... Dayak yiyen, cezaevlerine atılan, aşağılamaya, kötü davranışa uğrayan çocuklarımız için de yollara dökülmeli, kıyameti koparmalıyız. Bayraklarımız ve yüreğimizle... *** Elbette bu olayın bir yüzü. Diğer yüzünde de, siyasi amaçlar için çocuklarını öne süren bir örgütlenmeden, bunlara destek veren ya da karşı çıkamayan anne babalardan söz etmek gerek. Onların koşulları biz şehirli, ayrıcalıklı bireylerinkinden çok farklı olabilir. Etnik kökenimiz, politik görüşlerimiz de farklı olabilir. Ama hepimiz insanız ve bir insanın en değerli varlığı çocuğu değil midir? Çok safça bir varsayımda mı bulunuyorum? Sanmıyorum. Anne babalar, vicdan sahibi herkes beni anlayacaktır. Ama şunu kimler nasıl anlayabiliyor merak ediyorum: Çocuklarını, bir mücadelenin ön cephesine, tehlikenin gözüne süren anlayış nasıl bir anlayıştır? Ondan insanlık adına ne beklenebilir? Bunu da siyasi görüşlerimizi bir kenara bırakıp tartışalım derim. Bayraklarımızı da bir kenara bırakıp yalnızca yüreğimizle.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|