|
|
Bahar Gelmiş Neyime (3)Kategori: Ayorum Güncel | 3 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 04 Nisan 2009 16:30:39 Avustralya'da sonbahar geliyor. Ama bizler bayramlarımızla, kafamızla, gönlümüzle hâlâ kuzey yarıküredeyiz. Martın, Nisanın, Mayısın sonbahar ayları olmasını hâlâ sindiremişiz içimize.
M.S. 1000 dolaylarında Fars şairi Firdevs’in yazdığı Şahname’de zalim kıral Zahak’ın öyküsü anlatılıyor. Omuzlarından yılanlar çıkan Zahak’ın yılanlarını beslemek için her gün iki genç kurban edilip beyinleri yılanlara veriliyor. Ancak bu gençlerin celladı iki yerine bir genç kurban edip beynini koyun beyniyle karıştırıyor ve her gün bir gencin hayatını kurtarıyor. Bu kurtarılan gençler demirci ustası (Kafkaslardaki Osetya dilinde demirci ustasına “Kurdalögon” denirmiş) Kaveh’in (ya da Kawa’nın) önderliğinde Zahak’a baş kaldırıyor ve Kawa Zahak’ı demirci çekici ile öldürüp yerine Feridun’u tahta oturtuyor. Kökü İran’a dayanan bu efsaneye göre Kürtlerin kökeni bu kurtarılan gençlere dayanıyor. Evliya Çelebi Irak’ta Şahrizor’daki Merkawe bölgesinin adını Kawe’den aldığını söylüyor. Şehrizor adı ise Şehr-i Assur (yâni Asur kenti) adından bozma. Efsanenin Kürt biçiminde ise zalim Zahak’ın adı Asurlu Zuhak veya Dehak olmuş. Dehak’ın 2500 yıllık saltanatı sırasında bahar bir türlü gelmez imiş. Kawa 20 Mart günü Dehak’ı öldürünce bunu kutlamak için tepelere ateşler yakmış, ertesi gün 21 Martta her yer yeşermiş, bahar gelmiş, Newroz olmuş. Yüzyıllar boyu anlatılan bu efsane, diğer ölüş-doğuş efsaneleri gibi yine bahar ekinoksuna denk getirilmiş. 1930’larda Kürt şair Tevfik Abdullah, Newroz’u Kürtlerin simgesi, milli bayramı haline dönüştürmüş, aynı doğa dönemlerinden kaynaklanan “hamursuz” gibi, paskalya gibi, Hıdrellez gibi, Kıbrıs’ın Mart 9’u gibi bu da doğanın birleştirici gücü yerine, bahar bayramının başka başka inançlara, milliyetlerin, dinlerin ayırıcı etkisine hizmet eder hale gelmesine kendince bir katkıda bulunmuş. Kürt gazeteci Stran Abdullah bu “herkese ve kendimize bizim farklı olduğumuzu, özel bir halk olduğumuzu hatırlatmak içindi. Ateş yakmak bir özgürlük simgesi haline geldi” diyor. Ortak yanlarımız vurgulamak yerine farklılıkları vurgulamak kimin işine yarıyor diye sormaz mı insan? Bunlar denirken Türkler boş durur mu? Ergenekon efsanesi de yukarıdaki Fars efsanesi gibi bir halkın boyunduruktan kurtulma efsanesi. Onda da bir demirci ustası var, demirden dağlar eritiliyor, düşmana yenildikten sonra Ergenekon’a kısılıp kalmış olan Türkler orada serpiliyor, demirci ustalarının mahareti ile ve bir bozkurtun önderliğinde Ergenekon’dan çıkıyor, özgürlüklerine kavuşuyorlar. Ergenekon efsanesi biraz çekiştirilerek Ergenekon’dan çıkış günü “yeni gün” yâni Nevruz olarak belirleniyor. Tarih 21 Nisan. Ergenekon’dan çıkışta Türklere yol gösteren kurt gibi, Roma efsanesinde de savaş tanrısı Mars’ın ikiz çocukları Remus ve Romulus’u emzirip besleyen bir dişi kurt var. Tarih M.Ö. 700ler. Romulus kardeşi Remus’u (Adem ile Havva’nın oğullarından Kabil’in Habil’i öldürmesi benzeri) öldürüp Roma kentini kuruyor. Şaşıracak birşey yok; Roma kentinin kurulma tarihi de 21 Nisan. Yüzyıllar boyu dünyaya hükmetmiş Roma imparatorluğu da bahar bayramını kendini doğayla özleştirmek için kullanmış. Hani, nasıl doğa bu gün uyanıyorsa Romalılar (veya Kürtler ya da Türkler) da uyanıyor, titreyip kendilerine dönüyorlar. Son yıllarda Sarı Gelin türküsü aslında Türk türküsü mü, Ermeni türküsü mü gibisinden son derece anlamsız bir tartışma vardı. Yüzyıllar boyu içiçe yaşayan iki halkın birbirinden birşeyler almış olabileceği, bunun utanılacak birşey değil, sevinilecek bir alışveriş olduğu neden kabul edilmez, neden farklılıklar körüklenir? Türk kahvesi mi, Yunan kahvesi mi, baklava Arap mı, Türk mü tartışmaları gibi Nevruz (veya Newroz) Türk şenliği mi Kürt şenliği mi tartışmaları farklılıkları keskinleştirmekten, halkları birbirlerinden uzaklaştırmaktan, giderek düşmanlaştırmaktan başka ne işe yarar? Bir bayram daha var: 1 Mayıs, Uluslararası İşçi Bayramı. Bu da yine baharın geliş dönemine denk geliyor. İlginçtir, İngilizce adıyla May Day aynı zamanda “Mayday Mayday Mayday” biçimiyle sıkıntıda olan gemilerin, uçakların “İmdat” anlamına kullandıkları uluslararası bir sinyal. Hani insan bunun Fransızca “venez m'aider” (yâni ‘gelin bana yardım edin’)den bozma olduğunu bilmese, göçmekte olan kapitalizmin Uluslararası İşçi Bayramı karşısında “İmdat” diye bağırması olduğuna hükmedecek. Baharın gelmesi her tarım öncesi ve tarım toplumunda kutlanırken, üzümün bol olduğu Batı Anadolu’da, yaşama tad veren şeylerin “üç büyük din” tarafından henüz yasaklanmadığı o güzelim günlerde Anadolu’nun aşk, içki, seks, eğlence tanrısı Pan’ın onuruna bağbozumu şenlikleri düzenlenirmiş. Daha sonra Grekler buna Dionysus, Romalılar Bacchus adını vermişler. Baharın gelişini ateşler yakarak kutlamışsınız, sonra bütün yaz uğraşmış, didinmişsiniz, asmalar bol üzüm vermiş, şarabınızı yapmışsınız, keyfinize bakıyorsunuz. Sonra gelmiş yasaklar, ayıplar, günahlar. Pan şenliklerinde bayrak olan erkeklik organının yerini renkli renkli kumaşlardan bayraklar almış, şarapla kafa bulup özgürce sevişmek yerine “düşman” öldürmek ya da “şehit” olmak arzu edilir birşey diye insanlığa yutturulmuş, sizle ben birbirimizi öldürürken, musakka Yunan yemeği mi Türk yemeği mi diye birbirimize girerken adamlar din, milliyet, ırk palavralarıyla malı götürmüşler. İşin acı yanı hâlâ da götürmekteler. Gelin bahar bayramı hepimizin bayramı olsun, siz adına ne derseniz diyin ama birlikte kutlayalım, bahar bayramı çalışanların, emekçilerin, alın teri dökenlerin bayramı olsun. Sonra da o alın terimizin ürününün hep birlikte zevkle, ayıpsız, günahsız, yasaksız tadını çıkaralım. Birkaç hafta sonraki Uluslararası İşçi Bayramı dolayısıyla hepinizin baharını kutlarım. Avustralya’da bu sonbahar oluyormuş, olsun. Yeter ki gönüllerde bahar olsun, çiçekler açsın.
YorumlarAli B.
{ 06 Nisan 2009 09:22:35 }
Herhalde Ayorum'a benim kadar bir gunde yorum yapan olmamistir. Ama bu son olsun.
Sahane bir yazi. Yorumlar da yazi kadar guzel. Iki kizimizi burda boyle bir yazinin altinda gorunce sasirmadim. Yazin kizlar yazin! ne guzel biri yazar, biri ressam. Ama alkislar Gundogdu Gencer'e. Hic kusura bakmayin kizlar.. Hakikatten insanin icini eriten bir yazi. Insanlar baharin gelisini paylasabilseler bari, benim baharim, senin baharin demeden.. Bahar, hepimizin bahari. Gokyuzu gibi. Tebrik ederim, ellerinize saglik. Saygilarimla. deniz
{ 06 Nisan 2009 04:48:44 }
sevgili gündoğdu,
hidrellezi melbourne'da mayıs ayında kutlayanlardanim. gül ağacinin altına dilek bırakanlardan.... dünyada bir yere bahar geliyorsa bana da geliyordur diye.... :-) keşke öyle olsa... keşke bir yere bahar, umut, güzellik geldiğinde, kıyısından köşesinden her yere düşse... yüreğinize sağlık. soğuk, gri bir melbourne gününe yazınızla bahar getirdiniz. sevgilerimle, deniz kızı - bu arada hınzır nevin'i türkçe karakterlerinden dolayı kutlarım. :-) nevin hirik
{ 05 Nisan 2009 13:30:11 }
Sevgili Gündoğdu,
Diğer Sayfalar: 1. ne güzel bir yazi. Çocukluğum aklima geldi okurken.. Lastik yakıp üstünden atladiğımız, çingenelerle nefesimi tutarak seyrettiğim, Hidirillez törenleri.. Annem, hic sevmez di bu işleri. İzin vermezdi böyle şeylere. Ben evden kaçardim. Toplanip yukari mahalleye gider tadını çıkarırdık Hidirillez'in.. Şimdi hatırlayınca, aslinda ne şansliymişız diyorum, o ateşin üstünden atladigimız icin.. hemde çekirdek çitleyen, kapi eşiginde oturan çingenelerle.. o güzel insanlarla... Tabi bunun birde ev ve anne tarafi var(!) Herhalde bir sürü çocuk yemiştir o firçayi.. Nerdeydin? Baharin gelişini kutladik.. Gel bide benimle kutla::)) Balkona üç kıza üç koca, üç ev, yapılır, adaklar adanır, ah..ah.. B o ş v e r s e n e n e g ü z e l d i..
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|