|
|
Benim OyumKategori: Yaşam | 2 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 27 Mart 2009 10:35:54 Ulus'dan cemaat'e, cemaat'den tebaa'ya... Mazi kalbimde bir yaradır... bir hazin maceradır... onu aldılar benden... baskasına yar oldu... eller bahtiyar oldu. Yıllar boyu gidip büyük partilere oy verdik, üç dört yılda bir, bir sandığın başına gidip, seçme ve seçilme hakkımızı kullandık. Buna demokrasi deniyormuş.
En çok parayı döken, en çok gürültü çıkaran, en çok ABD’ye giden, dışardan en çok övgü alan, medyadan en çok kabul gören, bize en parlak sözlerle dinden, vatandan söz eden partilere gidip oy verdik. Ne oldu? Daha özgür, daha zengin olduk mu? Yoksa daha pervasız daha zengin mi oldular? Yaşama koşullarımız daha güzelleşti mi, ülkemizin kaynaklarını daha hakça paylaşmaya, birbirimizi sevmek için daha çok desteğe mi kavuştuk? Yoksa, daha arsızca, umursamazsa yalan söylemeye, şimdimizi geleceğimizi satarken geçmişimizi soysuzlaştırmaya mı başladık? Birbirimizi daha büyük öfkeyle sınıflandıralım, daha acımasızca birbirimizden nefret edelim, gözü kapalı onlardan korkalım, sinelim, pısalım, artıklara üşüşen her harekette kaçışan böcekler olalım diye onlara destek üstüne destek mi verdik? Onlar kim? Biz kimiz? Bunu hepimizin, biz yetişkinlerin, biz yaşını başını almış, çok şey görmüş, gördüğünden ne anladığı kuşkulu kuşakların bir iyice düşünmesi gerekiyor. Sakin, derin, ama tutkuyla! Onlar da biz de aynı şeyiz aslında! Değil mi? Onlar da biz de! Aç gözlü, bencil, korkak, tutucu olan… Tembel, herşeye alışan, güvenemediği bir cennetten korktuğu için sefil, kokuşmuş bir cehenneme razı olan… Kandıran, kandırılan, kandırıldığını bile bile göz ardı eden…. Var olmanın güzelliklerini göremeyen, ne inandığı bir Tanrı’ya içtenlikle şükredebilen, ne de bir Tanrı'ya inanmasa da, var olduğu evrenin olağanüstü işleyişinin heyecanını duyamayan…. Hep yalan söyleyen…. Yalanlara bile bile inanan…. Hep ona söyleneni yapmaya koşullanan…. Hep kendini başkalarına kanıtlamaya çalışan... Onlar ya da biz…. Yaşlı, zavallı ruhlar…. Bu seçimlerde size Oy’um yok! Benim Oy’um gençlere. Evet, bakışları genç, duruşları, özlemleri, düşleri, umutları genç… O kadar temiz, dürüst, yalandan dolandan uzaklar ki…. İçinde debelendiğimiz çirkefte ne becerebilirler? Öyle sevgi dolu, idealist, onurlular ki… Bir düşünün. Daha yirmili yaşlardalar. Bu kadar yalanın dolanın altından nasıl kalkarlar? Bilmem. Bildiğim tek şey var. Yalan dolana, daha daha daha çok yalan dolan katmayacakları, katamayacakları. Bir düşünün! Onlar yönetse bizi ne olur? Tüm arı, asi ruhları, dirim dolu çalışkanlıkları, idealizmleri ile onlara bir fırsat versek ne olur? Çok yanlışlar yapabilirler. Ne de olsa bizim hayatımızı içinden tanımıyorlar daha. Çirkefin ne olduğunu bilmiyorlar. Onlar için yarattığımız bu çirkeften onları uzak tuttuk. Ki yavaş yavaş alışa alışa, karşı koyamadan bulaşsınlar diye. Ama bakın onlar bulaşmak istemiyorlar. Ne kadar sevgi dolu, ne kadar masumlar. Beni onların yönetmesini istiyorum. Benim için onlar kararlar alsın, geleceğimi çizsin, yaşam koşullarımın nasıl olması gerektiğine, ne kadar özgür ne kadar varsıl olmam gerektiğine onlar karar versin. Neyi doğru biliyorlarsa onu yapsınlar. Yalnızca, oturup mutlulukla onları izlemek, onlara çay yapmak, başlarını okşamak, yüreğimin derinliklerinden onlara şükran duymak istiyorum. Becerebilirler mi? Beceremeseler ne olur? Her şeyi yanlış yapsalar ne olur ki? Çıkıp bakın, havası kirli, suyu zehirli, yolları delik deşik, çamur çöp içindeki sokaklarımızda dilenen, fuhuş yapan, ölen çocuklarımıza, emekli maaşlarını alabilmek için sürünen ana babalarımıza, sadaka alabilmek için birbirini ezen sefalete, cehalete bir bakın! Gençlerimiz... Onlar bundan daha kötüsünü yapabilirler miydi? Biz ne yaptık bugüne dek. Gençlerimize hiç değer vermedik. Onları, aydınlık, güzel ruhlu çocuklarımızı, şehvetle yok etmeye çalıştık. Tek suçları özgürlük, eşitlik, güzellik istemek olan çocuklarımızı yok ettik. Astık. Lekeledik. Kovduk. Ne oldu? Kim kazandı? Ne kazandık? Sandıktan zorbaları yerine daha beterini bulmadan göndermeyi başardık mı? Ne zaman us'lanacagız? Ne zaman yeter diyeceğiz? Niye böyle köreldi aklımız, yüreğimiz? Cumhuriyetimizi, özgürlüğümüzün, eşitliğimizin olanaklarını var eden değerlere bile vefa duygumuz yok. Öyle bir çirkefin içindeyiz ki gözümüz bize atılan sadakalarla, başkalarına atılan iftiralardan başka bir şey görmüyor. Yalnızca çirkeflik arıyor, çirkeflik konuşuyoruz. Bizi yalnızca aşağılıyorlar, yalnızca suçluyorlar. Her birimiz bir diğerine ötekileştiriliyoruz. Hoşuna giden var mı, içini istediği gibi doldurabilmek için uydurulmuş kavramlarla nitelenmekten memnun olan var mı? Ulusalcı… liboş…. İslamcı… ikinci cumhuriyetçi… elit… darbeci… Peki insan nerede? Her biri biricik, tek, harika olan insan nerede? Hani nerede devrimciler? Nerede özgürlükçü, halkçı, aydın canlar? Ne oldu bize? Niye böyle paramparça olduk! Ne yapıyoruz ki, çirkefin içindeyiz, sonu görünmüyor? Küçücük boyumuzla daha ne kadar batacağız? Yeter! Yaşlı, şişkin egoları ile ağır, kafaları yürekleri yalan dolanla, kinle öfkeyle tıka basa dolu kafalar görmek istemiyorum. Ne siyasette ne medyada. Biz yaşlılar artık arınmanın yollarını aramalıyız. Ağır ve pis işler yapmalıyız örneğin. Hepimiz. Çöpçü, temizlikçi, amele olmalıyız. En ağır en pis işleri, siyasete, paraya, yalana en çok dolananımız yapmalı. Kalanlarımız da gençlerimizin yemeklerini yapar, çamaşırlarını yıkar, ayakkabılarını boyar, çaylarını verir, sırtlarını ovalar. Ve de gözlerinin içine içine bakar ki, içinde debelenip durduğumuz çirkeften bizi çıkarmanın yolunu bulsunlar. Yeter! Yorgun, güvensiz, korkak, tutucu, sahtekar, yalancılar…. Yeter! Eskimis, pörsümüs, devasa egoları ile tüm güzellikleri çirkefe bulayanlar….. Bizler bu meydandan gidelim artık. Hayata borcumuzu nasıl öderiz, günahlarımızdan nasıl kurtulabiliriz, sakin, derin ve tutkuyla düşünelim. Güzel devrimci çocuklar, pırıl pırıl genç ruhlar. Benim oyum size. Oyum gençlere. İyi ki varsınız. Siz var olduğunuz için hala insana güvenebiliyor, hala memleketimin geleceğine umutla bakabiliyorum. Siz var oldugunuz için hayatı daha çok seviyorum. Oyum gençlere. Oyum TKP'ye! DURDURUN (1) "Sessiz Sinema"
YorumlarUmit Dagitan
{ 07 Nisan 2009 08:07:54 }
Ah Deniz!, Ah Deniz!!, Ah Deniz!!!... Yine uc kagida gelmissin...
Sana kumarbaz "bul karayi-al parayi" dedi - "TKP" dedin kaybettin... Oysa ki ne kadar taze, genc ve temiz gorunuyorlardi degil mi? Gerci "ODP" de desen kaybedecektin... Oysa ki ne kadar ilerici, sosyalist ve medeni gozukuyorlar degil mi? Ah keske "IP" deseydin kiz - o zaman kazanacaktin. Evet gercek 'Kara' IP idi. Hani o kumarbaz Ergenekon'da IP'i karalayip durmustu ya, oradanda mi hatirlamadin be benim guzel arkadasim!... Yazik ki Las Vegas kumarbazlari kurbanlarina ucte birden fazla sans vermiyorlar... Ve de bu devirde herseyin sahtesi yapiliyor.. Sen de haklisin kendince... Ali B.
{ 06 Nisan 2009 08:48:36 }
Deniz hanim,
Diğer Sayfalar: 1. bu sayfayi bir dostum sayesinde gordum. Kizim gibi sevdigim bir baska deliye yorum yazdim. Simdi kutuphanedeyim, gorevli gidin artik diyor, ama bu sayfadaki bu deli kizlar muthis. Sen de bir baska delisin okudugum kadariyla. Ne guzel, zaten artik erkekler ceksinler ellerini bu islerden. Kadinlar cok daha yurekli. Tebrik ederim. Aferin kizim, yurekliligin icin. TKP li degilim ama cesaret ve iyi niyetle yazilmis her yazi beni heyecanlandiriyor. Ayni seyleri tekrarlamaktan bikmayan insanlara ders olsun bu guzel yazilar. Sevgilerimle.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|