Bir yönetmenin iki filmini kıyaslamak ne kadar doğrudur? Karşılaştırma filmlere zarar verir mi? Bir yönetmenin farklı tarzlar denemesi cesaretini mi gösterir ya da kendini gösterme çabasını mı? Bu yazıyı yazarken bu sorular aklımdan geçti. Sonunda kendimi ikna edip karşılaştırmaya başladım.
Ulak
Kişisel olarak çocukların gözünden çekilen filmlere bayıldığım için Ulak’ı herkesten çok beğenmiştim. Masalcının masalı sadece kendisinin değildi. Aynı zamanda dünyanın oluşumundan beri var olan iyi kötü kavgası, önyargılar, yenililiklere kapalılık temaları içeriyordu.
İlk yarı bittiğinde filmin kurgusunu ve tematik yapısını her ne kadar Dogville filmine benzetsem de ikinci yarıyı heyecanla bekledim. Tempo hızlandı. Sırlar çözüldü. Seyirciler ilkçağdan günümüze kadar gelen, değişmeyen kötülükleri hatırladı. Hırsızlık, zorla fahişelik yaptırmak, adam öldürmek, bağnazlık, büyüklerin küçüklere değer vermemesi hatta onları ezmesi, sevgilileri ayırmak, doğru söyleyeni toplumdan dışlamak hatta gerekirse deli damgası vurmak…
Hikaye çocuklara anlatılıyordu çünkü çocuklar gelecekti.
Hikaye çocuklara anlatılıyordu çünkü bu sayede büyükler gerçekleri görebilecek gelecek çocuklarla aydınlanabilecekti.
Filmin sonu Nuh ‘un gemisi ve bütün şehir efsaneleri gibi bitti. Sonsuzluğa iyilikle varıldı…
Issız Adam
Issız Adam‘dan çıkarken salonun yarısı ağlıyordu. Ben de ağlıyordum. Çünkü herkesin insanca birleştiği tek nokta maalesef sonu iyi de olsa kötü de olsa kendileri ve hissettikleridir. Hatta çoğu zaman hissettikleri bu şey “aşk”’tır.
70’ lerden bu yana birçok genç Türkan Şoray’lı, Ediz Hunlu, Tarık Akanlı filmlerle büyüdü. Birkaç istisna dışında hepsi mutlu sonla bitti. Yine aynı kronolojik sırada popüler olup tutan yavaş aşk şarkılarının ya sevgiliyi cezalandırır ya çekip gider, ya barışmamak üzere ayrılır. Geride bırakılanın kalbi hep kırıktır. ”madem ayrılıyorsun beni benimle bırak” mesajı verir.
Issız adamın konusu o kadar sıradandı ki. Ayrılmak, birini çok sevmek, karşılık görmek ya da görememek. Herkesin yaşadığı veya hayatının bir kısmında yaşaması muhtemel hisleri, duyguları anlatıyordu sıradan bir yöntemle. Belki bu sayede “yalın” olacağını düşündü Çağan Irmak. Ama melankolik olmaktan başka hiçbir dokuyu tutturamadı. Ve işte yine bu yüzden, herkesin başına gelebileceği için ve tutunacak tek yeri ayrılık olduğu için film çok tuttu.
İzlenme rekorları kırdı. Üstüne üstlük eski taş plaklar film müziği olarak kullanıldı. Kadere biraz inanan, aşktan kalbinin ucu kırılmış herkes koşarak eski pikaplardan aldı.
Bir kere çok hasta birinin yaşadığı ayrılıktan sonra“hastalıktan çok ayrılığımıza üzüldüm” dediğini duydum. Evet, çoğumuz olgun ya da toy ölümden ya da başarısızlıktan daha çok aşka ağlarız. Özellikle kadınlar. İşte tam da bu nedenlerle, ıssız adam doğrudan izleyicinin kanına girdi. Herkesi ağlattı. Yönetmenin amacı eğer “ağlatmak” ise bu konuda başarılı oldu. Ancak, amacı ileride benzerleri arasından sivrilerek ayrılmasını sağlamaksa; bu konuda başarılı olduğunu zannetmiyorum.
Size bencil ama karşısındakine âşık olan bir adam ve onu ters hallerine rağmen her yönüyle seven bir kadın hikayesi örneği vereyim: “The Way We Were”. Gerçekten bencilliği için ya da tercihleri için “ıssız kalan” bir adam ve “aşkına inanan” bir kadın görmek isterseniz bu filmi izleyin…
Çağan Irmak yerine başka biri Issız Adam gibi bir filmi çekebilirdi.
Ama Çağan Irmak yerine başka biri Ulak ‘la anlayabilenlere mesajını ulaştıramazdı…