|
|
tuhaf bir yazıKategori: Yaşam | 0 Yorum | Yazan: Aykut Yazgan | 12 Şubat 2009 13:35:57 sanırım bu tuhaf bir yazı olacak. ordan birkaç satır burdan birkaç satır... dergilerden gazete köşe yazarlarından vesaire... tamamı altalta geldiğinde bir anlam çıkar mı acaba? hiç bir girizgaha lüzum görmeden doğrudan alıntılara giriyorum.
ilk önce cumhuriyet kitap eki, enis batur’un yazısından alıntılar: vitrinlerde görüyorum, alıp karıştırmadım: ‘kötü fotoğraf elkitabı’. bir şaka mı, şakaysa hangi türden..... ortalık, ortalık diyorsam galeriler ve yayınlar tıkabasa kötü fotoğraflarla dolu. ‘kötü’, sıradanı ya da vasatı da karşılamıyor burada..... benim bildiğim, bozuk ürün ıskartaya alınır, ‘defolu ürün’adı koyularak yüksek indirimle satışa konulur..... çağdaş sanat, buna karşılık, övgü döşüyor kötü ürüne, neredeyse yüceltiyor..... ‘çağdaş sanat, bu hali tavrı işleyen gurularıyla, sözümona sanatçılarıyla öfkelendiriyor beni. herkesi eşek yerine koyan bozuk ürünleri bana fazlasıyla demode geliyor aslında..... izleyebildiğim kadarıyla kimse, yaratıcılık alanlarının yarattığı çöplük üzerinde durmadı bugüne dek. kütüphaneler, müzeler, arşivler şüphesiz eleme dizgeleri geliştiriyorlar; buna karşılık,tecim dünyası neyi satabiliyorsa onu istiyor: kötüymüş, bozukmuş, umurunda değil. ortalama insan, tüketici nüfusunun belirleyici katmanı. ayarlar ona göre yapılıyorsa, nedeni düzayak: etki altına alınması, amiyane deyişle yutturulması güç olmuyor pek. bugün şu da sorulabilir, öte yandan: kültürel açıdan kendisini seçkin katında görenin aymazlık katsayısı yükselmedi mi? yeni teknolojiler, hücumu kişinin cebine dek taşıdı. onun için de, yanımızdan geçenlerin üstü başı leş gibi kokuyor… daha sonra akşam gazetesi köşe yazarlarından oray eğin’den bir kaç alıntı: Pazar günkü Hürriyet'in ekinde Uğur Cebeci'nin yazısı tam da birkaç gündür anlatmaya çalıştığı yeni tür gazetecilik için örnek olabilecek bir metindi….. Peki ne yazmış Uğur Cebeci? Türk Hava Yolları'nın yeni 'first class' uçuşuyla Singapur'a gitmiş ve neredeyse dakika dakika bize yaşadıklarını anlatmış, fotoğraflar eşliğinde. Bu yazının okura ulaşımı, 'medium-message' ilişkisi açısından kodlarını çözelim….. Mesela 'first class' kabininde verilen terliklerin ayağına olmadığını anlatıyor. Dahası bu yolculuğa parasını verip çıkmadığını da dürüstçe söylüyor, kimseyi kandırmaya çalışmıyor. Samimiyetini okura yansıtıyor. Teknik bilgilerin soğukluğu yerine kendi kişisel tecrübelerinin yansıması okura 'oradaymış' hissi yaratıyor…… Bütün bunlarla beraber, konunun teknik meselesiyle ilgilenen okuru da tatmin ediyor. Uçağın tipi, havaalanı, koltuk boyu, yatış derecesi gibi ayrıntılar yazının içine serpiştirilmiş. Ama bu ne bir mühendislik makalesi, ne de bu rakamlar işin o kısmıyla çok ilgilenmeyen okuru yazıdan uzaklaştırıyor. Hadi bu da üçüncü şart olsun. Son olarak bir diğer mesele: 'Koca bir sayfa 'first class' yazılır mı' diyecek kafasızlar illa ki vardır. 'Kimi ilgilendiriyor ki, kim merak ediyor ki, kaç kişi ki' diye kendi taşralı tezini desteklemeye çalışacak. İşte Uğur Cebeci'nin yazısında onları utandıracak bir bilgi var. Meğerse büyük şirket sahipleri ağırlaşan ekonomik şartlarda kendi uçakları yerine first class'ı tercih ediyormuş. Bu cümleden şunu anlamamak mümkün mü: First class'ta uçan yolcu sayısı arttıkça üzülün, ekonomi daha da kötüye gidiyor demektir...... Siz çıtanızı şehirlerarası otobüs yolculuğuna göre belirlerseniz, elbette dünyayı anlayamazsınız... Gündelik hayattaki kimi ayrıntılar, gözardı edilen, 'kim ilgilenir ki' diye marjinalize edilen, 'lüks' denilerek 'halktan kopuk' yaftası yapıştırılarak halkın ilgisini çekmeyeceği düşünülen konuların içinde aslında okumayı bilene ne çok sosyo-ekonomik bilgi var... Petrus satışları mı düştü bir ülkede? Korkun, o ülkede işler kötü gidiyor demektir…… Pazar günkü Uğur Cebeci'nin yazısında tek eleştirdiğim nokta şu: Yemekleri anlatırken 'Diğer çeşitleri geçelim, bu krizde bu detaylara çok girmek hoş değil tabii' cümlesini eklemiş. Sevgili Cebeci, neden? Neden 'Başkaları ne der' korkusuyla kalemimizi korkak alıştıralım ki! Mesela ben bütün yazıda mönüde ıstakoz olup olmadığına dair bir bilgi aradım. Zira reklamlarda Kevin Costner'ın önüne harika bir ıstakoz bacağı gelmişti. THY'nin business class'ında bu kadar uçtum, bir kere bile ıstakoz görmedim... İşte bu da tam Türk medyasında alıştırıldığımız 'ciddiyet baskısı'nın bilinçaltımıza işlemişliğinden kaynaklanıyor... Çünkü ne olacak, ıstakoz yazarsak marjinalize edileceğiz, ortalama insanlar korosu tarafından yuhalanacağız... edebiyatçımız ve köşeyazarımız bunları yazıyorlar. ömürlerinin belki yarısını, belki de yarısından fazlasını bu toprakların dışında, monden şehirlerde geçiren birileri için bu satırlar, yakınmalar, tesbitler, kıyaslamalar, biraz da diğerlerini aşağlamalar, kendi bakış açılarından doğru olabilir. sizlerin perspektivinizden de doğru olabilir. ama ben şaşırdım.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|