|
|
OKU...Kategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 31 Ocak 2009 03:55:11 Herhalde sıcak başıma vurdu. Her ne kadar Sydney Melbourne kadar kötü değilse de, bu sıcaklarla aram hiç iyi değil, kafam bir garip çalışıyor sıcaklarda. Bir fikir takılıyor kafama, kafamın içinde fırdolayı dönüp duruyor. Bu, İsmet Paşa'nın kafasında yuvalandığı ve kuyruklarının birbirine değmediği rivayet edilen kırk tilki falan gibi birşey de değil.
Daha çok saplantı gibi birşey. Ergenekon, Mergenekon, Davos Mavos, Erdoğan Merdoğan değil kafama takılan şey. Okumak. Bizde çok çeşitli anlamlarda kullanılan bir sözcük. Alaturka şarkıcılar şarkı söylemez, şarkı “okurlar”. Göbeğe Arapça yazılar yazan “ilim, irfan sahibi” kişiler “okuyup” üflerler. Sade dindarlar ise yalnızca “okurlar”. “Okumak”, “oku, oku da baban gibi eşşek olma” sözündeki gibi okula gidip birşeyler öğrenme anlamında da kullanılır. “Çocuğu okutuyoruz” sözü çocuğu ucuza elden çıkartma değil, okula gönderme anlamında kullanılır. “Ne oldu, çocuğu niye satıyorsunuz diye soracak olursanız, canınıza “okurlar”. Ne güzel deyimler vardır. “Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur” sözü, okuyup duran, ama okuduklarından kafasında birşey kalmayanları ne güzel betimler. Müslümanlığın okumaya, bilgi edinmeye ne denli değer verdiğini göstermek için hep Kuran’daki “oku” buyruğu öne sürülür. Merak edip baktım. İsra sûresi 14. Âyet “Kitabını oku!” buyuruyor. Kehf Sûresi 27. Âyet: “Rabbinin Kitabı'ndan sana vahyedileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın” diyor. Müzzemmil Sûresi 4. Âyet “Kur'an'ı tane tane oku”, Alak Sûresi 1. ve 3. Âyetler “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” ve “Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir” diyor. Yanlış anlamadıysam burada “oku” denilen “Rabb’in kitabı olan Kuran”dır. Kuran’da herşeyin bir yanıtı, herşeyin bir açıklaması olduğuna inanılınca da Kuran’dan başka birşey okumaya gerek kalmaz. 18 yaşındaki bir Afgan kız Meryem Mansur şöyle diyor: “Sınıf arkadaşlarımın birçoğu artık okula gelmiyorlar, çünkü bıçak taşıyan erkek öğrencilerin tacizlerinden ve kaçırılmaktan yıldılar. Oysa ben okula gitmek, daha sonra da üniversitede okumak ve doktor veya bir başka önemli kişi olmak istiyorum”. Kabil’de manavlık yapan babası Muhammed: “kızlarımın okullarını bitirmelerine karşı değilim ama güvenlikleri daha önemli. Güvenlik durumu günden güne kötüleşiyor” diyor. Meryem de bu durumda, “ailemi huzursuz etmek istemiyorum. Babam ne karar verirse, bu kararında haklıdır” diyerek babasının ısrarı üzerine okuldan ayrılmak zorunda kalıyor. Kız öğrencilere saldırılar devam ediyor, yüzlerine asit atılıyor, kaçırılıp tecavüze uğruyorlar ve tecavüz edilmelerinin suçu kendilerine yüklenerek taşlanıp öldürülüyorlar. Ya da asırlık Buda heykellerini put olarak görüp dinamitleyen Taliban (Kuran öğrencileri) doğrudan kızların okuduğu okullara saldırıyor, kız öğrencileri ve öğretmenlerini öldürüyorlar. 2001 yılında ABD’nin başını çektiği işgalden önce yalnızca 1 milyondan az (ve hepsi erkek) öğrenci okula gidiyordu. Bugün 2 milyonu kız olmak üzere 6.2 milyon genç okul öğrencisi. Eğitim Bakanlığı sözcüsü Asıf Nang “Son 8 ayda 138 öğrenci ve öğretmen öldürüldü, 172’si yaralandı. Yalnızca Kasım ayı içinde 15 kız öğrenci ve öğretmenin yüzüne asit atıldı. 651 okul güvenlik endişeleriyle çalışmaz hale geldi, 172 okul dinamitlendi ve güvenlik olmadığı için yeni okul yapılamadığından 173,000 öğrenci okulsuz durumda” diyor. ABD emperyalizminin dünyanın başına nasıl belâ olduğundan söz edip duruyoruz. Ama “düşmanımın düşmanı benim dostumdur” mentalitesiyle Afganistan’daki şeriatçı güruha arka çıkmak, ya da “zaten onları da yaratan ve besleyen ABD idi” diyerek en azından yaptıklarını görmezlikten gelmek veya umursamamak bırakın sosyalizmi falan, hangi insan haklarıyla bağdaşır? Sol kesimde Irak’la Afganistan’ı bir kefeye koymak gibi kötü bir kolaycılık var. Saddam zalim bir diktatördü ve her diktatör gibi kendisine karşı çıkanları yok ediyordu, Halepçe’de kendi halkından Kürtleri gazladı, doğru. Ama ABD işgâlinin ardından dört nala şeriat yönetimine doğru yol almakta olan ve sağlık, eğitim hizmetleri, elektriği, kanalizasyonu felç olmuş bir Iraktaki Meryemlerin geleceği ne olacak? Iraklı Meryemler Saddam yönetimindeki kadın erkek eşitliğini bir daha görebilecek mi? ABD elbette Irak’a ya da Afganistan’a müdahale ederken kendi çıkarlarını kolluyor ama bu, Taliban’ı “işgâlcilere karşı savaşan özgürlük kahramanları” olarak mı görmemizi gerektiriyor? Gazze’de ölen çoluk çocuğun arkasından ağlayanlar, Afganistan’daki Meryemleri umursamazken acaba “Gazze’de öldürenler Yahudi, ölenler Müslüman, oysa Afganistan’da ölen de, öldüren de Müslüman, hem de onlar ABD’ye karşı çıkıyorlar” diye affedilmez bir çifte standart mı uyguluyorlar? Kadınlar öldürülmesin derken “kadınlar zaten korunmaya muhtaçtır ve Kuran’da belirtildiği gibi ‘eksik’ insandırlar” gibi alttan alta, telaffuz edilmeyen bir duyguyla mı malûller? Son mâlî krizin apaçık ortaya koyduğu gibi ABD emperyalizmi sarsılır, yıkılır, çünkü klasik Marksist analize göre kendi yıkımının tohumlarını içinde taşımaktadır. Oysa “oku” buyruğunu yalnızca Kuran okumak olarak algılayan –üstelik Kuran’ı da doğru dürüst okuyup insancıl yönlerini anlamayan- bir ticani rejimi, bir İslâmî faşizmle ancak mücadele edilir. Dogmalara dayalı bir system evrilmez, esnemez, değişmez. Kapitalizm depremde Japonların ahşap binaları gibi sallanıp evrilirken esnekliği olmayan sistemler betonarme yapılar gibi yıkılır, çöker. Emperyalizmle mücadele ne kadar görevimizse, Taliban gibi, Hamas gibi, Hizbullah gibi ticanilerle mücadele de o denli insanlık borcudur, Afganistan’daki Meryemlerin, 60 yaşındaki aşiret ağalarıyla evlendirilen 10 yaşında çocukların yüzü suyu hürmetine!
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|