|
|
Sosyal Demokratça SavaşKategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 09 Ocak 2009 10:54:09 İsrail'in Gazze'ye saldırısının ardından kan revan içinde, kolu bacağı kopmuş insanlar, acı içindeki çoluk çocuk fotoğrafları insanın içine yumruk gibi oturuyor. Zaten avuç içi kadar 360 kilometrekarelik bir yere sıkışmış olan yaklaşık 1,5 milyon insan Ortadoğu'nun en güçlü ordularından birisinin saldırısı altında.
İsrail protesto ediliyor, Gazze’deki Filistinlilerle dayanışma bildirileri yayınlanıyor. Ama en çok ta “sivil halk”ın acıları, ızdırapları, yaralanmaları, ölümleri insanın yüreğini burkuyor. Hepimiz insanız ve bu imgelere insan yüreğinin dayanması güç ve olaya soğukkanlılıkla bakabilmek neredeyse olanaksız. Oysa “sivil halk” tanımı işleri savaşmak olan askerler için her zaman bir sorun olagelmiş. Vietnam’ın yeni yıl bayramı Tet günü, 31 Ocak 1968’de istilâcı ABD güçleri ve onların yerli işbirlikçilerine karşı Güney Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi (GVUKC - Amerikalıların deyimiyle Viet-Cong) Tet Saldırısı diye bilinen hücuma geçiyor. Yaklaşık 9 ay süren bu saldırı Vietnam’da Amerikan işgâlinin sonunun başlangıcı oluyor. İstihbarat GVUKC 48. taburunun Son My köyünün 4 yerleşim bölgesine çekildiği analşılıyor. GVUKC zaten halkla kaynaşmış durumda. Kimin “Viet-Cong” kimin “sivil halk” olduğunu anlamak olanaksız. 16 Martta 11. Amerikan taburu “evleri yakmak, hayvanları öldürmek, yiyecekleri imha etmek, kuyuları kullanılmaz hale getirmek ve “şüpheli” gördükleri kişileri öldürmek komutuyla My Lai adıyla bilinen bu yerleşim merkezlerine saldırıyorlar. Çoğu çocuk ve yaşlılar olmak üzere yaklaşık 500 kişi öldürülüyor. 21 yaşındaki bir Amerikalı asker Tom Glen’in ihbarı üzerine o zaman binbaşı olan sonraki ABD dışişleri bakanı Colin Powell olayı araştırıyor ve “savaşta arada sırada böyle korkunç şeyler oluyor ama yine de bunların kınanması gerekir” diyor. Olanların açığa çıkmasıyla Amerikan kamuoyu savaşa iyice karşıt olmaya başlıyor ve 30 Nisan 1975’te Amerika ve kuklaları devriliyor. Gerilla savaşının en önemli özelliği Mao’nun deyişiyle “gerillanın dost nüfus içinde sudaki balık gibi yaşayabilmesi”dir. Gerillanın alnında gerilla yazmadığı için gerilla ile çarpışan askerin kimin gerilla, kimin “sivil halk” olduğunu kestirebilmesi neredeyse olanaksızdır ve eğer asker savaşı kazanma konusunda ciddiyse “şüpheli” gördüğü her sivili de ortadan kaldırma durumundadır. Ama “sivil halk”ın öldürülmesi bugün bile savaş raconuna aykırı kabul edildiğinden asker bunu yaptığı zaman şimşekleri üzerine çeker, “eli kolu bağlanır” ve Vietnam’daki gibi sonunda savaşı kaybeder. Peki çoluk, çocuk, bebek, ihtiyar “sivil halk”ın öldürülmesine bunca karşı çıkan insanlar savaşta ölen –çoğu erkek- savaşçılar ve gönülsüz askerler için neden ses çıkarmazlar? Bu, bir yerde, bebekler, kadınlar ve ihtiyarlar öldürülmediği sürece savaşı mübah, kabul edilebilir bir olgu gibi görmek, göstermek değil midir? Sosyal demokratların “kapitalizm olsun, sömürü devam etsin ama bu kadar da acımasız olmasın” görüşü gibi savaş olsun, erkekler ölsün ama çocuklar, kadınlar, ihtiyarlar öldürülmesin demek hangi insanlığa sığar? Çocuklar, kadınlar, ihtiyarlar konusunda tüm dünya kamuoyunun duyarlılığını bilen Hamas gibi örgütler cephanelerini, roketlerini, içinde çocukların, kadınların, ihtiyarların barındığı evlere, çocukların gittiği okullara yerleştirirse ve sonra da “bakın, çocuklarımızı, kadınlarımızı, ihtiyarlarımızı öldürüyorlar” derse ne kadar inandırıcı olur? Üstelik bu örgüt, hedef gözetmeden İsrail’e roket yağdırmakta inat ederse İsrail’in “Yahova’ya şükür, gökten yağmur yağıyor” mu demesi bekenir? Hamas adıyla bilinen ve Mısır’da şeriat düzeni getirme çabasındaki Müslüman Kardeşlerin uzantısı olan ve 1987’de Şeyh İsmail Yassin’in kurduğu Hamas (İslâmî Mukavemet Hareketi), mazlum Filistin halkı için özellikle Türkiye gibi ülkelerdeki sempatiyi çocuklarını, kadınlarını, ihtiyarlarını feda ederek sağlamaya çalışıyor. Şiarı “hedefimiz Allah’a ulaşmaktır, liderimiz Peygamber, yasamız Kuran’dır, Cihad yolumuzdur, Allah yoluna ölmek en yüce umudumuzdur” olan bir kuruluş bu. Öldürülen ruhanî lideri Nizzar Riyyan 2001’de kendi oğlunu intihar bombacısı olarak Sina’ya gönderen ve “ateşkesin tek amacı nihaî savaşa hazırlanmaktır. Gerçek İslâm’ın Müslüman Ortadoğu’da bir Yahudi devletinin yaşamasına fırsat vermesi olanaksızdır. İsrail Allah’a yapılmış bir küfürdür” diyen bir adam. Gazze’deki Filistin halkının acılarıyla ağlayanlar sınır kapılarını açmadığı için Mısır’ı protesto ediyorlar. Diktatör de olsa, ülkesini kalkındırmaya çalışan ve Müslüman Kardeşler türü şeriatçıların ülkeyi ikinci bir Afganistan’a çevirmesini engellemeye uğraşan Hüsnü Mübarek Filistinlileri kurtarma uğruna ülkesini felâkete mi sürüklesin? Mısır İsrail’i tanıdıysa herhalde bunu Yahudileri pek sevdiklerinden değil, daha fazla kan dökülmesin diye yaptı. Evet, İsrail ABD’nin bir ileri üssü konumunda ve biliyoruz ki bir diğer ileri üs te Türkiye. ABD’ye karşıyız diyerek birileri Türkiye’yi mi bombalasın? Evet bugün İsrail, Filistinlilerin daha önce yaşamakta oldukları topraklar üzerinde kurulmuş ve Filistin halkı 60 yıldır acılar içinde kıvranıyor. Ama hangi toprak parçasına kim “burası benimdir” diyebilir? Tarih, her toprak parçasındaki nüfusun yüzyıllar boyunca sürekli değiştiğini göstermiyor mu? Tarih sayfalarında okuduğumuz “anlı şanlı” Malazgirt “zaferi” Türklerin başkalarının topraklarını işgâl etmesi olayı değil mi? Daha 200 küsur yıl önce Aborijinilerin yaşadığı Avustralya’dan, kızılderililerin yurdu olan Amerika’dan tüm beyazlar atılsın, denize mi dökülsün? Türkiye’den Türkler mi atılsın? Çocuklar, kadınlar, ihtiyarlar öldürülmesin derken sosyal demokratlar başkalarının öldürülmesine yeşil ışık yaktıklarını ne zaman farkedecekler? Dünya Yahudilere de, Filistinlilere de yetecek kadar büyük, nimetleri hepimizi doyuracak kadar bol. Yeter ki her insanı kardeş görelim, silâh fabrikatörlerinin kârlarını artırmaları için kardeşlerimizi öldürmeyelim.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|