A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

NİJERYA - LAGOS

Kategori Kategori: Anılar | Yorumlar 3 Yorum | Yazar Yazan: Pınar Özkan | 30 Aralık 2008 08:15:09

Sabah 04.00. Uçuşa zinde gitmek için erkenden yatağa girip papatya çaylarıyla kendimi uyuttuğum gecenin sabahı. Odamın bulunduğu otel katında güm güm seslerle uyanıyorum. Birileri hızlı hızlı yürüyor, koşuyor, üstüne "şişşt" uyarıları, gülüşmeler. Sabahın bu saatinde kim bunlar böyle?


Yataktan fırladığım gibi kapıyı açıp koridora çıkıyorum. Koridorun sonunda üniformalı, sırt
çantalarını ve başlıklarını takmış askerler asansörün başında. Sesleri anında kesiliyor. Hepsi birden bana dönüyor. 
 
Afrika motifli pijamalarım, tepemde yelpaze gibi açılmış kıvırcık saçlarımla onlara doğru yürüyorum.  
 
Utanmıyor musunuz ya sabahın köründe bu kadar gürültü yapmaya?
 
Affedersiniz. Dikkat ettik... Yine de oldu işte!
 
Belli ki tembihlenmiş kibar hallerinden kuvvet alarak üstüme vazifeymiş gibi bir daha soruyorum.
 
Bu saatte nereye böyle?
 
Asansöre doluşurken biri, gece kulübüne, biri Çin restoranına, bir diğeri kumsalda yürüyüşe diyor,
Asansörün kapısı kapanıyor.
 
Bunlar geçen hafta gelip otele yerleşen Fransız ve Amerikalı askerlerin ta kendileri! Onları sivil giysileriyle görmüş birkaçı ile oturup sohbet bile etmiştik.  İçkiyi fazla kaçırmış olanlardan biri komşu Kongo' nun başındaki diktatörün devrilmesi için destek vermeye geldiklerini söylemişti . Yanındaki arkadaşı da diktatörün yerine geçecek yeni başkan adayı Kabila için kadehini kaldırmıştı. Demek şimdi o desteği vermeye gidiyorlar!
 
Odama dönüp uyumaya çalışsam da olmuyor. Günün ağarmasıyla sıcak ve nem basıyor. Havalandırmayı açiyorum. Tam dalmak üzereyken çalar saatim ötüyor. Uykumu alamadım. Askerlere bir kez daha sinirlenip duşa atıyorum kendimi.
 
Uçuşun kokpit ekibiyle kahvaltıda buluşuyorum. Meksikalı Kaptan Grako ve
pilot arkadaşlarıyla 3 yıl boyunca Türkiye Almanya Karaipler uçuşları yapmıştım. Ailelerimizden çok birbirimizi görüyorduk, biz de aile gibi olmuştuk. Kahvelerimizi içerkenGrako'ya askerleri şikayet ediyorum. O da aynı düşüncede:
 
Otel asker kaynıyor. Benim bulunduğum katta Güney Afrikalı uçuş ekibi de kalıyor. İçip içip gürültü yapıyorlar. Rahatsız oluyorum.
 
Grako,  ama Afrikalılar pek içki içmiyorlar ki?
 
Kulağıma eğiliyor.  Bunlar Afrikaans, beyaz olanları..
 
Bekleyen ekip arabasına üçümüz yerleşiyoruz. Mandela'nın ülkesi Güney Afrika Cumhuriyeti görmek istediğim ülkelerden biri.
 
Biz niye oraya uçmuyoruz?
 
Air Gabon Johannesbourgh'a uçuyor, onu da filodaki Boeing 747 ile yapıyor.Acaba pass bileti istesek verirler mi? Üstelik jumbo ile oraya uçmak keyifli olur.
 
Sorarız, diye yanıtlıyor Grako.
 
Apronda bizi bekleyen uçağımıza çıkıyoruz. Gelen ekiple karşılaşmıyoruz. Onlar otele doğru yola koyulmuşlar bile. Uçak temizlenmiş, catering yüklenmiş, hazır. Bugünkü uçuşun amiri tanıştırıyor kendini, 50 yaşlarında Fransız bir kadın. Yakıt alımı bitmiş, yolcular her an gelebilirler.
 
Uçağımız Nairobi'den geliyor. Uçuşumuz önce Senegal ardından Nijerya.Dakara gidecek transit yolcularımız var. Kısa toplantımızı yaparken Grako'nun sesi duyuluyor kabinde.
 
Pinar gelir misin lütfen?
 
Kokpite giriyorum. Grako yüzünü dönüyor masum ve acıklı bir ses tonuyla.
 
Dakar`a gidecek bir transit yolcumuz da kargoda var.
 
Hemen anlıyorum. Söyle, kedi mi köpek mi?
 
Şu an hava alması için uçağın altında duruyor, bakmak ister misin?
 
Birlikte aşağı iniyoruz. Kedi, köpek taşımak alıştığımız bir durum, onca işinin arasında aşağıya indiğine göre bu değişik birşey olmalı!
 
Merdivenlerden inerken son bagajları yükleyen yer personelinin ilersinde boşalmış konteynırların açığında oldukça büyük, tahtadan bir kafes görüyorum. Topuklu ayakkabılarıma, dar eteğime karşın  kafese koşuyorum. 
 
Aman Allahım!
 
Kafesin içinde dünya güzeli bir ceylan yavrusu duruyor. Yaklaşmakta olan Grakoya bağırıyorum:
 
Bu bir Bambi!
 
Çocukluğumda kitabını elimden düşürmediğim Bambi şimdi karşımda duruyor. Benekleri bile var. Ürkek, gözlerini açıp kapıyor. Heyecanımızı gören telsizli bir yer görevlisi kafesin kapısını açıp dışarıya çıkarıyor yavruyu. Başını okşuyoruz. Apronun uçak gürültüsünden korkmuş, bütün vücudu titriyor, bulunduğu yere siyah zeytin taneleri düşürüyor.
 
Grako'ya yalvarıyorum. Biliyorum bu kafes kabin için oldukça büyük ama içindeki hayvan küçük ve zararsız yolcuya panik yaratacak türden değil, belki kurallara aykırı ama ne olur kabin içine alalımbak nasıl da titriyor. Sen Kaptansın senin kararına kimse karışamaz.
 
Uçakta taşınacak canlı hayvanlarla ilgili kuralları her havayolu kendi belirler. Ancak sivil havacılık kriterlerine göre kabine alınabilir hayvanlar, küçük boy ve ev hayvanı olmak koşuluyla mutlaka sağlam bir kafes içinde bulunmalıdır. Bazı havayolları veya charter şirketleri kabine iki hatta üç tane kabul ederken bazıları ilk geleni alıp diğerlerini aşağıya (kargoya) yollarlar. Bunların dışında Kaptanın onayı önemlidir.

Kargo bölümünde canlı hayvanların konabileceği bir bölüm bulunmaktadır. Uçuş boyunca buraya sürekli oksijen ve ısı verilir. Kargoda taşınacak  canlı hayvanla ilgili bilgi ve evrakları yer personeli kaptana bildirmek zorundadır. Evraklar gidilecek ülkenin karantina kuralları için önemlidir. Karantina kuralları ise ülkelere göre değişmektedir. Bazı ülkelerde uçak iner inmez aynı gün yolcuya teslim edildiği gibi bazı ülkeler hayvanı bir süre karantinada tutabilir. 
 
Grako da Bambi’den gözlerini alamıyor. Tamam Pınar, diyor. Alın içeri.
 
Air Gabonun kafesteki ceylan için taşıma kuralını bilemiyorum ama kaptanımızın onayını aldı ya, konu kapanmıştır.
 
Yer personeli ile kafesi arka kapıdan içeri alıyor, son yolcu koltuklarını yatırıp zor da olsa yerleştiriyoruz. En arkadan 3 sırayı boş bırakıyoruz Bambi’miz rahat etsin diye. Meğer Senegal’de yer hizmeti veren şirket müdürünün kızına doğumgünü hediyesi gidiyormuş. Nairobi’deki müdürlerden biri yolluyormuş.
 
Bugün birinci sınıf yolcumuz yok tüm hazırlıklar tamamlandı. Kabin, kemer denetimleri yapıldı, ekip yerlerini aldı, pist başında bekliyoruz.
 
Motorlarımız tüm gücüyle çalışıyor, bu kez hızlı başlıyoruz koşmaya, hemen burnunu kaldırıyor uçağımız, iniş takımlarının kapanmasıyla beraber ‘no smoking’ ışıkları sönüyor.
 
Düz uçuşa geçtikten sonra  Bambi’yi görmeye arkaya gidiyorum. Bacaklarını katlayıp oturmuş, sakin görünüyor, bir süre hayran hayran seyrediyorum bu sevimli güzelliği.
 
Kokpite içeceklerini verirken Grako soruyor.  
 
N`apıyor bizim Bambi?
 
Selamı var, sana teşekkür ediyor.
 
Sırıtıyor Grako.  
 
Zaten uçakta sen varken kargoda hayvan taşımak olası mı? O uçuşu zehir edersin bize. Oksijeni verdiniz mi? iyice ısıttınız mı? Türbülansa girmeyin! Sallamayın!!
 
Yanındaki pilota dönüyor. Biliyor musun, Pinar’la yaptığım Türkiye Almanya ucuşlarında Almanlar’ın yanlarında götürdükleri yavru Türkiyeli kedileri kabine almak için kavga verirdi. Uçuş boyunca kediyi götüren Alman yolculara özel bir ilgi gösterir, inerken de kedilerimize iyi bakın ha  diye  tembih ederdi.

Sözü ben alıyorum.

Bir defasında kapılar kapandıktan sonra kargoda bir köpek yavrusu taşıyacağımızı öğrenmiştim. Alman yolcu İsmail adını takmış köpeğe. Aman ne çok üzülmüştüm, kimbilir nasıl yalnızlık hissediyordur, minicik kafesde, çok tuhaf bir yerde nasıl korkuyordur diye Grako’nun başının etini yemiştim. İndikten sonra Grako anonsunda  İsmail’e çok iyi baktık, rahat geldi demişti, bütün yolcular da gülmüştü.
 
Kabinde yemek servisi başladı. Amiri önde bırakarak yardım etme bahanesiyle Bambi’yi görmeye arka kısma gidiyorum. Kafesine otlar konmuş. Meyveler kesip veriyorum, ne de olsa o da parası ödenmiş bir yolcu. Ancak verilenlere dokunmuyor. Gözleri gerçekten söylenildiği gibi olağanüstü güzel, tüylerinin deseni ise sanki özenle çizilmiş.

Uçuşumuz rahat geçiyor. Dakar havaalanına yumuşak bir iniş yapıyoruz. Yolcularımızı uğurladıktan sonra yer görevlileri kafesi aşağıya indiriyorlar.
 
Hoşçakal Bambi, umarım sana iyi bakarlar...
 
Her zaman takım elbiseyle görmeye alıştığımız, yer hizmetlerini yürüten şirketin müdürü Mösyö Mukudu, yerel Senegal giysileri içinde merdivenlerden yavaş yavaş yukarı çıkıyor. Yaklaştıkça bir tuhaflık olduğunu farkediyorum. Son bir aydır ortalarda görünmüyordu, ne kadar da zayıflamış. Bambi onun kızının hediyesiymiş. İçime su serpiliyor.
 
Merdivenin tepesine ulaştığında, her zaman yaptığı gibi nazikçe hepimizin elini sıkıp kokpite giriyor. Kısa bir süre kaptanımızla konuşup yine yavaşça merdivenden inip, havaalanı arabasına binip gidiyor.
 
Grako'ya soruyorum hemen.
 
Mösyö Mukudu'nun nesi var? Niye böyle zayıflamış, hasta görünüyor?
 
AİDS hastası, bilmiyor muydun?
 
Çok şaşırıyorum. Grako önünde açık el kitabını karıştırırken devam ediyor.
 
Afrikada olduğunu unutma! Hergün taşıdığımız bu yolcuların bazıları ya AİDS  hastası ya da taşıyıcısı.
 
Kabinde hazırlıklar yapılırken ön yolcu koltuğuna oturup dışarıya bakıyorum. Mösyö Mukudu'nun geldiğimiz ilk aylardaki sağlıklı, yakışıklı, neşeli hali gözümün önüne geliyor.
 
Uçakaltı denetiminden geri geliyor Grako.   Hazır mısınız? Yolcuları alalım mı?
 
Halim hoşuna gitmiyor.  Hadi Pinar! Canlan biraz. Dünyanın en tehlikeli havaalanına uçacağız şimdi.
 
Tamam kaptanım herkes öyle diyor ama ben birkaç kez Lagos'a uçtum. Hiç de öyle görünmedi. Üstelik Türk olduğum için yer personeli ilgi gösterdi, duty free de indirim bile yaptılar.  Satış yapanlar Fenerbahçe diye bağırıyorlardı. Ben de  ‘Utche ya Utche!’ diye bağırıyordum.
 
Sanki her Nijerya’lının hayalini Türkiye süslüyordu. Grako kokpitteki koltuğuna otururken arkasından sesleniyorum
 
Lagos'a Air Gabon olarak değil de Türk Hava Yolları olarak iniş yapalım! Bak gör, bize nasıl iyi davranırlar. Kuleyle bir sorun olursa Fenerbahçeli olduğumuzu söyle!
 
Yolcularımız gelmeye başladılar, karşılama yapıp yerlerini gösteriyoruz. Bir kısmı Lagos'a gidiyor, kalanını Abijan'a götüreceğiz. Yatımız Fildişi-Abijan'da olacak.
 
Güleryüzlü Senegal'li yer personelinden uçak evraklarını teslim alıyorum, kapıları kapatıyoruz. Uçağımız her zamanki formunda, güzel bir kalkış yapıyor. İki saatlik bir uçuş bu. Hızlandırılmış yemek ve içecek servisimizi tamamlıyoruz.
 
Kokpitin inmeden onceki kahvelerini hazırlarken Fransız kadın Amir ile sohbet ediyoruz. Pek konuşkan sayılmaz. Bardak çıkarırken soruyorum. Sen mösyö Mukudu'nun hasta olduğunu biliyor muydun?
 
Kahve şişesini açarken yanıtlıyor.  Altı yıldır Air Gabon'da calışıyorum. Afrika'da saklamazlar, kanser gibi algılanır. İlk kez AİDS'li bir insanla mı karşılaşıyorsun? Zamanla daha cok duyacak, alışacaksın.
 
Altı yıl onu Afrika'da tutan şey ne olabilir? Gülümsüyorum. Herşeye rağmen Afrika'yi seviyorsun sanırım.
 
Küçük yüzünde iri gözleri var. Bana dönüyor, duraklıyor biraz.  Yılda iki kez  ailemi görmeye Fransa'ya gidiyorum. Çok sürmüyor, buraya dönmek için can atıyorum.
 
Gerçekten mi?
 
Evet öyle. Bilmiyorum biraz değiştim galiba.
 
Susuyor. Sanki kendine sakladığı birşeyleri var. Amir kadının yüz çizgileri, gözleri, bakışları çok şey görmüş, gördüklerinin içinde kaybolmuş gibi.
 
Alçalmaya başlıyoruz. İniş hazırlıklarını tamamlıyor kokpite bildiriyorum.
 
Kabin ekibi iniş için hazır
 
Kaptanımızın güzel inişine yolcular geleneksel alkışlarıyla yanıt veriyor. Bu alkışları seviyorum, özellikle Afrikalıların değişik bir el çırpışları var.  Yaşasın geldik! gibi bir çocuk sevinci içindeler.
 
Pisti terkedip park etmek üzere apronda ilerliyoruz, birkaç park etmiş uçağı geçtikten sonra terminaldeki numaralardan birine giriş yapmak için hafifçe sağa kıvrılıyor uçağımız ve aniden fren yapıp geri çıkmaya başlıyor. Bir tuhaflık var.
 
Yavaşca kokpite süzülüp arka koltuğa oturuyorum. Eğilip, biraz önce park etmekten vazgeçtiğimiz yere bakıyorum. Şerit çekilmiş, kapalı işareti konmuş. Kuleyle konuşuyor Grako, söylediklerini iki kez yineliyor.  
 
Peki şimdi 12 numaraya gidiyorum, orada bir sorun yok değil mi ?12 dediniz, anlaşıldı.
 
Verilen yeni park numarasına doğru ilerliyoruz, numarayı görünce sağa kıvrılıyoruz, kapalı  işaretine benzer herhangi birşey görünmüyor ama o numaraya bağlı körüğün başında yer personelinden hiç kimse yok. Yaklaşmaya devam ediyoruz. Grako aniden fren yapıyor!
 
Hayır olamaz!
 
Önümüzde tek kişilik koltuk büyüklüğünde, bir çukur var. Grako, yavaş yavaş ve bastıra bastıra önümüzde büyük bir çukurun olduğunu anlatıyor kuleye.
 
Çukurun olduğunu bilmiyorsunuz! Hııımmm.... Peki, niye gülüyorsunuz?  Şimdi ne yapıyoruz, söyler misiniz?
 
Yeni bir numara veriliyor kuleden, geri çıkıp oraya yöneliyoruz bu kez. Neyseki düzgün, girip park ediyoruz.Yuvarlak camdan dışarıya bakıyorum, körük başında kimse yok. Bir 10 dakika bekledikten sonra iki yer görevlisi gelip körüğü yanaştırıyor.  Ön kapıyı açıp yolcularımızı uğurluyoruz. Grako kokpitten çıkıyor.
 
Transit yolcular uçakta kalsın, temizlik almayalım. Hemen yeni yolcularımızı alıp kalkalım.
 
Hava çok sıcak, motorlar çalışmadığı için havalandırma  (APU- yedek güç ünitesi) bağlanıyor uçağa.
 
Nijeryalı yolcularımızı karşılıyor, yerlerine yönlendiriyoruz.  Büyük bulunan bagajlar ve bebek puşetleri uçağın kapısında yolcuların elinden alınıp, körük içinde kenara ayrılıyor. Bazı yolcular itiraz ediyor.  
 
Geçen sefer körük içinde unuttular, lütfen uçağa yüklendiğinden emin olun. Sonra kayboluyor valizlerimiz.
 
Kokpitten çıkan kaptan da katılıyor karşılamaya. Bir yolcu yer görevlisiyle kavgaya tutuşuyor, yer görevlisi adamın sırtına vurup itekliyor, uçağa adımını atan yolcu dönüp birşeyler söylüyor. Yer görevlisi kapıya doğru hışımla yürüyor, döğüşecek gibi bağırışıyorlar. Kaptan araya giriyor.
 
Bir dakika lütfen, şu an benim uçağımdasınız. Benim yolcuma bu şekilde davranamazsınız! Anlaşıldı mı?  Grako bize dönüyor.  Valizlerin aşağıya yüklenilmesini izleyin, bırakılan valiz olursa bana bildirin. Kokpite dönüyor.Grako'yu ilk kez bu kadar sinirli görüyorum.
 
Yolcular yerleşiyor, sayım yapıyoruz. Havalandırma uçaktan ayrılıyor, kapıları kapatıyoruz. Bir süre uçakta hiçbir hareket olmuyor, geri itilip motor çalıştırmamız gerekiyordu.  Kabin ısınmaya başlıyor. Merak edip kokpite giriyorum. Kaptan motor çalıştırma için kule ile konuşuyor. Kuledekiler sorun çıkarıyorlar, hemen kalkamayacağız. Grako soruyor.
 
Kabin içi sıcaklığı nasıl?
 
Çok sıcak oldu.  
 
Grako kuleden tekrar havalandırmanın takılmasını istiyor.
 
Anlayamadım.  APU  görevlisi yemek molasında mı?
 
Derin bir nefes alıp sakin konuşmaya çalışıyor.
 
Nereye gitti? Bulamaz mısınız? Hımm... Nerede olduğunu bilmiyorsunuz! Rica ediyorum sizden lütfen görevliyi bulur musunuz!
 
Hepimiz sırılsıklam ter içindeyiz. Kabine çıkıp arkaya doğru yürüyorum, yolcular ellerinde uçak broşürleri, yelpaze olarak  sallıyorlar. Şikayet eden, sinirli davranan yok, ya sıcağa alışıklar ya da böyle bir muamele görmeye! Bir kaç kişi çekinerek su istiyor. Kabin ekibi su servisi yapıyor.
 
Tekrar kokpite dönüyorum. Pilotlar başlarında kulakları, kuleden haber bekliyorlar. Ya APU bağlanacak ya da kalkış verilecek ancak hiçbir hareket yok. Kapılar kapalı öylece bekliyoruz.

Amir geliyor.
 
Kaptanım kabinin içi çok sıcak oldu, bebekler ağlıyor, nefes almakta zorlanıyoruz.
 
Kaptan kulaklığını indirip tekrar konuşuyor.
 
Uçağın içi çok sıcak oldu. Yolcularım çok zor durumda.Yalvarıyorum size birşey yapamaz mısınız? Öyleyse körüğü yanaştırın, terminale alalım yolcuları.
 
Kuleden ses yok!
 
Biraz daha zaman geçiyor. Sonunda motor çalıştırabileceğimiz söyleniyor! Uçak geriye doğru itilirken motorlar çalışmaya başlıyor. Geri çıkıp piste doğru ilerliyoruz. Kabinde hafif hafif serinlik hissediliyor, soğuk havlu servisi yapılırken anonsumuz duyuluyor:
 
Sayın Yolcularımız, Air Gabon'un Abijan'a gitmekte olan AG 130 uçuş numaralı Boeing 767 uçağına hoşgeldiniz. Kaptan Grako uçuş süremizi 1 saat 50 dakika, uçuş yüksekliğimizi ise yaklaşık 10.000 metre olarak vermektedir. Şimdi lütfen kalkış için kemerlerinizi bağlayınız. Koltuk arkalıklarınızı dik ve masalarınızı kapalı duruma getiriniz. Kaptan Grako ve ekibi adına geç kalkışımızdan dolayı özür diler, iyi uçuşlar dileriz.
 
Bir soğuk havlu da kendine alıp, yerime oturuyor, kemerimi bağlıyorum. Uçağımız kalkış için yavaş yavaş piste doğru ilerliyor. Oturduğum yerden hafifçe eğilip yolcularımıza bakıyorum... Sevgili Afrikalı yolcularıma... Onlar için üzüntü duyuyorum.
 
Kabinde tam bir sessizlik hüküm sürüyor. Ne çocuk ağlaması, ne insan gürültüsü, ne de bir konuşma...Sadece iniş takımlarının asfaltta çıkardığı ses duyuluyor...

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 4 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

Beatrice Selma Berkman { 13 Ocak 2009 12:27:50 }
Sevgili Pinar,
Bugun butun yazilarini okumaya bitridim ve seni tebrik ediyorum.
O degerli gunlugun sayesinde bizlere bunlari aktarabildin icin,TESEKURLER.
Kendine cok iyi bak,yazmaya devam et ve seni uzecek bir sey olursa,TEGELLE !
Selma
Beatrice Selma Berkman { 13 Ocak 2009 00:20:46 }
Pinarcigim,Bamako yazini zevkle okuyup biranda Bamakodaki Sofitel''''''''in anilari geldi aklima.O ne gunler....
Yazi kalitesiiile ilgili soyleyecegim tek kelime var
o da SASIRMADIM!!!!
Keske Caribbean ve Gender hatiralarida yazsan !
Ocak 1994''''''''te Canadada senin,benim ve Nilgunun cok guzel anilarimiz var,hele sen o degerli gunlugune yazmaya calisirben Nilgun ve ben seni rahat birakmiyorduk ve sen kacisini tuvalette buldun.
Seni   ozlemle uzaklardan opuyoruz
Selma, Tolga ve Hasmet Berkman
Ela Uluhan { 05 Ocak 2009 13:55:25 }
İnsanın yeniden, yeniden okuyası geliyor.

Seni bütün bunları kaleme almaya kim ikna ettiyse sağ olsun, var olsun.

Ellerin, aklın, belleğin dert görmesin Pınar.
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git