|
Cennet Beklesin - Ahmet Amca ve İmam AhmetKategori: Hizan Köy Masalları | 0 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 23 Aralık 2008 16:22:24 Küresel Mali Kriz, küresel ısınma, hava kirliliği, belediye seçimleri, türlü türlü cinayetler, etnik köken deşmeler... . Sanki yaşamıyoruz da sürekli değişen bir takım rolleri kapış kapış oynuyoruz. Bu öykünün bunların hiç biriyle ilgisi yok. Olmasın değil mi? Aman olmasın!
Dağların onurlu, çileli, güzel insanlarına.... Geçenlerde Ahmet Amca rahatsızlandı. Ölecek sanıp İmam Ahmet’i çağırdılar. Başında Kur’an okusun diye. Ölümü öyle çabuk kabulleniyorlar ki. Ahmet anlattı. Bizim tatlı, konuşkan, hayatla hep barışık, bol çocuklu, çalışkan Ahmet Amca’nın yaşadığı ev, dedi Ahmet, gözlerini benden kaçırdı sonra, arkamdaki duvarda bir yerlere dikti, işte dedi, küçücük bir ev. Küçücük. Köylüler toplanmış Erkekler yine tütün sarıyorlarmış. Karısı kocasının hastalığına yanamadan konuklara hizmet ediyormuş. Okuldan gelen üç çocuk yere oturmuş, harıl harıl ders yapıyor, dört beş küçük çocuk bir köşeye dizilmiş, televizyon izliyormuş. Bana çay getirdi. Almak istemedim. O kadar çocuğa, hasta kocasına bakmak varken, bana çay getirmesi ağrıma gitti. Ama almasam bu kez beğenmedim de almadım diye üzülecek. Aldım, içtim. Gözleri doldu Ahmet’in. Bakışları hala arkamdaki duvarda, dönüp baktım, orada bir şey yok. Edip.... Sefalet tam olarak bu evde. Birbirlerinden bir de köşedeki eski televizyondan başka hiç bir şeyleri yok. Bu adam ölse, karısı, çocukları ne yapacak! Ahmet Amca’nın ilk iki hanımı doğumda ölmüş. Bu üçüncü hanımdan da şimdiden dört çocuk var. Ahmet Amca yaşlı ama beline çalışkan, gücü yerinde belli ki, karısı daha geçenlerde dördüncüyü doğurdu. Sanırım toplam 12 kadar çocuğu var Ahmet Amcanın. İki kızı gelin olmuş. Büyük oğullarından ikisi de İstanbul’daymış. Karısı,bu köyden mi, kimlerden bilmiyorum. Çok çocuklu yaşlı Ahmet amcaya üçüncü hanım gittiğine göre o da zavallının biri olsa gerek. Ben evlerine hiç girmedim. Gerek olmadı. Ahmet Amcanın üç çocuğunu okutuyorum. İki oğlan, bir kız. Gaybetullah ile Sağbatullah sınıfımın en zeki, en muzip, en öz güvenli çocuklarından. Onların üstün zekalı olduğunu düşünüyorum. Öğretilen her şeyi anında öğrenirler. Bu nasıl bir zekadır, kaynağı nerededir bilmiyorum. Bu iki oğlan üst sınıfların Matematik kitaplarını da alır, kendi başlarına çalışır, sonra gelip öğretmenim bize bunları niye öğretmiyorsun derler. Dalga mı geçiyorlar diye sınava çekerim, mahçup olurum. Bir de Gülsüm var. Türkçeyi daha yeni öğreniyor. Ama çok hızlı öğreniyor. Bu gidişle, sınıfları ikişer ikişer okuyacak. O abilerinden biraz farklı. Çok utangaç. Daha küçük ne de olsa. Eminim o da okula, bana alıştıkça yaramazlık yapmaya başlayacak. Korkak öğrencilerim olursa hata bendedir değil mi? Öz güvenli, yaratıcı, sorgulayan öğrenciler yetiştiremezsem ne işe yarar benim öğretmenliğim. Bu çocukların diğer tüm çocuklardan daha çok öz güvene, saygıya gereksinimi olacak. Ahmet amcanın çocukları şanslı yine de. O çocuklarını hiç dövmez. Ödevlerini yapsınlar ister. Gelip bana nasıl okuduklarını sorar. Çok sevgi dolu bir insandır. Başka bir çağdan başka bir dağdan gelmiş gibidir. Başında hep bir sarık vardır. Hiç çıkarmaz. Ha, bayramlarda ayrı bir sarık takar. Tertemiz, göz alıcı bir sarık. O da eskidir ya, Ahmet Amca da eskidir zaten, yakışır, görkem katar ona. Ne diyordum... Ahmet Amcanın evine hiç girmedim. O hep tarlada, bahçede çalışır, olmazsa katırla odun taşır. Gündüz evde olmaz o yüzden. Karısı da çok utangaç, anladığım kadarıyla tek sözcük Türkçesi de yok. Ahmet Amca bazan bize uğrar. Dizleri romatizmadan ağrır. Bir eliyle hep dizlerini ovar. Çoğu kez iki bastonla gezer. Bu köyün yollarında yukarı aşağı gidip gelebilmek için iki baston az ya... Bir yandan sigara sarar, öte yandan konuyu açar Ahmet Amca. Onun belli başlı konularından biri, önceki iki hanımın ahirette ne yaptığıdır. İmam Ahmet sevmez böyle konuları. Ahmet Amca ısrarla sorar. Bana diyorlar ki, ben üçüncü karıyı almasaydım, benim önceki karılar cennete gidecekti, ama şimdi gidemezlermiş. Kimsenin cennete gidişinin garantisi yok, diyor imam. Bize ahlaklı olmak, ibadetimizi yerine getirmek düşer. Gerisini Allah bilir. Ama, diyor, Ahmet Amca, ısrarla. Bu karılar doğururken öldü. Aha bu üçüncü de gidici gibi. Ben ne yapayım karısız. Aha bu karılara da yazık oluyor. Bunların cennete gitmesi için ne yapayım? İmam yanıt vermiyor. Ben gülümsüyorum, o kızıyor. Böyle sorularla gelmeyin bana, diye kafasını duvara çeviriyor yine. Ahmet amca keyifleniyor iyice. Gözlerinin içi hep güler zaten. Onu sevdiğimizi, saydığımızı bilir, darılmaz bize. Bir yandan derin bir nefes çeker sigarasından, sonra kopkoyu bir duman salar odaya, ışıl ışıl gözlerle yine sorar. Ama imam da inatçıdır, doğru bildiğinden şaşmaz. Çok eğitimlidir, aydın bir imamdır da ondan. Halkı kandırmak, oyalayıp avutmak istemez. Bu köyü, çalışkan, saf köylüyü çok seviyor. O da iki yıldır burada. Maraş’ın bir köyünden gelmiş. İmam Hatip’de okumuş, sonra benim gibi kamu çalışanı olmak için sınavlara girmiş, Bitlis’i istemiş. İlk sırada Ağılözü varmış. Böyle evrak işlerinden hoşlanmaz Ahmet, uğraşmamak için ilk köyü işaretlemiş. Şans diye buna derim işte! Ya bambaşka bir imam gelseydi. Bu köyde, bu çalışkan ama tutucu, akıllı ama saf, bilgiye aç ama inatçı insanlarla ben ne yapardım! Köylü de çok saygı duyuyor imama. Zaten, bu köylerde herkesden herşeyden önce imam gelir. Ama bizim köy yalnızca saygı değil büyük sevgi de duyar imama. Onun aydınlık yüzü gibi temiz bir ruhu, ruhu gibi de pırıl pırıl bir kafası olduğunu bilirler. Hep ütülü gömlekli, pantalonlu, temiz traşlıdır bizim imamız. Camiyi tek başına boyadı, temizledi. Okulun ilk bilgisayarını cebinden aldı. Kızları okutsunlar, karılarına iyi davransınlar diye vaaz verir. Her ezana camiye iner. Cenazeye çağıran her köye yaya bile olsa gider. Bu kez Ahmet Amcanın evine çağırdılar. Ölecek diye. Öyle hazırlar ki ölüme. Güneşin doğuşu ile batışı gibi. Şu dağların üstünden bulutların geçişi, karların ağır ağır kalkışı gibi hayatları. Ölümleri... Uzatmadan. Gitti imam Ahmet. Başında Kuran okudu. Gülümsemiş Ahmet Amca. Elini tutmuş imamın. O zaman bir irkilmiş imam. Ölecek diye değil. Ya cennete mi cehenneme mi gideceğini sorarsa, ya hangi karısının yanına gideceğini sorarsa... Ölmek üzere olan adama ne desin? Ölmedi Ahmet Amca. Başında sarığı dereye iniyor katırla, odun getirmeye. Bana kalırsa cennet biraz daha bekleyecek, önceki karıları da. Ahmet Amcanın daha bu dünyada çok işi var. Önce Gaybo ile Sağbo’yu, Gülsüm’ü büyütecek, okutacak. Kimbilir belki bir karı daha alacak, yeni zeka tohumları atacak. Cennet daha beklesin. Böyle konuştuğumu imam Ahmet duymasın!
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|