A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

TURGUT ZAİM

Kategori Kategori: Kültür/Sanat | Yorumlar 5 Yorum | Yazar Yazan: Cemil Eren | 06 Aralık 2008 14:14:22

Ressam olmaya karar verdiğimde kendime seçeceğim ideal öğretmen Turgut Zaim olmalıydı. Onunla çalışma olanağı bulabilir miyim diye aklımdan geçirmiştim. Turgut Zaim, Devlet Tiyatro ve operasında harika dekorlar yapıyordu. Bense askerlikten ayrılma çabaları içinde, resimleri bir kez Devlet Resim ve Heykel Sergisinde yer alma olanağı bulmuş bir gençtim. Ve onun yaptığı resimlere hayrandım.

Alman mimar Bonatz’ın çizgileriyle Sergi Evinden Opera binasına dönüşen nefis yapıda, opera izlemeye gittiğimde Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Cemal Tollu’nun fresklerine hayran hayran baktıktan sonra salonda Bonatz’ın yumuşak ve sıcak dekorasyonu içinde onur locasında Zeki Faik İzer’in balerinlerini uzaktan görüp, sahnenin çelik perdesi üzerine yağlı boya ile perde büyüklüğünde gerçekleştirilmiş Levni’nin dansözlerine bakmak büyük bir ayrıcalık gibi  gelirdi bana. Antraktta Turgut Zaim’in Orta Oyunu, Bedri Rahmi’nin Köy Kahvesi tablolarını izlerken resmin ne denli yaşamın öz sularından biri olduğunu düşünür, ikinci perde için son zil çaldığında kendime gelir salona koşardım.  Konserler, operalar ve resim beni büyülerdi. Fuayedeki resimlere bakarak resmin sırlarını çözmeye çalışırdım.  Onlar gibi resim yapabilmek için boyayacak çok tuvallerim ve de öğrenecek çok şeylerim vardı.

Olaylar öyle gelişti ki benim hayalim iki yıl sonra gerçekleşti. Devlet Tiyatrolarında Turgut Zaim’le çalışmaya başladım. Daha ilk gününden sevmiştim tiyatroda çalışmayı, bazı günler gece yarılarına kadar seve seve çalışırdım. Denizciler caddesinde tek odalı bir evde oturuyorduk ve çok mutluyduk; Barış henüz bir yaşındaydı. Boş saatlerimde kulisten provaları seyrederdim. Opera provalarını izlemek, balerinlerin çalışmalarına tanıklık etmek anlatılmaz bir mutluluktu.

İşte şimdi, beyaz baş örtülü Yörük kadınlarında ve eşeklerinde görülen badem gözlerin ressamı  Turgut Zaim’le aynı atölyede çalışıyordum. Yalnız Turgut Zaim değil, dekoratör Tarık Leventoğlu ve mimar- dekoratör Sabih Kayan’ın hazırladıkları dekor eskizlerini Hüseyin Mumcu ile sahneye uyguluyordum. Operanın arka tarafında iki katlı bir yapıda, alt katta marangoz, demirci; üst katta dar dekoratör odası, butafor * ve bizim çalıştığımız büyük bir atölye vardı; atölyenin pencereleri Gençlik Parkına bakardı.

Atölyede bulunduğum saatlerde benim elimde yapmakta olduğum bir iş yoksa Turgut Zaim’i dikkatle izler, onun yaptıklarına bakarak bir şeyler öğreneceğimi sanırdım. O oralı olmaz çalışmasını sürdürürdü.  Dekor çalışmaları dışında resim yaptığı da olur, guaşla çalışır, ‘’Filanca bir resim istedi de ona yapıyorum’’ derdi. 

Küçük resimlerin dışında atölyede resim yapmazdı. Onları yaparken suskun olur; zaman zaman da bir şeyler anlatırdı. Ben yeni olduğum için pek bir şey sormazdım, daha çok Hüseyin Mumcu konuştururdu onu. Mumcu benden birkaç yıl önce girmişti tiyatroya. Ertuğrul Muhsin’in genel müdürlük yaptığı yıllarda başlamıştı. Adını gazetelerden anımsardım, karikatür çizdiği yıllardan. Çizdiği karikatürlerden başı derde girmiş de onun için mi tiyatroya girmişti!  Dekorları birlikte boyarken ilginç fıkralar anlatırdı; onunla çalışmayı severdim, hiç kıdemlilik taslamaz, arada bir tiyatro dedikodularından söz ederek çalışmamızı canlı tutardı.  Ertuğrul Muhsin’in yönetimini hayranlıkla anlatır nasıl az parayla dekorlar yaptırdığının örneklerini sayardı.

“Osman boyaları ısıt” diye seslendiğinde, Kayserili boyacımız Osman gülerek koşar onun dediğini hemen yapardı. Sıcak tutkallı boyayla çalıştığımızdan işimizi bitirmeden boya katılaşır yeniden ısıtmak gerekirdi.  Biz boyahanede çalışırken üstümüzde bulunan sahneden opera çalışmalarının sesleri gelir bir kemanın romantik seslerini duyardık. Hüseyin Mumcu’nun yorumu gelirdi ardından. Keman sanatçısı bir balerine aşıktı, aşkını dile getiriyordu...

Atölyenin penceresinden Gençlik Parkında gecelemiş alkol bağımlılarını gösterirdi Mumcu. Bir keresinde bir küçük şişeye doldurduğumuz mavi ispirtoyu iple sarkıtmıştık da aşağıdaki bağımlı sevinerek alıp gitmişti.

Parkta başıboş eşekler dolaşırdı. Bir dişi eşekle sıpasını çizmiştim  O küçük desenden yıllar sonra yaptığım yağlı boya resmi Sidney’de yaşayan tiyatro ve sinema oyuncusu, şair dostum Nihat Ziyalan’a göndermiştim.

Turgut Zaim’in eşekli resimlerinde esinlenerek eşek üzerinde bir köylü resmini yapmaya başlamıştım. Mumcu da ’ hocam bak ne güzel oldu’ diye hocaya göstermişti. Hoca şöyle göz ucuyla bakmış bir şey dememişti; beğenmediğini anlamıştım.

Pek boş kalmıyordum, ya atölyede maket yapar ya da boyahanede dekor boyardım.  Turgut Zaim veya Sabih Kayan’ın yaptıkları dekor eskizlerini sahne ölçülerine uygulayarak çizimlerini yapar çizdiklerimizi marangozhaneye verir panoları yaptırırdık. Boyacı Osman da bezlerini gerer boyanmaya hazır olarak boyahaneye getirir, yere yatırırdı. Süpürge gibi büyük badana fırçalarıyla eskizlerdeki renklere uygun olarak boyardık. Boyanmış pencere, duvar ve kapılar sahneye taşınır dekorcular tarafından oda veya salonlar sahnede yerlerini alırlardı. Duvarlara asılacak resimleri de sahne perspektifine uygun olarak yapılmış tuvallere yapardık. Çok kez bu resimler klasik üslupta olurdu, onları ben hallederdim.  Bir dekorda havada bulutlar vardı, beceremeyince Turgut Zaim eline fırçayı alıp nasıl yapacağımı göstermişti; fırçadan düşen bir kılı da nasıl alacağımı ondan öğrenmiştim. Fırçayı yukarı doğru ters sürünce, fırçanın kılları düşen kılı alıverirdi. Şimdi resim yaparken ne zaman kıl düşse fırçamdan Turgut Zaim’i anarım… Butafor Ziya Beyden de fırçanın sapının ucundan tutarak çalışmanın fırçaya egemen olmayı sağlayacağını öğrenmiştim, fırça tutarken hep aklıma gelir.

Turgut Zaim veya Hüseyin Mumcu’nun arkadaşları gelirdi zaman zaman, Eşref Üren, Zühtü Müritoğlu, Altan Erbulak anımsadıklarım arasındaydı.  Bazı tiyatro sanatçısı hanımlar Turgut Zaim’den küçük küçük dekoratif isteklerde bulunur, o da elinden geldiğince savsaklamaya çalışırdı. Turgut Zaim’den umudu kesenler Sabih Kayan’a giderlerdi, o sabırla yerine getirirdi isteklerini.

Ruhi Su ile Fidelio’nun provalarında tanışmıştım, baş oyuncuydu. Sahneyi gümbür gümbür dolduran bir sesi vardı. Balerin Kaya İlhan’la da kuliste çalışmalarını seyrederken tanışmıştık. Kaya İlhan beni büyük sinemanın üst katındaki çatı odasına çağırmıştı bir gün, gittiğimde Ruhi Su da oradaydı.

Sonradan Amerika’ya göç eden ünlü kemancı  Erdoğan Çaplı’nın ve yine ünlü virtüöz  Fethi Kopuz’un nasıl çalıştıklarını izlemek düş gibiydi… Tiyatronun bir teknik müdürü vardı Milano’lu Alberto Milano, kulis kaçamaklarımda ona rastlamaktan çekinirdim. Milano, Turgut Zaim’e Tenor Nevzat Çidamlı için “Harika ve az bulunur renkte bir sesi var, kendisini iyi kullanırsa bir Benjamino Gigli olabilir.’’ derken  ben de yanlarındaydım.

Eğitimini İtalya’da yapmış, Devlet Tiyatrosunda uzun süre dekorlar yaptıktan sonra yine İtalya’ya gitmiş Tarık Levendoğlu’nun dönmesi bekleniyordu.  Bir gün çıkıp geldi, orta boylu, tıknaz, enerji dolu bir kişiydi. Gelir gelmez işlere el koydu, tiyatro daha bir canlandı. Atölyemize gelen giden çoğaldı. Adalet Ağaoğlu ile Sevim Kayan ortak bir oyun yazmışlardı. Oyunun adı Bir Piyes Yazalım’dı. Oyunu Ulvi Uraz sahneye koyacak, Tarık Leventoğlu da dekorunu yapacaktı. Tarık Leventoğlu yaptığı dekor eskizinin maketini istedi.  Maketin yapımını bana verdi. Maketi görmek için yönetmen Ulvi Uraz sık sık atölyeye geliyor ve istediği değişiklikleri, Leventoğlu’nun da onayı ile gerçekleştiriyordum.  Adalet Ağaoğlu ve Sevim Kayan da makete bakmak için geliyorlardı.

Turgut Zaim, baharda Panama kumaşından yapılma spor açık mavi renkli bir elbise giyer, kolunda da trençkotu olurdu, ayakkabıları hep mokasendi.  Tiyatroda işi kalmamışsa ceketini giyer,  trençkotunu koluna alır, bana seslenirdi.

Haydi gidelim.

Saat daha beş olmadı.

Boş ver, yürü.

Tiyatronun arka kapısından çıkar Posta caddesinde Kürdün meyhanesine giderdik.  Eşref Üren ya gelmiş olur ya da az sonra gelirdi. Birer bardak kırmızı şarap ısmarlar sohbete dalardık. Daha çok onlar konuşur ben dinlerdim. Şarabın bardağı 25 kuruştu, Turgut Zaim ikinci bardağı içmezdi, cebinde bir bardak şarap ve otobüs parasından başka parası olmazdı. Kürdün meyhanesi  akşama doğru dolardı, türünde tek meyhane olduğu için sanatçılar, şairler, yazarlar, gazeteciler hep oraya gelirdi. Ankara’nın entellektüellerinin buluşma yeriydi. Cahit Sıtkı Tarancı’yı da orada gördüğümü anımsıyorum.

Turgut Zaim evine gidince ben Eşref Ürenle bir süre daha otururdum meyhanede. Daracık meyhane sigara dumanı ve şarap kokusuyla dolar nefes alınmazdı.  Benim tiyatroya girişimi de Eşref Üren ve Turgut Zaim’le orada planlamıştık.

Turgut Zaim, keyifli bir gününde İtalya’ya burslu gidişini anlatmıştı. Üç ay zor dayanmış. Sıla hastalığına tutulmuş ve her şeyi bırakıp Türkiye’ye dönmüş, bir daha da yurt dışına gitmemiş. Memleketim gibisi yoktur derdi. Cumhuriyet Halk Partisi ressamları yurdun çeşitli yörelerine gönderip oralardan resimler yapmalarını istemiş Turgut Zaim de Nevşehir yöresine gitmiş. Oradan yaptığı Yörük resimleri onun üslubunu belirlemiş. Operanın fuayesinde duran Orta Oyunu tablosu Turgut Zaim’in baş yapıtlarından biridir.

İstek üzerine orta boy resimler yapardı tiyatroda, onlarda da Yörük kadınlarını ve göçebe yaşamını betimlerdi.  Ben tiyatroya girmeden önce yaptığı bir sokak dekoru belleğimde bir tablo gibi durur. Dekorlara da kendi üslubunu yerleştirirdi.  Tiyatrodan ayrıldıktan çok sonra onun bir sergisi için yazdığım bir yazıda, ressamlığı ile   dekoratörlüğünü karşılaştıran bir söylemde onun iki alanda da büyüklüğünü ifade etmek istemiştim.

Demokrat Partinin ilk yıllarıydı 1952.  Amerikan Marshal yardımı yağmur gibi yağıyordu Türkiye’ye. Gelen yardımlar bir plan içinde harcanmayıp, partiyi güçlendirme amacına yöneltiliyordu. On dönüm tarlası olan bile borçlanıp traktör alıyordu. Köyler traktörle dolmuştu. Köylü eşeği bırakıp traktöre oturmuştu. Bu ortamda Turgut Bey bir film yapma hevesine kapıldı. Bir senaryo hazırladı. Senaryoyu kare kare resimleyerek yaptığı dosyayı Demokrat Parti Hükümetine sunmaya niyetlendi.  O sırada sonradan çok ünlü bir oyuncu olacak olan Yıldırım Önal konservatuar öğrencisiydi ve bir oyunda yeteneğini  göstermişti.  Turgut Zaim filminde Yıldırım Önal’ı  baş rolde oynatmak istiyordu. Hüseyin Mumcu Yıldırım’ı aradı ve tiyatroya davet etti. Ertesi gün Yıldırım geldi. Turgut Bey ona durumu anlattı, okul izin verirse oynarım dedi Yıldırım. Her şey hazır olunca Turgut bey dosyayı koltuğuna alıp bakanlığa gitti. Biz sana haber veririz dediler ama o haber asla gelmedi.  Turgut Zaim birkaç gün bozuk çaldı. Hüseyin Mumcu fıkraları ile ona unutturdu traktör macerasını. Yapacağı film traktör ve kalkınmayla ilgiliydi.  Yine günlük yaşamımıza döndük. 

Turgut Zaim, Elektra oyununun dekorunu yapmaya başladı. Dekorda iki tane büyük resim yapılacaktı, bir erkek ve bir kadın, Sofokles döneminin kılıklarında.  Sahnenin kulisine tutkallanmış iki adet beyaz Amerikan bezi yere çivilendi, birini ben birini de tiyatroya yeni giren Refik Eren yapacaktı.  Sopaların ucuna füzenleri bağlayıp çalışmaya başladık. Desenler insan boyunun iki katı olacaktı…  Ünlü bir  tiyatro dekoratörü olan André Barsac'la calışmış, Paris’de eğitim almış bir dekoratörün çok kolayca çizmesi gereken desenleri, epeyce uğraştıktan sonra, öfkeyle, yapmıyorum diye bıraktı Refik Eren. İkisini de çizmek ve boyamak bana düştü.  Turgut Zaim, yaptığı işlerle ilgili anlattıklarına şüphe ile baktığı Eren’in böyle bir şey yapmasına pek şaşırmamıştı.

Turgut Zaim’in Küçük Tiyatro’da, Yörük Kadınları resmi ile Eren Eyüboğlu’nun etajere dayanmış bir kadın resmini her gidişimde hayranlıkla seyrederdim. Ya o Büyük Sinemanın girişindeki resimler… O resimler Turgut Zaim ve Nurettin  Ergüven imzalıydı. Büyük Sinema resimleri sinemada yapılan onarımlar sonrasında Büyük Çarşı’da bir yere konmuştu.

Bir sabah tiyatroya gelip henüz paltomu çıkarmıştım ki genel müdür yardımcısı Mükerrem Keymen arkasında iki adamla atölyeden içeri girdi ve adamlara beni işaret ederek aradığınız işte, dedi. Bıyık altından gülümser gibi bir ifade vardı yüzünde. Kötü bir şey olacağını  sezmiştim. O iki adam masamın çekmelerini aradıktan sonra evinize gidelim dediler…  Tiyatro çalışmalarım böylece noktalandı, en büyük hazzı duymakta olduğum bir sırada.

Yıllar sonra Turgut Beye Kızılay’da, Hachette kitap evine yakın bir yerde rastladım; sergisi için yazdığım yazıdan dolayı bana kızdığını biliyordum. Yukarıda söylediğimden başka en beğendiğim tablosunun Orta Oyunu olduğunu yazmıştım. Neden bana kızdığını sormadım. Emekli olmuş,  okunacak  Fıransızca  kitap  arıyormuş. Fıransızcayı  iyi bilirdi. Tarık Leventoğlu tiyatroya dönmeden önce Teknik müdür Alberto Milano ile ilişkileri o ayarlar, Fıransızca  konuşurlardı.  ‘Hocam Fıransız Kültür Merkezi kitaplığından ödünç kitap alabilirsiniz’, dedim. Ne yaptığımı bana sormadı. Bu arada eşi ölmüştü.  Son görüşmemiz oldu bu rastlantı. Neden sonra Turgut Zaim’in de öldüğünü duydum.

Bu büyük sanatçı ile tam bir yıl birlikte çalışmış olmak bana çok şey kazandırmıştı. Nerede bir resmini  görseniz, imzası olmasa da hemen onun olduğunu bilirsiniz, resimleri onun mührü gibidir. Resme verdiği emek kadar tiyatroya da üsluplu dekorun ne demek olduğunu anlatmıştı.
 
Üzüldüğüm bir şey var. Onun ve  diğer değerli dekoratörlerin yaptıkları dekor eskizleri, kostüm çizimleri kapanın elinde kalmış, bir Tiyatro müzesinde bir arada tutulamamıştır. Bunu Türk görsel sanatları için büyük bir kayıp olarak görüyorum. Bırakın Tiyatro Müzesini Turgut Zaim’in Tiyatro’ya armağanı olan resim asmak istedikleri yere büyük gelince,  yanlarından kesilerek Altındağ Tiyatrosundaki duvara asılmıştır.
 
 
 
 
 
 

* Butafor:  Oyun için gerekli sahne eşyası

 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 7 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

mahmu { 03 Aralık 2012 12:25:40 }
herkeze selamlar...............
BİHTER { 25 Mart 2010 13:34:16 }
aradığımı bulamıyom sadece şunuama buldum nese bosh verrinnn [:p)]
aydan { 11 Aralık 2008 14:26:49 }
hayran oldugum biri.Bu arada sevgili Nihat Ziyalan in Sidneyde yasadiginida ogrenmis oldum.Babamin arkadasiydi.Kendisini bir kere gormus birkerede telefonda konusmustum.Kendilerine sevgi ve selamlarimi yolluyorum.Turgut Zaimin resimleri banada Toros daglarini hatirlatiyor.Bu degerli insani tanimak cok isterdim.
deniz kizi { 07 Aralık 2008 08:18:45 }
cemil abi,

anılarınızla hem bir döneme ışık tutuyorsunuz hem de sanatçıların yaşamlarına.

iyi bir ressam olmak demeyim, gerçek bir ressam olabilmek ne kadar çok çalışmak istiyor, ne kadar çok adanma, emek gerektiriyormuş!

anılarınızı okurken, bir kez daha sanatçıların yetenekle doğan ender şanslı insanlardan olmadıklarını,

yetenekle doğan pek çok insanın arasından çıkıp, yaşamlarını sanata ya da yaşamı sanatla anlamlandırmaya adayan,

bunu karşı koyamadıkları bir iç güdüyle neredeyse çaresizlikle yapan ender insanlardan olduklarını görüyorum.

hayata, insan ruhuna yeni renkler, çizgiler... bambaşka bakışla farklı anlamlar katmak hiç kolay değilmiş.

bizim ülkemizde sanat neredeyse müzikle eşleşmiş. edebiyatın da müzik kadar olmasa da yaşamlarımızda biraz yeri var.

ama resim, tiyatro için aynı şeyleri söyleyemiyoruz.

anılarınız, resim aşkınız eminim pek çok genç insana örnek olacak, cesaret verecektir.

sevgilerimle,

deniz kızı
nihat ziyalan { 06 Aralık 2008 23:49:01 }
ELİNE YÜREĞİNE SAĞLIK

Hayran olduğum bir ressamı gene hayran olduğumun bir ressamın kaleminden hüzünlenerek okudum.

Evet Cemil Eren'in Eşekle Sıpası Sydney'deki evimin duvarını süslüyor. Sağolsun Cemil Eren bir kuruş almadan hem de postayla Ankara'dan yolladı. Hayatıma, öyküme girmiş etkileyici bir resimdir.

Yazıda geçen çoğu kişiyi tanıyorum. hüzünlenmemin bir nedeni de budur. Bir de öfke var kuşkusuz. Sanatçısına duyarsız hükemetlere o da.

Turgut Zaim'in resimleri zaman zaman Toroslarda geçen çocukluğumu, keçileri, köy yaşamını duyumsatır bana.

Eline yüreğine sağlık sevgili Cemil Eren.

Lütfen bir hazine değerindeki bu yazıları sürdür.

Sydeny'den dostlukla.

nihat



Diğer Sayfalar: 1.

 




'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git