|
JAMBO, HAKUNA MATATA!Kategori: Anılar | 3 Yorum | Yazan: Pınar Özkan | 04 Aralık 2008 12:36:08 Birazdan Luanda' dan kalkış yapacağız, daha doğrusu kaçacağız. Kabinde herkes işinin başında, kimi yemek, kimi içecek, kimi duty free sayımı yapıyor. Ekibin neşesi yerinde. Şarkı söyleyip ıslık çalıyoruz.
Heyecanlı bir Nairobi uçuşu Sıtmalı steward, oksijen tüplerini ve yangın söndürücüleri kontrol ediyor, bugün daha iyi görünüyor. Gabonlu kabin amiri birinci sınıf yolcular için şampanya bardakları hazırlamakla meşgul. Arada bir anons telefonuna müzik çalarını dayayıp Gabon müzikleri dinletiyor bize. Gabonlu hostesler durdukları yerde kalçalarını sallıyorlar. Ön kapıda yer personelinden yolcu ile ilgili bilgileri alıp anons telefonundan sesleniyorum. Yüklenen yemek sayısından daha az yolcumuz var. Bunu duyan Gabonlu hostesler daha bir kıvırtarak oynuyorlar. Amir yanağıma en sulusundan bir öpücük veriyor. Sahi diyorum, sizin danslarınızı çok beğeniyorum bana da ögretir misiniz? Sen yapamazsın tatlım. Niye? Sende kalça yok ki, bak bizim hatunlara!.. Hiç de yalan değil, hepsinin kalçaları hem çıkık hem de kocaman. Yakıt alımı bitti. Kaptanımız “boarding” (yolcu alımı) öncesi uçakaltı denetimi yapmak için kokpitten çıkıyor. Aşağıya mı? Ben de geleyim mi? Hadi gel. Birlikte aşağıya iniyoruz, kargo kapısı açık, son bagajlar yükleniyor. Ethopyalı teknisyenler koşuşturma halindeler. İniş takımlarına, uçağın alttan gövdesine bakarak hızlı bir tur atıyoruz. Piste doğru giden uçakların motor gürültüsü insanı sağır etmeye yeter. Terminalde yolcularımızı görebiliyorum. “Uçağa biniş” anonsunu bekliyorlar. David kokpite dönüyor. Ekiple kısa toplantı yapıpkaptana hazır olduğumuzu söylüyoruz. Önce birinci sınıf ardından tüm yolcularımız uçağa geliyor. Yolcu sayımı yapılıp evraklar teslim alınıyor, yer personeli iyi uçuşlar diliyor. Ön kapıyı kapatıyorum. Kabin ekibi slide'lar lütfen. Gabona geldiğimden bu yana başladığım Fransızca dersleri sayesinde artık Fransızca anons da yapabiliyorum. İki koridorlu uçağımızda dört kişi ön ve arkadan kemer denetimine çıkıyoruz. Kemerlerini bağlamayan yolcular hep olur. Açık kalan başüstü dolaplarını genç stewardlarımız kapatıveriyorlar. Önümüzde uçak yok, kısa bir süre ilerleyip ilk pist girişinden hızlanıyoruz. Daha pistin ortalarındayken uçağımız burnunu kaldırıyor, dik bir tırmanışa geçiyoruz. İniş takımları her zaman çıkardığı sesle kapanıyor yerine. İşte yine havadayım... Bir Boeing 767 ile uçmak! Bundan daha güzel ne olabilir? Birkaç yıl önce büyük gövdeli bir Airbus'ın eğitimini almış, dört ay uçmuştum ama bir türlü ısınamamıştım o uçağa. Kapılar, açılma sistemleri, uçak malzemeleri, galleylerin kullanımı, kokpit bile farklı ve soğuktu. Kullanışlı da gelmemişti bana. Arkadaşlarımın çoğu da beni gibi düşünüyor. Zaten, kendi aramızda hep şakalaşırız. if it's not Boeing I'm not going. (Boeing değilse, ben uçmuyorum.) Düz uçuşa geçince David ile Tom'a yaptığım kahveleri götürüyorum Harikasın canımız da kahve istiyordu. David'in arkasında oturup bir süre dışarıya bakıyorum. Beyaz bulutların çok üzerinde uçuyoruz, en fazla yüksekliğimiz bu olsa gerek. Görülebilecek ender manzaralardan biri karşımda. David kahvesini içerken Tom yaklaşmakta olduğumuz ülkenin kontrol kulesiyle konuşuyor. Bir kulaklık da bana uzatıyor David. Kule ile konuşmaları dinliyorum. Karşılıklı bir takım sayılar, harfler söylüyorlar. Telsizdeki konuşmalar “roger” denerek noktalanıyor. Uçuşa başladığım ilk aylarda hemen öğrendiğim havacılık alfabesi ile harfleri ayırtedebiliyorum. Arkadaşlarla bazen kendi aramızda bu harflerle şifreliyoruz konuşmalarımızı. Uçağın ancak yarısını dolduracak sayıdaki yolcumuza önce içecek servisine çıkıyoruz. Birinci sınıftaki iki işadamının dışında yolcularımızın tümü Afrikalı. Önce ekonomi bölümündeki ekibe servis desteğinde bulunduktan sonra ön tarafa dönüp Amire yardıma ihtiyacı olup olmadığını soruyorum. Şu viskiyi cam kenarında oturan Amerikalıya götürür müsün? Ben onu Fransız sanıyordum. Hayır, yan taraftaki saç tellerini tepedeki keline yapıştırmış olan Amerikalı tatlım. Alıp viskiyi götürüyorum. Amerikalı elimden içkisini alırken soruyor. Ekipte kaç Fransız çalışıyor sunuz? İki kişi ben Fransız değilim Türküm. Göz kırpıyor. Senin ne işin var burda? Kısaca özetliyorum durumu. Pilotların da Amerikalı olduğunu öğrenince kahkaha atıyor. Kahkahası devam ederken cebinden bir kimlik çıkarıp gösteriyor. Amerikan sivil havacılığında görevli bilmem kim. Bu kez şaşırma sırası bende. Hafiften rengimin sarardığını umarım farketmemiştir. Bu adam bizi denetime geldi galiba. Hiç benim uçuşuma denk düşmemişti ama sivil havacılık görevlilerinin zaman zaman ani denetimler yaptığını duymuştum. Dur bir dakika, biz Amerikan sivil sahasında uçmuyoruz ki! Hemen toparlıyorum, ben de bir kahkaha atıyorum. Amir sıcak yemeği ile ilgili soru sormak için yanımıza gelince, servisden sonra görüşmek üzere diyerek perdeyi sıkıca kapatıp kokpite yöneliyorum. David hayır diyor. O sadece bizim uçakta yolcu olarak Nairobiye uçuyor. Yemekten sonra isterse kokpite getirebilirsin. Ön kabinde sıcak yemek servisi başlıyor. Amir bizim Amerikalıya yemeğini verirken ben içeceğini tazeliyorum. Bizim Gabonlu sevimli halleriyle güldürüyor Amerikalıyı. Yemekler bittikten sonra tepsileri toplarken Amerikalı masasını kapatıp çağırıyor. İşiniz bitince gelin size bir şey göstereceğim. Kahvesini verip başında duruyorum. Çantasını açıp büyük bir zarfın içinden büyütülmüş fotoğraflar çıkarıyor. Ön tarafları kapalı tutuyor. Kenya’da hiç safariye gittiniz mi? diye soruyor. Gabonlu arkadaş evet diyor. Ben de önümüzdeki ay planlıyorum, diyorum sevinçle. Elindeki fotoğraflar ilgimi çekiyor. Safari resimleri mi? Amerikalı fotoğafların ön yüzlerini çevirip göstermeye başlıyor. Birden hiç beklemediğim görüntüler çıkıyor karşıma. Kanlar içinde yatan bir aslanın yanında elinde silahı ile duran bizim Amerikalı. Donakalmış halde fotoğraflara bakarken kokpitin iki sesli sinyali yetişiyor yardıma. Kokpite girince iki pilot da aynı anda dönüp sırıtıyorlar. Karınları acıkınca böyle yaparlar. Ben de bir değişiklik olduğunu farkedip soruyorlar. O kızgınlıkla fotoğrafları anlatıyorum. David, şimdiye kadar ondan hiç duymadığım bir küfür savuruyor. Hemen ekliyor. O hayvan avcısını buraya getirme! Meşguller diyerek atlat. David hayvan avcılığı yasaklanmadı mı artık fotoğraf safarileri var ya. Yasaklandı yasaklanmasına ama gizli saklı, rüşvetle yapılıyor işte. Ön galleyde kokpitin yemek tepsilerini hazırlarken bizim Amire soruyorum. Sen ne düşünüyorsun bu konuda böyle birşey bekliyor muydun? Beni şaşırtan hiçbir şey yok bu dünyada tamam mı! Eskiden rahat öldürüyorlardı şimdi parayı bastırıp öldürüyorlar daha heyecanlı oluyor. Sizin ülkeniz gorilleri ile ünlü, çok özel türler. Onları koruyabiliyor musunuz? Evet, avlanma yasağı var. Ne olacak! Yasaklar kağıt üzerinde, gerçekte ise öyle olmuyor, anlıyor musun! Afrikada anlayamadığım öyle çok şey var ki! Beyazlara düşmanlıklarını anlayabiliyorum, ama birbirlerine olan düşmanlıklarını anlayamıyorum. Fakirliklerini, ezilmişliklerini anlayabiliyorum da zengin bir Afrikalının yemeğinden bir zerre, aç olana vermemesini anlayamıyorum. Ekonomik durumu yerinde olan eğitimli bir Afrikalının AİDS li olmasını anlayamıyorum! Yolculara bir kez daha içecek servisine çıkmaya karar veriyoruz. İnişimize henüz 1.5 saat var. Arkadaki ekibe destek vermek üzere arka kabinde içecek servisine katılıyorum. İkinci içeceği istemediğini belirten bir yolcunun önündeki boş bardağı almak üzere eğildiğim anda uçak sert bir şekilde sağa sola yalpalayıp bulunduğu yükseklikten hızla düşüş yapıyor. Tüm kabin ışıkları sönüyor. Yolculardan bazıları panik içinde çığlık atıyorlar. Bu kesinlikle türbülans değil. Eyvah! motorlardan biri durdu. Eğitimlerde gördüğümüz senaryolardan biri gerçek oluyor galiba. Buz kesiyorum. Troleylerin başındaki stewardlar yüzüme bakıyor, yolcular yüzüme bakıyor, herkes bana bakıyor. Kokpitten beklediğim iki sinyal sesiyle kendimi toparlıyorum. Stewardlara servisi kesin işareti yapıp koşmadan, atabildiğim en büyük adımlarla kokpite yürüyorum.Koridor uzadıkça uzuyor. Teknoloji harikası uçaklar bunlar motorları çok güçlü biri durursa diğeri ile iniş yapabiliriz. Evet evet inebiliriz. Ama nasıl? Derin bir nefes alıp kokpite giriyorum. Pilotlar dizlerinin üzerinde elkitapları açık sayfaları çevirip göstergelere bakıyorlar. İkisi de sakin sadece meşgul görünüyorlar. David yüzünü kitaptan ayırmadan otur Pinar diyor. Oturuyorum. Başını çevirip gözlerimin içine bakıyor. Sakin bir sesle konuşuyor. Anladığın gibi sağ motor durdu. Tekrar çalıştırmayı deneyeceğiz ancak sadece bir kez deneyebiliriz. Çalışırsa sorun yok, calışmazsa.... Duraklıyor. En yakın havaalanına acil iniş yapacağız yolcuları hazırla! Cılız bir sesle yanıtlıyorum. Anlaşıldı. Birbirleriyle konuşmaya devam ediyorlar. Onları duymuyorum artık. Prepare cabin for emergency landing........ Kabini acil inişe hazırla. Beynimde yankılanıyor. Hazırlıklı acil iniş kurallarını film şeridi gibi hızla aklımdan geçirmeye başlıyorum. David ve Tom birbirlerine bakıp onaylıyorlar, tamam şimdi. Kaptan David iki parmağını başüstlerinde duran bir dolu düğmelerden ikili olanına götürüp basıyor. Motor çalışıyor, sesler normale dönüyor, ışıklar tekrar yanıyor. Onlar gülümsüyor ben elimle ağzımı kapatıp kıkır kıkır gülüyorum. Gözlerimde biriken ıslaklıkları, siliyorum. Ayağa kalkıp saçımı, tokalarımı yokluyorum. Üniforma eteğimi, fularımı düzeltiyorum. Güzel bir kahveye ne dersiniz? İkisi aynı anda yanıtlıyor. Evet lütfen. Kokpitten çıkıyorum. Ekibin kıdemlileri kapı önünde toplanmışlar bana bakıyorlar. Gülümsüyorum. Sorun çözüldü.Yılların hostesi Gabonlu Elizabeth poposunu sallayarak Gabon dansı yapıyor. Ön koridorun perdesi aralanıyor. Aslan avcısı gömleğinin kollarını kıvırmış alnında biriken teriyle tepesindeki saç tellerini parlatarak, bütün sevimsizliğiyle bakıyor. Durumlar iyi değil mi? Zorla da olsa gülümsemem gerekiyor. Size söz vermistim ama pilotlar meşgul inince yerde konuşursunuz. Amir nasıl bir anons yapalım diye soruyor. Birazdan duty free satışımız başlayacak lütfen paralarınızı hazırlayın anonsu yap. Kahveleri yaparken Elizabeth'e dönüyorum Yarın akşama kadar Nairobi’deyiz sabah beraber pazara gidelim mi? Fransızca yanıtlıyor. Tamam tatlım. Kokpitin kahvelerini verirken David uzaktaki bir noktaya işaret ediyor. Ne görüyorsun orda? Klimanjora değil mi tepesinde her zaman duran aurosıyla! Elimde boş tepsi bir süre bu büyüleyici güzelliği seyrediyorum. Yolcular duty free satışına ilgi göstermiyorlar. Alçalma anonsu ile birlikte galleyleri ve kabini emniyete alıp yerlerimizi alıyoruz. Nairobiye ineceğimiz için seviniyorum, seviyorum bu şehri. Jomo Kenyatta Afrikanın en sevimli havaalanı. Çevresinde zürafalar dolaşıyor. Kenyanın simgesel bibloları. Yaşasın birazdan onları göreceğim. Yumuşak bir iniş yapıyor kaptanımız. Pistin ortalarında durup ilk bağlantıdan aprona ilerliyoruz. Sayın yolcularımız Nairobi Kenyatta havaalanına hoşgeldiniz. Lütfen kendi güvenliğimiz için uçak tamamıyla duruncaya dek yerlerinizden kalkmayınız ve kemerlerinizi çözmeyiniz. Kaptan David ve ekibi adına yolculuğunuzun iyi geçmiş olduğunu umuyor bir başka Air Gabon uçuşunda tekrar karşılaşmayı diliyoruz. Hoşçakalın. Eğilip yuvarlak camdan bakıyorum. Benim zürafa çift orada. Kafaları birbirine çapraz olmuş inen uçaklara bakıyorlar. Kenyanın sloganını hatırlatır gibi. JAMBO, HAKUNA MATATA! Merhaba, sorun yok!
YorumlarMehmet ARIDURU
{ 12 Aralık 2008 14:53:08 }
Sevgili Pinar,
Hem anlattiklarin hem de anlatisin çok güzel. Bunlari ne zaman KITAP yapacagiz? Sevgilerimle, ARIDURU meltem hınçal
{ 10 Aralık 2008 06:45:37 }
yüreğimize çarpıntı verecek, burun kemiğimizi sızlatıp gözlerimizi dolduracak, anlatılan şeyler kendi başmızdan geçmediği için şanslımı yoksa şanssız mı olduğumuza bir türlü karar veremediğmiz şeyler yazabilme ayrıcalığına sahip sevgili pınar'a tebrikler, sevgiler..
deniz kizi
{ 06 Aralık 2008 12:50:46 }
sevgili pınar,
Diğer Sayfalar: 1. hosteslerin, kaptanların... havada uçup duran insanların dünyasına keyifli bir pencere açıyorsun. kara afrika'yı bizden birisinin gözleri ile görmek ayrıca ilginç. yazilarını sabırsızlıkla bekliyorum. sevgilerimle, deniz kızı
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|