A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Devrim Biziz

Kategori Kategori: Berlin Günceleri | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Gültekin Emre | 18 Ekim 2008 15:22:40

Beuys için düzenlenen serginin - Devrim Biziz - basın gösteriminde ise büyülendim. Teoriyle pratik arasındaki felsefi boyutu iyi kavramış, Beuys. Okuduğu kitaplardan kullandığı malzemeye doğru ustaca bir seçim yapılmış. Kapitalizmle de sürekli didişmiş bir sanatçı o.

Berlin Günceleri 29 – 5 Ekim

29 Eylül, Pazartesi
 
Sonunda olan oldu; boğazımın yanması, üşüme ve titremeler baş ağrısıyla beni yatağa çiviledi. Korktuğum başıma geldi, hasta oldum. Okula telefon ettim hastalığımı bildirmek için. Sekreter de hastalanmış. Doktor bir hafta evde kalmamı uygun gördü.
 
Evde olmak ne güzel! Evde hiç sıkılmadan günlerce sokağa çıkmadan yaşayabilirim. Kitaplarım olsun, bir de meyvelerim, tamam.
 
Nane çayı iyi geliyor.
 
Televizyonun karşısında uyumaya çalışıyorum.
 
Pek hasta olmam, ama hastalıktan da çok korkarım. Hastalık hastası değilim. Uzun süre yataklarda yatmaya dayanamam. Hastalıkla ilgili bulduğum her şeyi okurum.
 
 
30 Eylül, Salı
 
Hastalığın baskısı üstümden kalktı. Başım sepet gibi değil, ağrımıyor da. Kırgınlığım da azaldı. Yatıp dinlenmenin ve çayların etkisi oldu herhalde. Bayrama zinde giriyorum demek ki.
 
Bayram. Şeker Bayramı. Türkiye’dekilere telefon açıyoruz. Hayır açamıyoruz. Hatlar çok dolu. Kimseyi çıkaramıyoruz. Ben, e maille bayramlaşıyorum dostlarımla, arkadaşlarımla.
Rahime, bayram diye kurabiye, poğaça hazırlıyor. Aniden bir gelen olursa, diye. Alışkanlıktan.
 
Öğleden sonra Emre’nin bürosunu taşımaya yardım ediyorum.
 
Pis bir yağmur yağıyor. Arabanın içi buğulanıyor. Yolu görmekte zorlanıyoruz.
 
Akşam yemeğinde dördümüz bir arada değildik. Dirim çalıştığı için katılamadı. Emre, geç geldiği için birlikte olamadık. Rahime ile sessizce yedik yemediğimiz. Ben, bir kadeh şarap içtim.
 
Rahime, kardeşlerine ulaşmak için telefonun başına geçti. Ben de bilgisayarımın başına oturdum.
 
 
1 Ekim, Çarşamba
 
“Konsept” sanatçısı Ayşe Erkmen’in sergisine gittim. Hamburger Bahnhof’a.
Video sanatına alışamadığımdan olsa gerek bende fazla bir iz bırakmadı kocaman salondaki onca gösteri. Her birinde farklı bir öykü. Tek tek hepsini izleme olanağım olmadı elbette. Yine kocaman ve upuzun salondaki çeşitli boylardaki flüoresanlardan da bir şey anlamadım. Goethe’nin son nefesini vermeden önce görmek istediği ışığı mı aradım acaba burada, bunca ışığın arasında, içinde?
 
Beuys için düzenlenen serginin –Devrim Biziz- basın gösteriminde ise büyülendim. Teoriyle pratik arasındaki felsefi boyutu iyi kavramış, Beuys. Okuduğu kitaplardan kullandığı malzemeye doğru ustaca bir seçim yapılmış. Kapitalizmle de sürekli didişmiş bir sanatçı o.
 
On beş bölümden oluşan sergi Beuys’un ütopyasını oluşturan şeylerden bir seçmeyi içeriyor. Sanatsal kavramlarla Avrupa’yı ve devrimi sorguluyor yapıtlarıyla. İnsanla doğayı, zenginlikle yoksulluğu ele alıyor ciddi bir biçimde.
 
Beuys, ölüm kalım arasındaki insanın geleceğini de gündeme getiriyor kendisiyle yapılan görüşmelerde. “Her insan sanatçıdır” tezin hep savunagelmiştir. Çalışma, düşünme, plastik, demokrasi, pedagoji, ekonomi, para, hak, Hıristiyanlık... gibi kavramları da kapsıyor bu anlamlı sergi. Çizimler, heykeller, objeler... serginin ana damarını oluşturuyor.
 
 
2 Ekim, Perşembe
 
Almanya, küresel bunalımdan etkilenmemek için çırpınıp duruyor. Fransa’nın ortak banka önerisine karşı çıktı başbakan Merkel. Bu bunalım halka nasıl yansıyacak bakalım. Dünyanın çivisi yerinden oynadı bir kez, bunun artçı sarsıntıları elbette dalga dalga gelecek ve ülkeler öyle ya da böyle bundan etkilenecek.
 
Sonumuz hiç de iyi görünmüyor.
 
Bu son olay benim gelecek korkumu biraz daha güçlendirdi.
 
Literaturhaus’daki arşiv sergisinin konuğu bu yüzyılın Avrupa edebiyatının en önemli deneme yazarı Manès Sperber’di (1905-1984).  Yazdığı dergiler, yayımladığı kitaplar, yazar arkadaşlarıyla birlikte olduğu fotoğraflar ve yaşamından izler, el yazmaları... fazla büyük olmayan bir salonda etkili bir biçimde gözler önüne serilmişti.Onun denemelerinden yapılmış bir seçme Parçalanmış Gerçeklik (1991) başlığıyla yayımlanmıştı. Bu kitaptaki dokuz deneme onun deneme dünyasına girmemizi sağlıyor doğal olarak. Bu benzersiz denemeleri bir kez daha elime aldım ve yeniden okudum bir solukta.
 
“Bana göre gerçek anlamda yazmak, çoğunlukla insanın kendi yalnızlığını, ondan kurtulmasını sağlayacak biçimde dile getirmesi demektir.”  (s. 34)
 
“Her büyük kentte yalnızlaşmaları bir hiçliğe gitmekle eşanlamlı olan insanlara rastlanır.” (s. 70).
 
Şu cümlenin altını bir kez daha çiziyorum: “İçtenlikten yoksun bir sanat, hep çöküp gitme tehlikesiyle karşı karşıyadır.” (s. 105)
 
Onun Dostoyevski çözümlemesini,  çağın özgürlük anlayışını irdelemesini sık sık okumalı diye düşünüyorum.
 
Alman Komünist Partisi üyesi, Naziler tarafından bir süre tutuklu kalan, sürgünlüğü tadan ama hakların özgürlüğü için savaşımdan hiç yılmayan ve çağının politikasını, yazınını irdeleyen bu büyük denemecinin arşivi beni çok etkiledi.
 
Sürpriz sergi ise fotoğrafla edebiyatın buluşmasını içeriyordu. Fotoğraf sanatçısı Peter Fischer-Piel, Kafka’nın Değişim romanı için beş farklı, çarpıcı, etkileyici fotoğraf çekmiş. İnsanın böcekleşmesini imliyor. Yine Kafka’nın Şato’su için de beş fotoğraf çekmiş siyah-beyaz.  Uzakta büyük bir ev. Ağaçlar. Sisli bir görünüm. Ceza Sömürgesi renkli üç fotoğraftan oluşuyor. İki sandalyenin dışındaki ortamı tanımlamak çok zor. Rilke’nin Dua Saatleri Kitabı için de beş fotoğraf çekilmiş: Kilise gibi bir yer. Metruk alanlar. Belli belirsiz manzara. Kitabın atmosferine uygun düşüyor. Fernando Pessoa’nin Huzursuzluğun Kitabı için de üç fotoğraf yer almış sergide. Yamaca dizilmiş evler ilk fotoğrafta yer alıyor. Burada da belirsizlik hemen göze çarpıyor. İkinci resim önünde yazılı bir tabela olan bir duvarı gösteriyor. Üçüncü resmin renkleri solmuş; bir genelev görüntüsü sanki. Belli belirsiz çıplak kadınlar. Georges Bataille’nin Göğün Mavisi kitabını yorumlama mavi, mor karışımı renkleriyle üç fotoğraf: Kolları askıda bağıran bir insan (?), çıplak, ölü gibi birinin omzuna şişeden dökülen şarap (?), araları çok açık iki göz, hayvan mı, insan mı (?)...  Belli ki şiddet var burada. Bu fotoğraflarla gönderme yapılan yapıtlar arasında bağlantılar kurmaya çalıştım.
İşin içinden çıkamadım.
 
 
3 Ekim, Cuma
 
Bahçeden kadife (Ramis Dara’nın Vefalı Dostlarım Şifalı Otlarım kitabında Kadife Çalısı diye geçiyor) çiçeklerinden topladım. (Doğduğum köyde çok vardı bu çiçekten; yo kenarlarında kendiliğinden yetişirdi.) Ev, bir anda kokuya büründü. Bugün iki Almanya’nin Birleşme Günü olduğundan toplamadım çiçekleri. Rahime bir arkadaşına gidiyor, onun için getirdim bu benzersiz çiçekleri.
 
1989’da iki Almanya birleşti de Alman halkı mutlu mu oldu sanki? Başlarda, parçalanmış aileler kavuştu. Bu, başlarda bir sevinç yarattı elbette. Ama Batı Almanya’nın umduğu gibi sanayisi çıkmadı Doğu Almanya’nın. Bu bir hayal kırıklığı yarattı siyasiler üzerinde. Kimi Alman aydınları, Günter Grass başı çekiyordu, birleşmeye karşı direndiler. Bunun çok erken ve hesapsız kitapsız olduğunu söylediler. Almanya Nereye Gidiyor? sorusuna yanıt aradılar. Bu başlık altında bir de kitap çevrildi dilimize (Temmuz 1990). Kitabın önsözünden hâlâ güncelliğini  koruyan  şu saptamalar:
 
 “Altı aydan daha kısa bir zamanda DDR iskambil kâğıtlarından bir ev gibi çöktü. Şimdi halkın belli bir çoğunluğu, Pazar ekonomisine dayalı kapitalist yaşam biçiminin ürünleri ve üretim tarzlarıyla yıkıntıları olabildiğince çabuk onarmak istiyor.Belli bir azınlık sosyal ya da sosyalist demokrasinin ideallerini hâlâ- özelikle Pazar ekonomisinin kötü çehresinde yaşayan ek çok yoksul kapitalist ülkeyi gözönüne alarak- insan haysiyetine yaraşır tek çözüm sayıyor.” (s. 7)
 
Günter Grass ise şu cümleyi kurmaktan kaçınmıyor: “Durum şu: İki devletin tek devlette basitleştirdiği bir Almanya’dan korkmadığım gibi bu tek devleti reddediyorum ve ister Alman makuliyeti ister komşularının itirazları sonucu, bu birleşme olmasa çok rahatlardım.” (s. 47)
 
Olan oldu bir kez. Batı Almanya Doğu Almanya’dan umduğunu  bulamadı. Hatta başına bela bile oldu denebilir. Gerçi birkaç yıl Batı Alman firmalarına iş çıktı. Doğu’nun tepeden tırnağa adam edilmesi için çok para harcandı. Hâlâ da harcanıyor. Her çalışandan “yardım” parası kesilmeye devam ediliyor. Sonuç, henüz iki devlet, yani aynı halk, henüz tam eşit değil. Batılılar duvarın yeniden yapılmasını, bu kez eskisinden daha yüksek olmasını istiyorlar. Alman ekonomisinin böyle, Doğu’dan kurtularak, düzlüğe çıkacağına inananlar hiç de az değil.
 
Bugün her yer kapalı ve ben evde Max Frisch’in 1966-1971 yıllarını kapsayan Günlükler’ini okuyorum.  Bu etkili kitabın 12 sayfasındaki şu “istatistik”e takıldım kaldım gelişmekte olan ülkelerin dünyayı kıskacına aldığını unutmadan:
 
“Ortalama insan ömrü, İsa’nın doğduğu yıllarda ancak 22’ydi, Martin Luther’in dönemindeyse 33.5 yıla çıkmıştı bile; 1900 civarında 49.2 iken, günümüzde 68.7 yıldır.”
 
Günümüzde yaş sınırı 80’ni  aştı neredeyse.  İnsan ömrünün uzaması sevindirici bir durum mu acaba?
 
 
4 Ekim, Cumartesi
 
Max Frisch, Brecht Almanya’ya döndüğünde ona ülkesini anlatır:
 
“Ona yolculuklarımdan bildiğim kadarıyla Almanya’dan, yıkılmış Berlin’den bahsettim... ‘Belki günün birinde siz de,’ dedi tren peronunda dururken, ‘insanlar anavatanınızı size anlatırken Afrika’da bir bölgeden bahsediliyormuş gibi dinlemenize neden olan bu ilginç duruma düşersiniz.’”
 
Brecht’in vatanını yanmış, yıkılmış görmesi onu nasıl yakıp kavurmuştur kim bilir. Yukarıdaki acı sözden çıkarıyorum bunu.
 
Brecht, övülmeye dayanamazmış. Onda “Ne bir kardial ne de bir işçi havası var”mış. Genel olarak da “işçiye benzemez”miş. “bu ancak giysilerinin neden olduğu bir yanlış anlamadan kaynaklanır”mış. “bir zanaatçı”ya, ya da “bir marangoz”a benzermiş. “Hiçbir şey hakkında şikayet etmez”miş.
 
 
5 Ekim, Pazar
 
Bütün gün yağmur yağdı. Yağmasaydı daha mutlu olacaktık. Kanal boyundan yürüyerek bit pazarına gidecektik. Belki de işime yarayacak bir kitap bulacaktım. Ceviz ve ayva toplayacaktık. Ayvalardan hoşaf ve marmelat yapacaktık. Cevizleri kurumaları için pencere kenarındaki sepete koyacaktık. Hoşafın yanına pilavlı bir yemek yapacaktık. Ama, bütün gün yağmur yağdı. İçimiz karardı. Kaloriferleri açtık. Şair Acem Özler bana geldi. Kahve yaptım. Kurabiye yedik. Gürcü konyağı içtik. Şiirden söz ettik.
 
Dışarıda yağmur yağıyordu. Çatı oluklarını atkestanesi yaprakları tıkamış, yağmur suları oluklardan taşıyordu. Yağmur şiirleri antolojisi yine aklıma geldi. her şairin yağmurla bir alıp veremediği olmuş mutlaka. Yağmurdan ya çekilir, ya da sevgiliyle birlikteyseniz sevilir.
 
Şairler yağmuru sever, şikayet etmez. Ben, şiir yazmadığım için şimdi, yakınıyorum kapalı, iç karartan havadan, yağmurdan.
 
“Beni unut hemşehrim, ben Evreşeli değilim”. Evreşeli, başlıklı şiirim böyle bitti. Başlığın değişmesi iyi olur herhalde. Gerek var mı bir daha “Evreşeli”yi kullanmaya?
 
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 1 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git