O günlerde o işkenceleri yapanları bulup konuşturmalı. Vicdanlarını bir yana bırakalım, yaptıklarıyla bugün gurur duyuyorlar mı acaba? Çünkü, ülkemizde en olmadık insanlar ve uygulamalar için gurur duyan duyana ya.
Berlin Günceleri 8 – 14 Eylül
8 Eylül, Pazartesi
Rüya ve Kader (YKY, 2008). Marguerite Yourcenar. Rüya incelikleri, bilinçaltındaki saklı hazineler toplamı. Kendi rüyalarımı yazmaya heveslendirdi beni. “Erotik rüyalar” için söylediklerinin altını çiziyorum: “Nadiren gördüğüm, en serbest olanları sakin ve harika bir masumiyete sahip rüyalar. Onlardan öğrendiğim en önemli şey, kadınlığımın çeşitli imkânları.” (s. 133)
Rüyaların kahve falı gibi de okunabileceğini düşündürttü bu kitap bana.
Gece, gemici giysisiyle gördüm kendimi. Batmak üzere olan bir gemideymişim. Titanic gibi gemide. Ağlayanlar, bağıranlar, oradan oraya koşturanlar ve insan yutan dev dalgalar! Sonra bir yemyeşil bir ada görüntüye geldi. Yourcenar, rüyalarımı tetikledi.
9 Eylül, Salı
İnsana kanal boyunda gezinti yapmayı öneren güneşli bir sonbahar günü! Bir kanepeye otutup kitap okumalı. Bir kahvede beyaz şarap içmeli. Akşama da kırmızı şarap olmalı sofrada peynir tabağıyla birlikte.
Tembellik edilecek zaman değil ama böyle bir duygu yüreğimi yokladı durdu bugün.
“Türk ve Alman Edebiyatı’nda Entegrasyon” konusundaki yazım için Fakir Baykurt’un Barış Çöreği’ni, Aras Ören’in Berlin Üçlemesi’ni, Habib Bektaş’ın Erlangen Şiirleri’yle Hamriyanım romanını... yeniden gözden geçirmem gerekiyor.
10 Eylül, Çarşamba
Sardunyaların canlanacağı yok gibi, sapsarı olmuşlar. Para çiçeği ise almış başını gidiyor. İnsanın “hayırdır” diyesi geliyor.
Şiirimizdeki çiçek adlarından oluşan tematik bir seçki yapılsa, diyorum, ne güzel, ne anlamlı olur! Yeni bir antoloji için avucum kaşınıyor! Göç ve gurbet şiirlerinden dikkat çekecek bir antoloji hazırlanabilir.
11 Eylül, Perşembe
Demek yedi yıl geçti aradan. 2001’de dünyanın dengesi bozulmuştu bir daha düzeltilememecesine İkiz Kuleler’in yerle bir edilmesiyle.
Sonra, ne mi oldu?
Tüm İslam dünyası töhmet altında kaldı ve ABD karşı saldırıları için kendini hep haklı gördü.
Aslında dünyayı kışkırtan ülke, ABD. İşte savaşlar, çıkar savaşları, ortada. Dünya, kamplaşmaya başladı: ABD ve Rusya karşı karşıya geliyor hızlı bir biçimde. Bu da başka tehlikelere gebe değil mi?
12 Eylül, Cuma
12 Eylül Askeri Darbesi’nin 28. yılı. Acılar hâlâ bitmedi. Yaralar sarılamadı. Ölenler, idam edilenler, öldürülenler hiç geri gelmeyecek. 12 Eylül işkencecilerinin uyguladıkları işkenceleri ele alan bir kitabın yayımlandığını okudum gazetede.
O günlerde o işkenceleri yapanları bulup konuşturmalı. Vicdanlarını bir yana bırakalım, yaptıklarıyla bugün gurur duyuyorlar mı acaba? Çünkü, ülkemizde en olmadık insanlar ve uygulamalar için gurur duyan duyana ya.
O dehşet günlere, geçmişime, dalıp gidiyorum. Korku tüm benliğimi sarıyor yine. Kahvelerin tarandığı, masum insanların bir bir öldürüldüğü ve faşizmin egemen olmaya başladığı Ankara’nın karanlık sokaklarını düşündüm bütün gece. Gülmeyi unutan insanları... Orhan Pamuk, yer yer 70’li yıllardan siyaset ve cinayet kokan sokak manzaralarına da değiniyor Masumiyet Müzesi’nde.
13 Eylül, Cumartesi
Ayva ve ceviz toplamaya gittik. “Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek?” sorusuna yanıt aramaya gerek yok. Ayva çiçek açınca yaz geliyor, ayvalar dökülmeye başlayınca da güz kendini gösteriyor. Cevizler henüz dökülmeye başlamıştı ama ayvalar ağacın dibinde bizi bekliyordu. Bu kışın ayva reçeli ve marmeladı çıktığı gibi hoşafımız da soframıza gelecek. Evi bir ayva kokusu sardı ki, bu da beni ortaokul yıllarımda Ankara’da sinemaların önünde kaşıkla yenen sulu ayvaların satıldığı günlere götürdü.
14 Eylül, Pazar
Bit pazarı. Bugün çok kalabalıktı. Tatil dönüşü fazlalıklardan kurtulmak isteyen satıcılarla, gelecek yaza hazırlık yapanların bir araya geldiği bir güne denk gelmişiz demek ki. Ben, işime yarayacak ne bir kitap, ne de bir kartpostal bulabildim onca giysinin arasında. Rahime’nin de beğendiği bir şey olmadı. Yürümüş olduk.
Arif Gelen, Almancadan yaptığı özenli, nitelikli çevirilerle tanınıyor. Şimdi artık çeviri falan yapamıyor gözlerindeki sorunlar nedeniyle. Onun Kafka çevirileri hâlâ aranıyor. Ayrıca Marksist literatürün seçkin örneklerini de başarıyla dilimize kazandırmıştı. Öğleden sonra Arif Ağabeylerdeydik ve onun şaraba düşkünlüğünden ben de yararlandım. Şaraplar üzerine ayrıntılı açıklamalarını ben başka nerede bulabilirim.