|
Yaz da kış da geçip gidiyor bomboş bakışlarlaKategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 10 Ağustos 2008 05:43:53 İnsanımız ne kadar da meşgul! Herkes kendini yoğun gösterme çabasında gibi geliyor bana. Okumaya vakit bulmamak başka neyin ifadesi olabilir ki? Okumak, bir alışkanlıktan başka nedir ki? Bir yığın kötü alışkanlığın yanında gül suyuyla yıkanmış okumaya yer açmıyor insanlar. Yaz da kış da geçip gidiyor bomboş bakışlarla
Berlin Günceleri 21 – 27 Temmuz 21 Temmuz, Pazartesi Uzun masayı dışarı çıkardık. Yaz, kalabalık sofralar demek! Evin üç yanı balkon. Serin, esintili köşe bucak arıyoruz. Bir öne, bir yana kaçıyoruz güneşten korunmak için. Her masada gazeteler, kitap, dergiler, gözlük, bardaklar... Sabah serinliğinde bahçeyi suluyorum. En çok nara su veriyorum. Onu öteki çiçeklerden kayırıyorum galiba. Öğlen yemeğine menemen de yakışıyor hani! Öğlen uykusundan önce Cinler’den birkaç sayfa okuyorum. “Bir ara grubumuzun, serbest düşüncenin, ahlâksızlığın, allahsızlığın kaynağı olduğu söylenir oldu kentte; bu söylentiye inananlar olmuştur da. Bununla beraber, en masum, en sevimli, hepsi Rus olan, neşeli liberal bir gevezelik sürüp gidiyordu grubumuzda.” (Varlık Yay.1968, sayfa 41-42) 22 Temmuz, Salı Atilla’yla Ayvalık’ta gezmediğimiz, fotoğrafını çekmediğimiz sokak, ev, pencere, kapı kalmıyor neredeyse. Kiliseden bozma camilerin, ölüme terkedilmiş kilisenin de fotoğrafını çekiyoruz içimiz acıya acıya. Halktan insanlarla konuşuyoruz Ayvalık’ın eski evlerinin yok oluşu üzerine. AKP, yazın ortasında bedava kömür dağıtmaya başlamış oy için. Şimdiden seçim yatırımına başlamışlar. Polis, bizi yabancı sandı “Coni, fotoğraf yasak!” dedi arabasının içinden. Fotoğraf çekmek neden yasak olsun ki? Polis devleti olmaya başladığımızın bir kanıtı mı yoksa bu da? Sonra, Ayvalık tostu yedik. Karagöz Sanatevi’nde değişik bir limonata içtik. Dokuma sergisini gezdik. 23 Temmuz, Çarşamba Herkes yağmur bekliyor. “yağmur hevengi” bulutları. Havuzda spor yapıyor kadınlar fazla kilolarından kurtulduklarına inanarak. Öğlen ve akşam sofralarında yine ızgaralar, börekler, makarnalar... Dıranas, “Aç mısın kardeşim, gel olanı bölüşelim,” dedikten sonra bir itirafta bulunmadan da alamaz kendini: “Ama şiirlerimle seni doyuramam ki”. Şiirlerle beynini, yüreğini doyurmayı kaç kişi biliyor ki? Aslında yalnızca yazın değil kışın da okumaya vakit bulamadıklarını söyleyip duruyor insanlar okuma ve kitap üzerine söz gelip dayandığında. İnsanımız ne kadar da meşgul! Herkes kendini yoğun gösterme çabasında gibi geliyor bana. Okumaya vakit bulmamak başka neyin ifadesi olabilir ki? Okumak, bir alışkanlıktan başka nedir ki? Bir yığın kötü alışkanlığın yanında gül suyuyla yıkanmış okumaya yer açmıyor insanlar. Yaz da kış da geçip gidiyor bomboş bakışlarla. Asmanın üzümleri suladıkça gün gün büyüyor. Narlar kızarmak üzere. İncirden hiç ses yok daha, uyuyan bir aslan sanki. Denizbörülcesi seferine çıkamadım daha. Budadığım güllerde yeni şıvgınlar. Elimin altında Orhan Kemal’in Bir Filiz Vardı’sı (Varlık Yayınları, 1965) Rahime’nin teyzesi ölmüş. Apar topar İzmir’e gitti Ölüm, her şeyden gerçek. 24 Temmuz, Perşembe Ayvalık çok kalabalıktı yine, Perşembe günleri böyle, yine de lor tatlısı yemeye fırsat bulduk Ender ve Sevim Hanımla birlikte. Köylü pazarından alışveriş yaptık. Dış görünüşüne aldandığım armutlar çürük çıkmasaydı iyiydi ya, ne yapayım, halkımız kandırmayı sever. Sahaftan Sedat Umran’ın Sonsuzluk Anıtı’nda (2000) toplanan şiir kitabını aldım. Nesneleri kendi aynasından görmüş bir şair Sedat Ümran. “Soba”dan “Mangal”a, “Leke”den “İğne”ye, “Fermuar”a, “Makas”dan “Zamk”a, “Toz”dan “ “Vida”ya, “Mıknatıs”dan “Mum”a uzanırken “Patlıcan”, “Enginar” ve “Karpuz” da unutulmamış. Ahmet Haşim havasını hep korumuş. Orhan Veli esprisine de sığınmış çokça. Şiirleri aceleye getirilmiş gibi geldi bana. Yazmış ve bir daha dönüp bakmamış sanki. Bir de sevdiğim şair Sami Baydar’ın öykü kitabı Dünyadan Çıkışın Yolları’nı (1990) buldum kitapla dolu o güzel mekânda. Bütün günümü orada geçirebilirdim. Bu da olacak elbette. Dirim’ler bugün yola çıkacaklar. Yarın garajlardan karşılayacağım onları. 25 Temmuz, Cuma Dirim’le Stefie geldi. Etli bamya pişirdim. Pirinç pilavı da. Amerika’daki yeğenim için zeytinlik bakmaya gittik kardeşi Özlem’le. Havran kaymakamının şoförü ve iki kişi daha bizi tepelerden aşırarak ıssız bir yere götürüp, karşıdaki sırtları göstererek “İşte orada,” dediler. İstanbullular kapış kapış oradan arsa alıyorlarmış (!) Zeytin artık para etmediği için (!) badem ve ceviz dikiyorlarmış. Mafya tipi bir tezgahın içinde bulduk kendimizi. Eve geldiğimizde olayın etkisinden kurtulamadığımız gibi orasından burasından konuştuk uzun bir süre. Akşam günbatımı güme gitti elbette diskonun açılışından. Harabelerin ucuna açılan diskonun lazer ışınları ta Ayvalık’tan görülüyordu göğü tarayıp dururken. Müzik, en uyuşukları bile harekete geçirecek kadar kıvraktı. Gençler sabırsızlanıp duruyordu. Bizim ve öteki sitelerin halkı kısa şortları çıkarmış, uzun pantolonlu erkeklerin yanında süslenmiş ve dekolte giysileriyle genç kızlar, hanımlar diskonun kapısından girip çıkıyordu yüzlerindeki şaşkınlığı, sevinci gizleyemeden. Havai fişekler, ateş dansları, insanın kanını kızıştıran müziğin çılgın ritmi... gençleri piste döküverdi hemen. Halkımızın bir kısmı da kendini yazlık sinemada gibi mi düşündü acaba, çekirdek çitleyip durdu gençlerin danslarına bakarak. Rahime’yi almaya gittim Özlem’le garaja. Bizim buranın trafiği hiç bu kadar kalabalık olmamıştı. Çevremize, doğamıza neşter vuruldu bir kez, sonumuz ne olacak bakalım. 26 Temmuz, Cumartesi Sabah denizini ikinci kez aksattım. Sitenin gençleri uykuda, ortalık çok sessiz. Haşladığım makarna lapalaştı. Gazeteye şöyle bir bakabildim ve “AKP Kan Kaybediyor” başlığı dikkatimi çekti. Ergenekon iddianamesinde “İlk Duruşma 20 Ekim’de” Rahime’ye baş sağlığına gelenlere kahve yaptım, meyve suyu ve karpuz ikram ettim. 27 Temmuz, Pazar Emre’yle Belinda geldi. Aile tamamlandı böylece. Denizbörülcesi topladım öğleden sonra. Deniz iyice çekilmiş. Epeyce oyalandım kıyıda. Çocukların sevdiği yemekleri yapmaya soyunduk Rahime’yle. Asmanın yaprağından zeytinyağlı sarmayı zar zor sarabildi Rahime gelen gidenden. Ben etleri hazırladım, salatayı da. Akşam sofrası zengindi. Rakı içtik. Balkon sesten geçilmiyordu.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|