|
Guantánamo'dan ŞiirlerKategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 30 Temmuz 2008 14:04:00 "Mahpuslar Konuşuyor" kitabı can acıtıcı, yürek yakıcı. Kitaptaki şiirler dünyanın demokrat kamuoyu önünde yaşanan nice dramın tanıklığını yeterince yapamasa da, epeyce ipucu veriyor. Neyle suçlandıklarını bilmeden yatan tutuklukların çektiği işkenceyi beyaz perdeye taşıyan belgesel sinemacılar da oldu ve ben bu filmlerden birini iki yıl önce Berlin Film Festivali'nde görmüştüm.
Berlin Günceleri 7 – 13 Temmuz 7 Temmuz, Pazartesi Okulda herkes bir yerlere dağılmış. Karneler yazıldığı için sınıf öğretmenleri öğrencileriyle Berlin’i tanıma turlarına başlamış. Herkes kendine göre bir program yapmış. Ben de dolabımdaki dosyaları, fotokopileri düzenledim. Atılacak pek çok şey çıktı. Gözlerim yanıyor uykusuzluktan. Sersem gibiyim. Hareketlerim yavaşladı kendimi yorgun duyumsadığımdan. Yağmur yağacak gibi, bir türlü yağamıyor. Şemsiye ağırlık yapıyor dönüş yolunda. 8 Temmuz, Salı Araba satışları düşmeye başlamış benzin fiyatlarının artmasıyla. Bisikleti yeğleyenlerin arttığını yazıyor gazete.Yüzde 18’lik bir artış söz konusuymuş. Berlin’de 900 kilometre bisiklet yolu olduğunu da bugün öğrendim. Bisiklet yollarıyla Pekin’e benzemese de Berlin, sıcak havalarda göl kenarlarına bisikletleriyle gidenlerin çokluğu hemen dikkat çekiyor. Bisiklete binmeyi pazarın köşesindeki bisikletçiden 25 kuruşa kiraladığım bisikletlerde öğrendim. Hiç bisikletim olmadı. Benim işim yürümek. Madame Tussauds’ın balmumu heykelleri açılır açılmaz epeyce tartışmayı da gündeme taşıdı. Özellikle Hitler’in çalışma masasıyla yeniden Berlin’e gelmesi epeyce eleştirildi. Geçen gün 41 yaşındaki bir erkek Hitler’in kellesini koparıverdi. Her biri 200 000 Euroya mal olan heykellerden Hitler figürü kısa sürede onarılmış ve kameralarla da gözetlenmeye başlanmış başına bir daha bir şey gelmemesi için bu dünyanın canına okuyan adamın. Bu ünlüler galerisinde Atatürk’ de yer alıyor Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak. “Dünya öylesine büyük öylesine zengin ve yaşam öylesine değişik bir görünüş sunuyor ki şiirin her zaman yeteri kadar bol konusu olmuştur (Goethe) 9 Temmuz, Çarşamba Benim işim yürümek, gerçekten bu böyle. David Le Breton’un Yürümeye Övgü (Sel Yay. 2008) kitabı beni anlatmasa da yürüme üstüne çeşitlemelerden ve bu işin ustalarının yazdıklarından oluşuyor. Yol düşüncesi ve gitme beni hep çekmiştir kendine. Yürürken kurduğum hayallerin yanına şiirler de gelip oturmuştur sıkça. Yolda durup aklıma gelen dizeler yazdığım çok olmuştur ve pek çok şiirin ilk adımı yürüyüşlerimde çıkmıştır ortaya. “Yürümek” düşüncesinin hayata geçirilmesi “İlk adım”la başlıyor sonra arkası geliyor kendiliğinden: Kentten kente, ülkeden ülkeye yürüyerek giden çılgınlar da var elbette. Ben, araba kullanmayı sevmediğimden, otobüste öğrencilerimi görmeye dayanamadığımdan kanal boyunda yürümeyi seçtim kendime. Kendimle yoğunlaşmak da denebilir benim bu tercihime. “Yolun eşi”inden bir alıntıyı buraya almanın tam sırası: “Yürüyüş dünyaya açılmadır. İnsanı mutlu yaşama duyguları içinde yeniden oluşturur. Tam bir duyumsallık isteyen deri düşünmenin etkin bir biçimine sokar insanı. İnsan bazen yürüyüşten değişmiş olarak döner ve çağdaş yaşamlarımızda ağır basan ivediliğe boyun eğmekten çok zamanın keyfini çıkarmaya eğilimli hisseder.Yürümek geçici ya da kalıcı olarak bedenle yaşamaktır. Ormanlarda, yollarda ya da patikalarda yürümek dünyanın düzensizlikleri karşısında gittikçe artan sorumluluklarımızdan uzaklaştırmaz bizi, soluklanmamızı, duygularımızı keskinleştirmemizi, meraklarımızı yenilememizi sağlar. Yürüyüş çoğu zaman insanın kendi içinde yoğunlaşmasını sağlayan bir dönemeçtir.” (s. 11) Gelecek hafta bugün Ayvalık’ta olacağım. 10 Temmuz, Perşembe Gazetelerde neler yok ki bugün. Üç Alman dağcının Ağrı’da kaçırılması, İstanbul’daki Amerikan Başkonsolosluğuna yapılan saldırı ve 1 Eylül’de başlayacak “Vatandaşlık Testi”ndeki kimi soruların yanıtlarındaki kavram kargaşası... Berliner Zeıtung’un ilk sayfasındaki fotoğraf görülmeye değer! Olimpiyatlara hazırlanan şapkaları önde, sıra sıra oturmuş Çinli askerleri gösteriyor. Fotoğraf yukarıdan çekildiği için düzgün sıraları ve şapkaların duruşundaki disiplini gözler önüne seriyor. Gazetenin iç sayfasında da Ağrı dağı yakınlarındaki, Ermeni sınırındaki bir caminin arkasından üç Almanın kaçırıldığı, başı dumanlı heybetli dağın karlı görünümü de göz alıcı ve çok çarpıcı. Tek bir cami, ne halktan birileri var, ne de başka bir ev! Bu kadar yoksulluk ve çaresizlik olur! Can sıkıntısına karşı şiir okumaya devam: Desnos’un Hayır, Aşk Ölmedi (Can Yay. 2008) çığlığı alıp götürdü bugün beni. “Benden uzakta, gemiler geçerken başını çeviren bir ada” (s 35) Çevirmen Tahsin Yücel olunca iş değişiyor elbette. 11 Temmuz, Cuma Yağmur bir yağdı, bir yağdı, sonra birden duruverdi! Hayal gibi! Desnos’un Hayır, Aşk Ölmedi kitabının son şiiri “Bir Yaprak Varmış” çok etkiledi beni: “Bir yaprak varmış üzerinde de çizgileri Yaşam çizgisi Şans çizgisi Yürek çizgisi Bir dal varmış yaprağın ucunda Çatal çizgi yaşam göstergesi Şans göstergesi Bir ağaç varmış dalın ucunda Yaşama yaraşır bir ağaç Şansa yaraşır Yüreğe yaraşır Kazınmış, yarılmış, delinmiş yürek, Bir ağaç ki hiçbir zaman hiç kimse görmemiş. Kökler varmış ağacın ucunda Kökler yaşam bağları Şans bağları Yürek bağları Köklerin ucunda dünya varmış Dünya kısaca Dünya yusyuvarlak Dünya yapayalnız göğün orta yerinde Dünya.” Bu güzel şiir 1944-45 arası yazılmış. Şairin o gün yorumladığı dünya bugün çok farklı bir yere doğru gidiyor. Dünyaya korku egemen olmaya başladı. Tedirginlik ise yüreğimizden hiç çıkmıyor. 2. Dünya Savaşı’nda Almanlara karşı direniş hareketinin içinde de yer alan ve savaşın bittiğini göremeden toplama kampında ölen Desnos’un gerçeküstücü şiirleri hiç de hayattan kopuk değil. Tersine. Hayatın bağrında yaslanmış bir yüreğin dirençlişiirleri. 12 Temmuz, Cumartesi Keşke toplasaydım onca çalışma odası fotoğrafını. Hugendubel yayınevinin parasız dağıtılan kitap duyuru dergisinin (kitapkurdu) her sayısında bir yazarın çalışma odasının fotoğrafı yayımlandı. Akıl edip de toplasaydım onları. Her yazarın çalışma ortamı, masasının düzeni çok farklı. Çok süslü püslü olandan çok yalınına, tıka basa kitap dolu kütüphaneden bilgisayar masasına, mamasının üstündeki kalemlere, not defterlerine, dergilere, kitaplara, pencere kenarındaki çiçeklerine kadar bin bir ayrıntıyı içeriyor bu mekânlar. Keşke biriktirseydim yazarların çalışma odası fotoğraflarını. Gerçi sözlü olarak söylendiğini biliyordum ama gazetede haber olarak okuyunca şaşırmadım dersem yalan olur. “Berlin Duvarını geri isteyenlerin sayısı” artıyormuş. Duvar 1989’da yıkılınca yer yerinden oynamış, Almanya günlerce bayram etmişti. Şimdi, ise kartlar el mi değiştiriyor acaba? Duvarın yıkılmasından 19 yıl sonra bu isteğin giderek yükselmesi kaygı verici bence. Yapılan bir araştırmaya göre Berlin ve Brandenburg eyaletlerinde yaşayan her 9 kişiden biri “Berlin Duvarı’nın yeniden kurulmasını” istiyormuş. Berlinlilerin yüzde 11’i “birleşme olmasaydı yaşam düzeyimiz daha iyi olurdu” diyormuş. Eski Doğu Berlinlilerde ise bu oran yüzde 12’ymiş. Araştırma sonuçlarına göre Brandenburg eyaletindekilerin yüzde 14’ü ise “duvar öncesi yaşamlarının daha iyi olduğunu” söylemişler. Demek ki insanların kafasında birleşme tam yerini bulmadı. Almanya’daki yoksullaşmanın hızla artması da buna neden elbette. 13 Temmuz, Pazar Guantánamo’dan Şiirler (YKY, 2008), “Mahpuslar Konuşuyor” kitabı can acıtıcı, yürek yakıcı. Kitaptaki şiirler dünyanın demokrat kamuoyu önünde yaşanan nice dramın tanıklığını yeterince yapamasa da, epeyce ipucu veriyor. Neyle suçlandıklarını bilmeden yatan tutuklukların çektiği işkenceyi beyaz perdeye taşıyan belgesel sinemacılar da oldu ve ben bu filmlerden birini iki yıl önce Berlin Film Festivali’nde görmüştüm. Gündüz Vassaf elimde tuttuğum kitabı tesadüfen görür. İlgisini çeker. Sonra da bu kitapta yer alan yirmi iki şiiri çevirir. Şiirlerde çok fazla şey yok aslında. Yakıcı bir dünyadan yazılmış olmaları bile yeter tek başına bu şiirlerle ilgilenmeye. Kitapta şiir yazarak direnen tutukluların dünyasına ışık tutan yazılar da yer alıyor. Guantánamo Üstüne Notlar”, “Müslüman Hapishane Şiirinde Acı Biçimleri”, “Gömülü Alevin Parladığı Yer” gibi yazıları mutlaka okumak gerekiyor şiirlerle direnişi iyi anlayabilmek için. “Yok geceden başka dostun, Acı kaderden yakınmak için. Yok geceden başka dostun, Kederini paylaşacak.” Hücrede “Rüyalar darmadağın, umut paramparça”dır elbette. Sabırla, gözyaşıyla, büyüyen nefretlerle... yazılan şiirler üstüne düşündüm uzun süre. İnsan hapiste olsun olmasın bazen şiirler hayat kurtarır.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|