|
|
Esas darbe şimdi yapıldı.Kategori: Söyleşiler | Makaleler | 3 Yorum | Yazan: Haberci | 27 Temmuz 2008 01:00:28 TKP lideri Aydemir Güler "Ergenekon" ve kapatma davalarını değerlendirdi. Güler, "Ergenekon soruşturmasına dava denilmesinin ona hukuki bir değer atfetmek olacağını" söyledi. Operasyonun "Türkiye'de darbe tehdidi var sloganıyla yürütüldüğünü" belirten Güler, "oysa operasyonun kendisinin Türkiye'de bir darbe sürecini temsil ettiğini" ifade etti. Cumhuriyet - LEYLA TAVŞANOĞLU'nun söyleşisi
Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Başkanı Aydemir Güler’le konuşuyoruz. Daha düne kadar Soğuk Savaş döneminde komünizm adını telaffuz etmek bile “içeri alınmaya” yeterken bugün tek merkezli dünya sayesinde Türkiye’de TKP var. Güler önce liberal sol ve sosyalist sol arasındaki ayrımı yaptıktan sonra sosyalist solun halk kitlelerine er ya da geç ulaşmayı başaracağı mesajını veriyor. Kimilerinin, olmayan bir askeri darbe tehlikesini gözümüzün içine sokmaya çalıştıklarına dikkat çeken Güler, “Esas darbe süreci AKP’yle birlikte bugün yaşanıyor” diyor. Ülkede tarikat ve cemaatlerin açıkça kol gezdiğinin altını kalın çizgilerle çizen Güler, “Başbakan BOP’un eşbaşkanı olmakla övünüyor. ABD bugün AKP’yle birlikte Türkiye’yi militarist bir ülke haline getiriyor” yorumunu yapıyor. - Bugün Türkiye’nin içine düştüğü durumu nasıl görüyorsunuz? GÜLER - Biz kamuoyuna açıklayacağımız bir broşür hazırladık. Bunun başlığını da “Felaketin eşiğinde” koyduk. Durumun gerçekten böyle olduğunu düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel bir serüveni var. Biz TKP olarak Türkiye’de bir kapitalist düzen olduğunu, bunun değişmesi ve sosyalizmin kurulması gerektiğini savunuyoruz. Ancak Türkiye Cumhuriyeti bir tarihsel ilerlemedir. O tarihsel ilerlemenin emekçiler cephesinden, sosyalizm penceresinden bakıldığında çok değerli üç kazanımı olduğunu düşünüyorum. - Nedir bu üç kazanım? GÜLER - Birisi bağımsızlıktır. Oysa bugün Türkiye’nin geldiği yerde bağımsızlık yabancı düşmanlığı, çirkinlik, bir garabet, hatta darbecilik olarak yansıtılmaya çalışılıyor. Bağımsızlık Türkiye’nin kuruluşunda bir temel taştı. Bugün ise bu bir kriminal vaka haline getiriliyor. İkinci önemli kazanım laiklik. Bu sadece bir devlet biçimiyle ilgili bir sorun değil. Sıradan insanlar toplumsal, siyasal yaşamda söz sahibi olabilecekler mi? Yoksa iktidar, ilahi kaynaklardan mı beslenecek? Bence laiklik durumunda sıradan insanlar, emekçiler hayatlarına, topluma müdahale zemini yakalayabilirler. Üçüncü önemli kazanım da sosyal devlettir. Türkiye’de sosyal devlet hep yaralı, bir ayağı sakat olmuştur. Ama devletin vatandaşlarına eğitim, sağlık hakkı sunması, insanca yaşamasından sorumlu kabul edilmesi diye bu ülkede bir gelenek vardı. İçi ne kadar boşaltılmış olursa olsun bu bir değerdi. Bugün ise devlet insanlarına, “Sizi bana kimse parayla vermedi ki, ne yaparsanız yapın” diyor. Felaket bu. Türkiye bu kazanımlarını bütünüyle kaybettiğinde ortada bir ülke, bir halk kalmaz. - Aylardır gündemimizin baş sırasında yer alan AKP’nin kapatılması davası var. Sizce AKP kapatılır mı kapatılmaz mı? GÜLER- AKP kapatılır mı kapatılmaz mı sorusunun cevabı ne yazık ki önemsizleşti. Sadece AKP değil ABD ve AB, bu kritik süreçte on yıllar sonra Türkiye’yi ziyaret etmek için vesile icat eden İngiltere Kraliçesi, Türkiye’nin başına musallat olan çeşitli emperyalizm komiserleri var. Bir de Türkiye’deki Emniyet Teşkilatı’na bakalım. Emniyet Teşkilatı’nı elinde tutan bir tarikat ve Emniyet Teşkilatı’nın faaliyetleri var. Bence AKP kapatılmalıdır. AKP’nin hukuki meşruluğu tarihsel gayri meşruluğu tarafından elinden alınmalıdır. - İyi de, bu mücadele bir dava sürecine havale edilebilir mi? GÜLER- Edilemez. Bu kitlelerin, aydınların, toplumsal kuvvetlerin devreye gireceği bir siyasal, ideolojik, kültürel mücadelenin parçası olduğu zaman değer taşır. Yoksa parti kapatılıyor, yeni parti kuruluyor. Şu anda AKP kapatılırsa onun mirası üzerine oynayacağı bir oluşum başladı. Bakın, Abdüllatif Şener AKP’nin, RP’nin bakanı değil miydi? 1993’te Sıvas katliamı yapıldığında Sıvas milletvekili değil miydi? O dönem Sıvas katliamını yapanların yanında yer almadı mı? Ne değişiyor? Bizim bu dalganın bütünüyle, kitlelerle birlikte uğraşmamız lazım. Türkiye halkı kendi davasını divana bırakamaz. Hangi tarikat nerede biliniyor - Tarikatlar ve cemaatleri yasaklayan, yasadışı ilan edilen kanun hâlâ yürürlükte değil mi? GÜLER - Tabii ki yürürlükte. Ama açıyorsunuz gazeteleri, çarşaf çarşaf hangi siyasi partide hangi kanadın hangi tarikatı temsil ettiği, nereden nemalandığı haberleri var. Hatta hangi kasabaların hangi tarikatların elinde olduğu da söyleniyor. Camiler tarikatlar arasında paylaşılıyor. Hangi devlet kurumunda hangi tarikatın ağırlık taşıdığı biliniyor. Bu, son günlerin ya da son yılların bir operasyonuyla gerçekleştirilmedi. Türkiye’deki egemen düzen kapitalizm kendisini böyle yapılandırdı. Tarikatlarla, laikliğin, bağımsızlık fikrinin altını oyarak, dünya çapındaki neo-liberal dalganın parçası olarak, sosyal devleti inkâr edip tasfiye ederek bir yola girdi. Felaket aslında şu: Ya Türkiye toprakları kendini uçurumun kenarına getiren kapitalizmi kusacak ya da kapitalizm ve emperyalizm Türkiye’de bir köleler, bir paralı askerler topluluğu üretecek. - Bizler böyle bir süreçten geçerken Ergenekon adı verilen bu operasyon ortaya çıktı. İnsanlar neyle suçlandıklarını bilemeden 13 aydır iddianamesiz içeride tutuluyorlar. Siz bunun hakkında ne düşünüyorsunuz? GÜLER - Bu bir operasyon. Dava dersek buna hukuki bir değer atfetmiş oluruz. Bu operasyon, “Türkiye’de darbe tehdidi var” sloganıyla yürütülüyor. Bana göre de bu operasyonun kendisi Türkiye’de bir darbe sürecini temsil ediyor. Yani şu anda bizler Türkiye’de bir darbe yaşıyoruz. Bence Ergenekon operasyonunu yürüten tarafın argümanlarıyla da biraz ilgilenmek lazım. Türkiye’de bir kontrgerilla gerçeği vardır. Üstelik bu Türkiye’ye özgü bir durum da değil. Ayrıca Türkiye’de bu 1970’li yıllardan beri biliniyor. Kitaplarda, yazılarda defalarca ortaya kondu. Bu yapının herhangi bir noktasına, uzvuna projektörü tutmak, “İşte, illegal örgütü yakaladık” demek çocuk oyuncağıdır. Sadece Susurluk’u hatırlayın. O arabanın içinde kimler vardı ve onlar kimlerle beraberdi? Bugün Türkiye kontrgerillasının kimi uzuvlarına bir projektör tutuluyor. Ben bunun hiçbir inandırıcılığı olduğunu düşünmüyorum. - Neden? GÜLER - Bugün Türkiye’de darbe yapmak, serbest darbe tasarlamak suç inancı yerleşmiş durumda. Darbecilik bir suç olarak kabul edilecekse önce 12 Eylül’le hesaplaşılacak. 12 Eylül’ün paşası hayatta. Hiçbir soruşturmaya konu olmuyor. AKP hükümeti iktidara geldiğinde Kenan Evren’i misafir etti, tavsiyelerini aldı. Kucak kucağa bir görüntü veriyorlar. Eee sonra? Sonra birileri darbe tasarlamış. Türkiye’de darbe tehlikesinden şikâyet etmek için darbeye karşı mücadele etmek, eski darbelerin hesabını sormak gerekir. Bunu yapmıyorsanız inandırıcı olmak mümkün değildir. ABD’den yana olmak darbeye karşı olmak olarak algılanır oldu. Eğer dünya bu şekilde bir dönüşüm geçirdiyse, “Türkiye’de şu siyasete darbe yoluyla müdahale edelim” diyen birtakım güçler aynı zamanda ABD’nin karşıtı güçlerse onlara sadece üzülünür, onlara bir operasyon yapmaya bile gerek yoktur. Çünkü bu olsa olsa bir fantezi olarak kalır. ABD’siz darbe olmaz. ABD’siz darbe olmaz - Yani ABD’nin onayı olmadan Türkiye’de darbe olamaz mı? GÜLER - Bu olabilecek bir şey değil. Türkiye Ortadoğu’nun, dünyanın merkezinin göbeğinde son derece önemli, olağanüstü devlet geleneği olan bir ülke. ABD’siz darbe yapmak isteyenlerin, ABD karşıtı darbecilerin ciddiye alınması mümkün değildir. Bu operasyon bir hedef olarak darbeciliği gösterip suçluyor. Türkiye’de darbelerden, darbecilikten en mustarip olan kimdir? Türkiye soludur. Bu operasyon Türkiye soluna, “Benim arkama yerleş. Beni destekle, benim saflarıma katıl. Bunu yapmazsan seni darbecilerle aynı kaba koyarım” diyor. Bu genel olarak ilerici değerlere, solculuğa, solculara dönük bir operasyondur. Bugün solun beğenilir olanının yapması gereken şu: AKP iktidarının destekçisi, şakşakçısı olmak. Bizim bunların bir kısmını deşifre etmemiz, bir kısmının da karşısına geçip mutlaka engellememiz lazım. Demin sözünü ettiğim Türkiye tablosunda bir tane temiz, namuslu, değerli olgu var. O da en genel hatlarıyla solculuk. Bu sol o operasyonla yok edilmek isteniyor. Önce buna engel olmamız lazımdır. Biz bunu yapmaya, solu o operasyonun bir parçası değil, karşısında konumlandırmaya, bu dalgayı durdurmaya çalışıyoruz. - Bir kısım medyada kendilerine liberal sol diyen arkadaşlar var. Bir de Türkiye’de sosyalist sol var. Liberal sol arkadaşlar açıkça Ergenekon’a destek veriyor. Ama sosyalist solun da bu operasyona destek verdiğini söylüyorlar. Bu tanım doğru mu? GÜLER- Bu yılın başlarıydı sanıyorum. Murat Belge bir yazısında, “Sadece darbeciler değil bir de darbecilerin sokağa döktüğü yüz binler var. Onlardan da hesap sorulması lazım” dedi. Sonradan gördük ki operasyon tam da buna yönelerek devam ediyor. Akıl mı veriyorlar akıl mı alıyorlar? Orası tartışmalı bir durum. Ama sonuçta bu son derece çirkin ve sakil. Buradan solculuk çıkmaz. Solda solcu olarak takdim edilen ve değerlerini de sadece o takdimlerden kazanan kimileri verdikleri zararı solcu etiketiyle yaptıkları için bir kıymete sahipler. Bu tablo içinde bu kesimlerin bir kısmı düpedüz, alenen, “Antiemperyalizm kaba milliyetçilikten ibarettir. Irkçılıktır. Yabancı düşmanlığı neyse antiemperyalizm, bağımsızlık da odur” diyor. Başka çelişkilerde var - İyi de bu liberal arkadaşlar ve AKP yöneticileri AKP’nin Türkiye’yi darbelerden uzaklaştıracaklarını savunmuyor mu?O zaman bu nasıl yaman bir çelişkidir? GÜLER- AKP Türkiye’yi darbelerden uzaklaştırmıyor. Darbenin çok daha mümkün olduğu bir yere doğru götürüyor. Bu söylediklerimin kitleler tarafından anlaşılamayacağını düşünmüyorum. Eğer bunlar doğruysa AKP cephesinin yalan dolanlarına göre bunları kitlelere ulaştırma şansına daha fazla sahip olduğumuza inanıyorum. Siz çelişki dediniz. Başka çelişkiler de var. Fethullah Gülen ABD’de yaşıyor. Geride bıraktığımız günlerde ABD Türkiye’ye ilginç bir sopa gösterdi. Gülen’i gönderirim, dedi. Sonradan herhalde gösterdiği sopanın karşılığını aldı ki, “Oturma izni veriyorum” dedi. Her şey yalan. Yalanların hükümsüz hale geleceği bir duvar var. Kitlelere, halka bu zemin ortaya çıktığında yalan sökmez. Bizim buna güvenmemiz lazım. Kitlelerin karşısında, “Türkiye BOP’a hizmet ediyor” denecek ve Türkiye daha demokratik bir ülke haline gelecek. Öyle mi? Ne yazık ki insan aklı bu saçmalığa inandırılabiliyor. Ama bunu geri püskürtmek mümkündür. Yeter ki tartışmalarımızı kitlelerin önüne taşıyabilelim. Bir de, “En iyisini halk bilir” türünden ifadeler biraz afaki kaçıyor. Ama bugün büyük bir yalan üzerine kurulu operasyonlar ancak halktan kaçırılarak sürdürülebilir. Siz kitlelerin karşısına çıkıp, İran en büyük düşmanımız, ABD en büyük dostumuz, dediğiniz zaman bunu halka anlatamazsınız. Buna kimse inanmaz. Yeter ki o halk kriterini oluşturup devreye sokabilelim. Kaynak:Cumhuriyet
Yorumlardeniz
{ 29 Temmuz 2008 07:04:52 }
semra, bu mektubu sen tetikledin ama bu mektup kesinlikle sana karsi yazilmadi. cunku seni cok iyi taniyorum. biliyorum. senin ne demek istedigini de anladigimi saniyorum. yani bu sana bir yanit degil. yalnizca gozlemlerimi icini bosaltma seklinde dile getiriyorum.
************** bana oyle geliyor ki, once birbirimizi anlamak icin dinlemekle baslamaliyiz ise. oysa, dinledigimiz okudugumuz her sey, korkularimiz, onyargilarimizla beklentilerimizi dile getirmemiz icin bir firsat olarak algilaniyor. birbirimizi dinledigimize, anlamaya calistigimiza inanmiyorum. sorun, bence guven, saygi sorunu degil. en buyuk sorunumuz dinlememek, anlamaktan kacmak. hepimiz cok yaraliyiz ondan olsa gerek. bunu haykirarak soylemek isterim. ben hala dunyanin her yerinde kendine komunist ya da sosyalist diyen insanlara, dusuncelere buyuk saygi duyuyorum. tkp'nin tarihini bilmem, tkp genel baskani aydemir'i de tanimam. olabilir. benim siyasi cehaletimdir. ama belki de bu yuzden, aydemir'in -yine onemli bir emperyalizm MUHALIFi- gazete olarak gordugum cumhuriyet'deki yazisini anlamak icin okudum. sozcuk bazinda anladigimi saniyorum. ama iste, aydemir'i tanimadigim icin, ne dediginden cok belki ne demeye calistigini kacirmisimdir. olabilir. bu da benim siyasi cehaletime yazilsin. aydemir'in soylesisinin hic bir yerinde bir suc orgutu olarak kanitlanmis bir 'ergenokon'u savundugunu okumadim. ayrica, soyleside eski darbecilerin yargilanmasi gerektigini soyluyor ki, buna da hic bir aydin karsi cikmiyordur sanirim. solcu olmasalar da. geleyim, ahmet altan`in yazdiklarina. kendisine herhangi bir saygi duymadigim halde, onun da yazisini tarafsiz okudugumu saniyorum. niye yazdigini degil ne yazdigini anlamaya calisarak. sapla samani birbirine karistirmamizi saglayan bir yazi. ama bunu da benim siyasi cehaletime vermek isterseniz buyrun. ben bu ulkede askeri bir rejim altinda, buyruklarla, krokularla yasamak isteyen insanlar oldugunu sanmiyorum. her kosulda yasayabilecek insanlar olduguna eminim o ayri. sanirim, ortaligi ahmet altan gibi kimselerin, her nedense artik, laf kalabaligina bulamasina aldirmadan, kendi dogrularimizi kendi sesimizle soylememiz gerekiyor. benim dogrum su: benim icin bu ulke sinirlari icindeki insanlarin -buna turk ulusu, turk halki, turkiye halki... ne derseniz deyin, bir gurup uzay yaratigi, saturn gezegeni artiklari da diyebilirsiniz, hic onemli degil, ben bu sinirlar icindeki insanlardan soz ediyorum- cikarlari, abd, ab ya da rus ya da cin ya da uluslararasi sermaye uyesi herhangi bir bireyin cikarindan once gelir. elbette, bu ulke sinirlari icindeki insanlarin cikarlari, baska ulke insanlarina zarar vermeyi gerektirmedikce. ben kendi manevi ve maddi cikarlarimi, bu ulke -ve bir de avustralya ulkesi- insanlari ile bir goruyorum. bu yuzden de, ulus devlet turkiye'nin cikarlarinin, abd ya da ab hegamonyasina girmemek, cikarlarina teslim olmamak oldugunu dusunuyorum. tum tarih bilgim, himaye altina giren, bagimsizligindan odun veren halklarin somurgelestikleri, kucuk gorulen, cahil, onursuz bireylerden olusan topluluklara donustukleri yolunda. iste bu yuzden, ben akp 'ye, gulen'e, turban'a, dis sermayeye, kaputulasyonlara karsiyim. iste bu yuzden, abd ya da ab nin kuklasi bir hukumet -ve boyle pek cok hukumetle- kukla devlete donusen turkiye cumhuriyetinin silkelenmesi, kendi halkinin cikarlarina oncelik vermesi, bu cikarlari savunan insanlara sahip cikmasi gerektigini dusunuyorum. ne demorasi ne laiklik, isletilmeyen bir 'hukuk' ile olasi olabilir. ama su ergenekon iddianamesini bir okuyun. sonra da elinizi vicdaniniza degil, yalnizca akil hucrelerinize koyup sorun. burada, ciddi bir bicimde HUKUK mu isletiliyor. yoksa, sevr ile basarilamayan, bir ulus devleti, emperyalist cikarlar ugruna parcalamanin komedyasi mi yazilmis. burasi cok slogan oldu ozur dilerim. ama cok iyi biliyorum ki, yurtdusunda ya da yurt icinde, sermaye sahibi henuz olamamis, kendi cikarlarini dogrudan uluslararasi sermayenin cikarlarina endeksleyememiz biz siradan vatandaslarin cikarlari, guclu bir turkiye'den geciyor. ozgurluk, demokrasi, farkliliklarimizla esitlikci adil bir duzen kurabilmek, boyle bir duzende yasamak istiyorsak, bunu bize guclu bir TURKIYE verecek. ne abd ne ab li bir yasamla bu mumkun degil. elimizi simdi bir de vicdanimiza koyalim. su ulusalci dediginiz insanlar, manyak mi? onlar fasit duzende mi yasamak istiyorlar ? ayni soruyu 'ulusalci' diye tanimlanan -allah kahretsin su tanimlari da, bu tanimlari yaratanlar da umarim, surekli kavramlar uyduracaklari bir cehennemde yasarlar- kisilere de sormak istiyorum. bu libos olarak gordugunuz insanlar manyak mi, onlar bir somurge duzeninde mi yasamak istiyor? buyuk cogunlugumuz ayni korkularla hareket ediyor, ayni ferahliklari istiyoruz. bizi saflara bolerek oynuyor, egleniyorlar. -dan brown'in da vinci sifresi varsa bizim de artik ergenokonumuz var. YASASIN! ha... simdi ben cetelere karsi degilim, onlari savunuyorum degil mi? - herkes kendi cehennemini bulur. ben de bir agilozu'nun guzelim ogretmeni ve cocuklarini yazmak yerine bir saattir bunlari yazarak kendi cehennemimi buldum. iste simdi de cikiyorum.... birbirimizi dinleyecegimiz gunlere.......... semra
{ 28 Temmuz 2008 01:27:20 }
Aşağıdaki yazı Ahmet Altan'a ait. Ama ben kendi imzamı atabilirim. Sapla samanın iyice karıştığı şu ortamda daha dün gece yine aci dolu idi bizim için...
sevgiyle... Cevap vermeden mi devam edeceksiniz? Bazen tek bir soru yetiyor. Ortalık aydınlanıveriyor. Sessizliğin bu kadar parlak bir ışık saçtığına her zaman rastlayamazsınız. Her konuda konuşuyorlar, tartışıyorlar, bağırıyorlar ama "neden Susurluk'a karşı çıktınız da Ergenekon'u savunuyorsunuz" sorusunu duyunca susuyorlar. Bu sorunun iki cevabı olabilir. Ya, "ben zaten Susurluk'a da karşı çıkmamıştım, çetelere hiç karşı çıkmam" diyebilirler. Ya da, "Susurluk'a karşıydım, Ergenekon'u ise savunuyorum çünkü..." diye başlayıp bir açıklama yapabilirler. Ergenekon'u savunanlar, bu ikisinden herhangi birini söylemeden tartışmayı sürdürmekte zorlanacaklar. Zorlanıyorlar da. Politikacılarla yazarlar öylesine utandırıcı bir sessizliğe kapılıyorlar ki onları destekleyen okurlar onlar adına cevap vermeye çalışıyorlar. Ergenekon'u savunan okuyuculardan biri, benim soruma bir soruyla karşılık vermiş mesela. "Siz de şu soruya cevap verin," diyor, "niye o zaman Susurluk'a gulu gulu dansı diye karşı çıkanlar şimdi Ergenekon'un yakalanmasını istiyor?" Bu iki tavırdan hangisini doğru bulduğunu söylemiyor. Ergenekon'a dokunulmamasını savunduğuna göre "gulu gulu dansı" denmesini tercih ediyor herhalde. Gerçekten de şimdi Ergenekon'a, Erbakan'ın Susurluk'a yaptığı gibi mi davranılmalı? Talep bu mu? Küçümsensin mi Ergenekon da? Ama bence daha önemli bir şey var okuyucunun sorusunda, beni tedirgin eden bir şey. Kendisine, "laik, demokrat, solcu, çağdaş" diyen insanlar, çeteler konusundaki, hukuk konusundaki, demokrasi konusundaki tutumlarını, iktidardaki partilerin tutumuna göre mi belirliyorlar? Böyle bir davranış biçimi, epeyce ilkesiz bir davranış biçimi olmaz mı? "Çağdaş ve laik" kesimlerin, "solcuların", hukuk konusunda ilkeleri, inançları, talepleri yok mu? "Kim ne derse desin ben hukuktan ve demokrasiden yanayım, çetelere karşıyım" diyemiyorlar mı? Erbakan önemsemedi diye mi Susurluk'a karşı çıktılar? Erbakan Susurluk'u ciddiye alsaydı, o zaman Susurluk'un yakalanmasını isteyen insanlar tam aksine mi davranacaktı? Susurluk'u savunacaklar mıydı? Eğer öyleyse, bu gerçekten acıklı bir durum. Kendisine "çağdaş ve laik" diyen insanların hukukla ve demokrasiyle ilgili hiçbir talepleri olmadığına inanmamız gerekecek. Ama o zaman da şunu soracağız. "Hukuk ve demokrasi olmadan laiklik ve çağdaşlık nasıl olacak?" Darbelerle mi, çetelerle mi? Darbelerle ve çetelerle "laiklik" kavramını birbirinden ayırmayan bir anlayış mı benimseyeceğiz? "Darbeci bir laiklikten" başka bir laiklik olmadığına mı inanmalıyız? Beni bağışlasınlar ama ben böyle düşünenlerin "darbe severliklerine" laiklik kılıfı uydurduklarını düşünüyorum. Onlar halkı "karar mekanizmasının" dışına atmak için bahaneler bulmaya çalışıyorlar. Sevmiyorlar kendi halklarını, küçümsüyorlar, aşağılıyorlar. Ama bir çıkmazları var. Halksız bir laikliğin peşine düşenler "çağdaş" olmayı da istiyorlar. Peki, halksız bir "çağdaşlığı" nasıl sağlayacaklar? Toplumun bir bölümünün Batılılar gibi giyinip, Batılılar gibi yemek yemesi, Batılılar gibi yaşaması, toplumun "çağdaş" olmasına yetiyor mu? Yetmiyor. Bir toplumun "çağdaş" olması, öncelikle çağdaş bir şekilde üretmesiyle, bunu çağdaş bir biçimde paylaşmasını sağlayacak hukuk ve demokrasiyle mümkün. Çağdaşlıktan da vazgeçecekler demek ki. Çeteleri destekleyen, darbeden yana tavır alan, çağdaşlığı unutan, hukuktan nefret eden, demokrasiyi yok sayan bir zümre mi olmanın peşindeler? Üretimden kopuk küçük bir zümrenin, darbeyle iktidarı ele geçirmesini mi istiyorlar? "Laiklik" dedikleri bu mu? Onlar buna laiklik diyebilirler ama laiklik bu değil, çağdaşlık da bu değil. Bu, tam anlamıyla "gericilik", bu tam anlamıyla faşizm. Peki ama "sol" olmak, "solcu" olmak isteyen insanların böylesine bir faşizmle ne alakası var? Farkındalar mı ne yaptıklarının, ne istediklerinin? Belki de farkındalar, bilmiyorum. Ben hep onların bir gün "solculuğu", çağdaşlığı keşfedeceklerini ümit ediyorum. Laikliği, demokrasiden ve hukuktan koparırsanız gideceğiniz yer, faşizmdir. Ve, oraya gidiyorsunuz. Eğer asıl istediğiniz buysa gidin... Kendi halkınızla karşı karşıya kalırsınız. Eğer istediğiniz bu değilse... Şu soruya daha dürüst bir cevap verin. "Niye Susurluk'a karşıydınız, niye Ergenekon'dan yanasınız?" Mustafa
{ 27 Temmuz 2008 06:35:13 }
Hep belirleme yapıp orada kalmak sızlanmanın biri biçimidir.
Diğer Sayfalar: 1. Politik alanda söz etmek; eğer sadece suçlama yapıyorsa, her yerde her durumda duyabileceğimiz şeyler söyleyip duruyorsa geviş getirmekten başka bir şey değil. Eğer bir sorumluluk üstelenmek, sözümona halka hizmet etmek gibi söylemlerle yola çıkılsa da temelde sorun çözmek, yol açıcı öneriler ortaya koymak, ufuk açıcı fikirler üretmek gerekiyor. Bu yapılamazsa günübirlik olayların ve düzeysiz söylemlerin ortasında oyalanıp durmak zorunda kalınır. Bir söz vardır; "şeytana lanet okumakla Allah'a yaklaşılmaz" diye. Yaşanan tarihsel sorunların üstesinden gelecek dizgesel öneriler yokken sadece "sol" olmak gibi bir kaygı taşımak neyi çözer. Yapılanlara "hayır" demek, her şeyde görünmez bir elin tüm toplumu aptal yerine koyup oynattığı varsayımına göre tepki vermenin etkisi ne olabilir ki? Pek çok sorun sıralanabilir, en azından şu konuda hangi önerilerimiz vardır: "Her alanda hukukun üstünlüğü tam olarak nasıl sağlanır?" Daha Türkiye'de belli kesimlere yargı doğrudan müdahale edemiyor. Bu durum demokrasi adına ayıplı bir hal değil mi? Devlet geleneği deyip duruyoruz; peki, demokrasi diye bir geleneği de yaratmak gerekmiyor mu?
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|