|
|
AB'nin dediğini yap, yaptığını yapma...Kategori: Dünya | 0 Yorum | Yazan: A Yorum | 22 Temmuz 2008 08:53:10 İtalya'da Vatikan baskısı. Almanya'da zorunlu din dersi. Yunanistan'da kilise siyasette. Laikliğin Fransa kalesi düştü. Avrupa Birliği laiklik karşıtı odak olma yolunda. Türkiye'de birçokları tarafından toplumun dincileşmesini engelleyeceği ileri sürülen Avrupa Birliği'nde, laiklik yerlerde sürünüyor.
"Laikliğin kalesi" olarak bilinen Fransa'da yıllardır sürmekte olan dincileşme süreci, Sarkozy'nin cumhurbaşkanlığı ile birlikte hızlanırken, Katolik İtalya'da en temel haklar din adına sorgulanmaya başladı. Almanya'da din eğitimi zorunlu, Yunanistan'da Anayasa resmi din tarif ediyor, hükümetler kara cüppeli papazlar tarafından kutsanarak göreve başlıyor. Dinci Avrupa'nın, dinci Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecine iki uçtan yaklaştığı gözleniyor. "Müslüman Türkiye Hıristiyan AB'nin parçası olamaz" diyenlerle "dini referanslar AB için tehdit değildir" diyenlerin çekişmesinde, laiklerin sesinin giderek kısıldığı gözleniyor. AB'nin sahip olduğu güçlü dini referanslar, tartışmalı ve henüz kabul edilmeyen anayasasında yer almıyor, ancak geçen yıl bu konuda sıkı tartışmalar yapılmış, Almanya Başbakanı Angela Merkel, AB Anayasası'nda Tanrı'ya gönderme yapılmamasını açıkça eleştirmişti. Merkel'in bu önerisine birliğin Katolik cenahından büyük destek gelmiş ve İspanya, İtalya, Polonya gibi ülkeler, AB Anayasası'nda "Tanrı"ya yer verilmesi için lobi faaliyetine başlamışlardı. Anayasa'da tanrısal erke göndermeler yapma çabalarının yanı sıra, kiliselerin rolünü de meşrulaştırmak için girişimler sürüyor. Avrupa Kiliseleri Konferansı'nda, kiliselerin AB'nin siyasi kurumlarıyla ortak çalışmasının yerinde bir karar olduğu, her iki kurum tarafından da onaylanmıştı. Nitekim, Avrupalı piskoposlar, 2006 yılının Aralık ayında düzenlenen bu konferans sonrasında, AB'nin köşe taşları olan adalet, bağımsızlık ve demokrasinin, Katolikliğin sosyal öğretileri arasında olduğunu ilan ederek, kilisenin siyasal otoritesine de işaret etmiş oldular... AB içinde laiklik tartışmalarının ön plana çıktığı ülkeler arasında birinci sırada Fransa geliyor. Geçen yıl Fransa Devlet Başkanı Nicholas Sarkozy'nin din üzerine söyledikleri, laikliğin yeniden tartışılmasına yol açtı. Sarkozy'nin, yüz binlerin laikliği korumak için imza toplamasına neden olan sözleri, "Umut etmeyi öğretenler din adamlarıdır" olmuştu. 14 Ocak 2008'de Vatikan'da Papa'yı ziyaret eden Sarkozy, "katı laiklikten pozitif laikliğe geçilmelidir" diyerek laik cepheyi kızdırmıştı. Fransa Cumhurbaşkanı bununla da kalmamış, ve din olgusunun okul dışında bırakılmasını eleştirmişti. Bu yüzyılın başından beri Fransa'da din kurumu ve kamusal faaliyet arasında çift yönlü karışmazlık ilkesi çok net bir biçimde korunuyordu. Fransa'da devlet okullarında din dersi yok. Ancak özel okullar istedikleri gibi dini eğitim verebiliyorlar. Devlet okullarına gidenler de, dilerlerse çarşamba günü din eğitimi alıyorlar. Almanya, din eğitiminin anayasa tarafından garanti altına alındığı nadir ülkelerden biri. Alman Anayasası'nın, "devlet okullarında, din eğitimi mecburi bir disiplindir" şeklindeki 7. maddesinin 3. fıkrası, okullarda din dersleri düzenlenmesini zorunlu kılıyor. Fakat öğrenciler, ailelerinin talebi üzerine ya da 14 yaşına gelince kendi istekleriyle din dersinden muaf olabiliyor. Yaş eşiği, Bavyera ve Saarland eyaletlerinde 18 yaşına kadar çıkabiliyor. Din dersini almak istemeyen öğrenciler, ahlak derslerine giriyor. Eğitimin eyalet hükümetlerinin yetki alanında olduğu ülkede, din eğitimi uygulaması eyaletten eyalete değişebiliyor. İtalya'da Avrupa'nın faşist ifadeleri ve kararlarıyla öne çıkan devlet başkanlarından biri olan Silvio Berlusconi, Avrupa'nın dini merkezi Vatikan'ın temsilcisi gibi çalışıyor. Geçen yıl medeni yasada yapılacak bir değişiklik nedeniyle gündeme gelen tartışmalarla laiklik masaya yatırılmıştı. Medeni yasada değişiklik öngören tasarı, evlenmeden birlikte yaşayan çiftlerin ve çocuklarının yasal haklarını düzenlemeyi amaçlıyordu. Laiklik yanlılarının düzenlediği mitinge yanıt olarak fanatik Katoliklerin yaptığı mitinge katılan Berlusconi, "buraya, gerçek Katoliklerin solda yer alamayacaklarını göstermek için geldim. Kiliseyi susturan ve dini özel alan ile sınırlamak isteyen komünistler ile bir arada olamam. Ben, Kilise'nin özgürce konuşabilmesi, kendi gerçeğini ve aynı zamanda bize de ait olan kendi değerlerini dile getirebilmesi için buradayım" demiş ve iktidarını dini referanslar üzerinden pekiştirmişti. Bu yılın Şubat ayında ise İtalya'da kürtaj, yasalaşmasının üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen yeniden seçim malzemesi oldu. Aşırı Katolik sağcı partiler ittifakının başında bulunan Berlusconi, Vatikan'ın da desteğiyle, kürtaj yasasında sınırlamalar getirmek istediğini söylediğinde, sağlık bakanı da dahil binlerce kadın sokaklara dökülerek bu girişimi protesto etmişti. Kilisenin tabu olarak gördüğü ve direndiği gelişmeler arasında kök hücre uygulamaları da bulunuyor. Böylece birçok hastalığa çözüm üretilebilecek bilimsel araştırmaların önünü tıkayan Katolik kilisesinin yasak kapsamına suni döllenme ve ötenazi de giriyor. Din ve devlet işlerini birbirinden ayıramayan Avrupa Birliği ülkesi Yunanistan'da, anayasa, devletin Ortodoks karakterine açık bir vurgu yapıyor. Devlet ve kilise ilişkilerinin bir bütün olarak ele alınmasını öngören anayasa, kiliseye geniş bir özerklik alanı sağlıyor. Üstelik, kilise, 1820'li yıllarda Osmanlı yönetimine karşı verilen bağımsızlık mücadelesindeki rolünü hatırlatarak, Yunan devletinde payı olduğu iddiasını, milliyetçi bir gerekçeye dayandırıyor. Kilisenin ekonomik gücü ise şaşırtıcı. Örneğin Hüsnü Özyeğin'in sahibi olduğu Finansbank'ın yüzde 46 hissesini 2,7 milyar dolara alarak yeni ortağı olan National Bank of Greece'in (NBG) hissedarları arasında Yunan Ortodoks Kilisesi de var. 2004 yılı sonu itibariyle NBG'de 265 bin 729 hisseye sahip Yunan Ortodoks Kilisesi'nin bankadaki yatırımlarının 10 milyon Euro'ya ulaştığı öğrenildi. Yunanistan'da her yeni hükümet Başpiskopos'un öncülüğünde yapılan bir yemin törenine katılıyor ve parlamentoda 'takdis' ediliyor. Bu uygulamaya Komünist Partisi (KKE) yıllardır karşı çıkıyor ve milletvekillerine bu merasim sırasında yerlerinden kalkmamaları talimatını veriyor. Hatırlanacağı gibi, geçen yıl Yeni Demokrasi (ND) lideri Başbakan Karamanlis'in zaferiyle biten 16 Eylül seçimiyle oluşan yeni parlamentonun yemin töreninde, dini yemin eksenli laiklik tartışması yaşanmıştı. 300 sandalyeli parlamentoda 22 üyesi bulunan Komünist Parti (KKE) ile 14 üyeye sahip Radikal Sol İttifak (SYRİZA), Yunan vekillerin İncil'e, Batı Trakyalı iki Türk vekilin de Kuran'a el basarak yemin etmesine karşı çıkmışlardı. Avrupa'da dikkat çeken diğer bir husus da, Katolikler başta olmak üzere dini cemaatler tarafından işletilen okulların sayısının giderek artması. Bu okullarda, devlet okullarının müfredatından bağımsız olarak din eğitimi verilebiliyor. Kiliselere ya da cemaatlere bağlı okulların oranı İrlanda'da yüzde 98, Hollanda'da yüzde 65, Belçika'da yüzde 50 ve İspanya'da yüzde 40'ı buluyor.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|