
Başlık çok katmanlı sosyolojik bir gerçekliğe parmak basıyor. (*) Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi üzerinden bakarsak, Türkiye’de geniş bir kitlenin piramidin en alt basamağındaki fizyolojik ihtiyaçlar olan yemek, barınma ve uykuya hapsedildiği; bunun da bir “şükür noktası” hâline getirildiği görülüyor. Gelişmiş ülkelerdeki “insanca yaşam” (decent living | insana yakışır bir yaşam) kavramı ile Türkiye’deki mevcut “hayatta kalma” (survival | sağ kalma) modu arasındaki farkları birkaç temel başlıkta karşılaştırabiliriz…
Sosyal Güven ve Gelecek Kaygısı
Gelişmiş ülkelerde “Yarın ne olacağım?” sorusu günümüzün bir sorunu olsa da bir kabus değildir. İşsiz kalsanız bile devletin sağladığı sosyal yardım ağı sizi evsiz kalmaktan veya açlıktan korur. İnsanca yaşam, sadece bugünü değil, yarını da güvence altında hissetmektir.
Günümüzde Türkiye’de hayat bir “sırat köprüsü” gibidir. İşini kaybetmek sadece gelirden olmak değil; sağlık hizmetine erişememek, kirayı ödeyememek ve hızla sosyal dışlanmaya maruz kalmak demektir. Bu yüzden insanlar “en azından bir işim var” diyerek her türlü zorluğa razı edilir.
Zaman Refahı ve Hobiler
Gelişmiş ülkelerde çalışmak yaşamın merkezinde değil, yaşamı finanse eden bir araçtır. Haftalık 35–40 saatlik çalışma düzeni; kişiye spor, bireysel gelişim, sanat, seyahat ve ailesiyle vakit geçirme imkânı tanır. Hobiler bir “lüks” değil, zihinsel sağlık için bir gerekliliktir.
Türkiye’de ise mesai kavramı belirsizdir. İnsanlar sadece karnını doyurabilmek için günde 10–12 saat çalışmak zorunda kalır. Eve yorgun argın dönen birinin “kendini gerçekleştirmesi” veya bir hobi edinmesi fiziksel olarak imkânsız hâle gelir. Yaşam, “iş ve uyku” döngüsüne sıkışır.
Satın Alma Gücü ve Kalite Standardı
Gelişmiş ülkelerde beslenme, sadece karnın doyması değil; protein, vitamin ve taze, sağlıklı gıdaya erişimdir. Bir asgari ücretli, teknolojik ürünlere (telefon, bilgisayar) veya bir otomobile birkaç aylık birikimiyle ulaşabilir.
Türkiye’de ise beslenme büyük oranda karbonhidrat odaklıdır (ekmek, makarna). Et ve süt ürünleri lüks kategorisine girmiştir. Bir telefon veya bilgisayar almak için aylarca; bir ev veya araba içinse bir ömür çalışmak gerekir. Bu durum, insanları temel ihtiyaçlara ulaştığında kendini “başarılı” hissetmeye iter.
Kültürel ve Entelektüel Hareketlilik
Gelişmiş ülkelerde tiyatroya gitmek, yılda bir kez yurt dışı tatili yapmak veya yeni çıkan kitapları takip etmek orta sınıfın standart rutinidir.
Türkiye’de ise bu faaliyetler “zengin işi” olarak görülmeye başlanmıştır. “Karnın doyuyor ya, daha ne istiyorsun?” söylemi, insanın entelektüel ve ruhsal ihtiyaçlarını yok sayan bir baskı aracına dönüşmüştür.
Tatil: Onlarda bir hak (yurt dışı / yurt içi), bizde memlekete gitmek veya hayal kurmak
Gıda: Onlarda kaliteli ve dengeli beslenme, bizde kalori odaklı ucuz gıdaya erişebilmek
Eğitim: Onlarda fırsat eşitliği ve nitelik, bizde diploma odaklı ve ekonomik yük
Psikoloji: Onlarda gelecekten umutlu olma, bizde sürekli bir “beka” ve kaygı hâli
Gelişmiş ülkelerde devletin görevi vatandaşına “onurlu bir yaşam kalitesi” sunmaktır. Türkiye’de ise başarı kriteri “muhtaç etmemek” seviyesine indirilmiş durumdadır. Bu, vatandaşın çıtasını aşağı çekerek yönetmeyi kolaylaştıran politik bir stratejidir. İnsanlar sadece “hayatta kaldıkları” için minnettar hissettirildiklerinde, hak ettikleri “kaliteli yaşamı” talep etmeyi unutur.
Şimdi gelin, ülkemizde bu tablonun değişmesi için neler yapılması gerektiğine bakalım.
Ekonomi, adalet ve eğitim birbirinden ayrılmaz bir sacayağıdır. Ancak Türkiye’nin mevcut durumunda bu döngüyü kırmak için bir “öncelik sıralaması” ve “etki analizi” yaparsak şöyle bir tablo ortaya çıkar:
Hukuk ve Adalet: Sistemin Kilidi
Birçok kişi ekonominin en öncelikli konu olduğunu düşünse de aslında adalet her şeyin temelidir. Gelişmiş ülkelerde “insanca yaşamın” garantisi kurumlar olup kişiler değildir.
Neden Öncelikli?
Hukukun üstünlüğünün olmadığı bir yere ne yabancı yatırımcı gelir ne de yerli sermaye güvende hisseder. Sermaye kaçışı durmadan ekonomi düzelmez.
İnsanca Yaşama Etkisi:
Adalet sadece adalet sarayları ve mahkeme salonları değildir; işe alımda liyakat, ihalede şeffaflık ve hak ararken eşitlik demektir. Torpilin bittiği yerde “çalışırsam karşılığını alırım” inancı başlar. Bu da insanları “karın tokluğuna şükretme” pasifliğinden çıkarıp hakkını arayan bireylere dönüştürür.
Ekonomi: Hayatta Kalma Modundan Çıkış
Adaletle tesis edilen güven ortamından sonra ekonominin sadece “büyümesi” değil, “bölüşülmesi” gerekir.
Üretim Ekonomisi:
İnşaat odaklı, tüketime dayalı modelden; teknoloji ve katma değer üreten bir modele geçilmedikçe asgari ücret her zaman açlık sınırında kalacaktır.
Alım Gücü ve Vergi Adaleti:
Türkiye’de dolaylı vergilerin (KDV, ÖTV) yüksekliği, yoksulun zenginden daha fazla vergi yükü taşımasına neden olmaktadır. İnsanca yaşam için temel ihtiyaçlar üzerindeki vergi yükünün azaltılması ve gelire göre vergilendirme şarttır.
Etki:
İnsanlar bir iPhone ya da bir akşam yemeği için aylarını feda etmek zorunda kalmadığında, “karın tokluğu” bir başarı kriteri olmaktan çıkar.
Eğitim: Zihinsel Devrim ve Uzun Vade
Eğitim, bu kısır döngünün kalıcı olarak kırıldığı yerdir. Mevcut sistem, insanları “itaatkâr iş gücü” olarak yetiştirmeye odaklanmış durumdadır.
Eleştirel Düşünce:
İnsanca yaşamı talep etmek için önce buna hakkı olduğuna inanmak gerekir. Eğitim sistemi bireye sadece meslek değil; “vatandaşlık bilinci”, “toplumsal sorumluluk” ve “sorgulama yetisi” kazandırmalıdır.
Beceri Dönüşümü:
Dünya yapay zekâyı konuşurken, ezberci bir eğitimle sadece “ucuz iş gücü” olunur. Bu da düşük ücret sarmalını besler ve patent sahiplerinin, iş garantisi olmayan kölelerini oluşturur.
Etki:
Eğitimli birey, kendisine sunulan “sadece barınma ve yemek” teklifini bir hakaret olarak görür ve daha fazlasını (sanat, bilim, özgürlük) talep eder.
Kısaca, ülkemizde “Değişim”i başarmak için etkilere bakarak bir öncelik sıralaması yapabiliriz.
- Adım [Adalet]: Güven ve liyakat tesisi – Beyin ve sermaye göçü durur, yatırım başlar.
- Adım [Ekonomi]: Adil dağılım ve üretim – Alım gücü artar, “hayatta kalma” kaygısı biter.
- Adım [Eğitim]: Nitelik ve bilinç – Toplum “tebaa” olmaktan “birey” olmaya geçer.
Türkiye’deki mevcut durumun en büyük engeli “öğrenilmiş çaresizliktir”. İnsanlar daha iyisini görmedikçe ya da buna erişemeyeceklerine inandırıldıkça, mevcut kırıntılarla yetinmeyi bir erdem sanırlar.
Gerçek bir iyileşme için önce adaletle korku iklimi dağıtılmalı; ardından ekonomiyle refah tabana yayılmalı ve eğitimle bu refahı koruyacak bilinçli nesiller yetiştirilmelidir.
Siz ne dersiniz?
Dip Not:(*) Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi, insan motivasyonunu açıklayan bir piramit modelidir ve temelden başlayarak beş katmandan oluşur:
Fizyolojik ihtiyaçlar (beslenme, barınma), güvenlik ihtiyaçları (fiziksel güvenlik, iş), sosyal ihtiyaçlar (ait olma, sevgi), saygınlık ihtiyaçları (özsaygı, başarı, başkalarından saygı) ve en üstte yer alan kendini gerçekleştirme (potansiyeli gerçekleştirme, yaratıcılık). Maslow’a göre alt seviyedeki temel ihtiyaçlar karşılanmadan üst seviyedeki ihtiyaçlar önem kazanmaz; ihtiyaçlar sırayla tatmin edilir ve insanı daha üst basamaklara doğru motive eder.
İhtiyaç Katmanları (Piramidin Seviyeleri)
- Fizyolojik İhtiyaçlar (En Temel): Hayatta kalmak için zorunlu olan ihtiyaçlar; yiyecek, su, uyku, nefes alma, barınma ve sağlıklı metabolizma gibi.
- Güvenlik İhtiyaçları: Kişisel güvenlik, sağlık, iş güvencesi, kaynak güvenliği ve mülkiyet gibi emniyet ve istikrar arzusu.
- Sosyal İhtiyaçlar (Ait Olma ve Sevgi): Arkadaşlık, aile, sosyal gruplara dâhil olma, sevgi ve kabul görme.
- Saygınlık İhtiyaçları (Esteem): Kendine saygı, başarı, özgüven, başkalarından saygı ve statü.
- Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı (En Üst Düzey): Bireyin potansiyelini tam olarak gerçekleştirmesi, yaratıcı olması, problem çözmesi ve erdemli olması durumu; sürekli gelişim ve kendini aşma isteği.
Teorinin Ana Fikri
- Hiyerarşik Sıra: Bir üst seviyedeki ihtiyaçlar, alt seviyedeki ihtiyaçlar büyük ölçüde tatmin edildiğinde ortaya çıkar.
- Motivasyon Kaynağı: Tatmin edilmemiş ihtiyaçlar insanı motive eder. Bir ihtiyaç karşılandığında, artık baskın ihtiyaç olmaktan çıkar ve bir sonraki ihtiyaç öne çıkar.
- İçsel Motivasyon: Özellikle üst düzey ihtiyaçlar (sosyal, saygınlık, kendini gerçekleştirme) içsel olarak karşılanırken, temel ihtiyaçlar (fizyolojik, güvenlik) dışsal kaynaklarla karşılanabilir.